Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

#5 “Ya …” | Arvydas Macijauskas: Ya sakatlanmasaydı?

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 25/04/2020 - 13:01 GMT+3

Makine hızında olan kadife bilekler, yok etmeye odaklı içgüdü, topala haşır neşir olmadan yıldızlığa yükselişi… Arvydas Macijauskas, Avrupa basketbolunun en özel oyuncularından biri. Fakat 2006 yılında geçirdiği sakatlı, onun çok daha önemli bir oyuncu olmasına vebir takımın kaderine mâl oluyordu. Peki, sakatlanmasaydı neler olabilirdi?

Arvydas Macijauskas

Görsel kaynağı: Eurosport

Sakatlık öncesi

Arvydas Macijauskas, yalnızca basketboluyla yıldızlaşan bir isimdi. Sarunas Jasikevicius, Harun Erdenay veya Predrag Danilovic gibi muazzam yeteneklerini çekici bir karizmayla birleştirip hem saha içini hem de saha dışını kazanmakta pek de iyi değildi. Oyun tarzı Manu Ginobili’yi, makine hızında kadife bilekleri Gianluca Basile'yi, zekâsı Tony Parker'ı, anatomisi Paul Nedved'i ve içindeki basketol tutkusu yerinde duramayan bir çocuğu andırıyordu.
Aralarına kahverengi ve siyah tonlarının kaçtığı siyah saçları, şortunun dağınıklığı ve ara sıra gözlere çarpan kaş tiki, rakip takımın seyircileri için en büyük eleştiri kaynağıydı. Ama o, asla buna kulak asmazdı. Hem de hiç. Basketbolu atletizme dayanırken ele avuca sığmaz bir oyun tarzı vardı. Topla haşır neşir olmadan perdelerden geçip bir sağ forvete bir sol forvete kat edip zaman kaybetmeden üçlüğü gönderir ve genelde isabeti bulurdu.
2003’te Tau Ceramica’dayken ASVEL’e karşı oynadığı maçta o kadar alev almıştı ki ilk 20 dakikayı 8/9 isabetle 27 sayı geçmiş ve maçı 40 sayıyla tamamlamıştı. Tabii kariyeri Litvanya Milli Takımı ile kulüp bazında buna benzer onlarca maçla dolu.
Arvydas Macijauskas
Macijauskas, dört yıl süren Euroleague kariyerinde yalnızca bir defa Final Four deneyimi yaşadı. Tau Ceramica’daki ikinci ve son sezonunda Luis Scola, Kornel David ve Jose Calderon’la birlikte takımını sırtlayarak finale kadar yükseliyorlardı. Fakat finalde Sarunas Jasikevicius’lu ilk sezonunu geçiren Maccabi Elite Tel-Aviv, Litvanyalı yıldızının harika oyunu ve Anthony Parker, Nikola Vujcic ile Maceo Baston’dan gelen toplam 43 sayıyla rakibini mağlup ediyordu.
Ertesi sezon 25 yaşına gelen Arvydas rotayı diğer kıtaya, Amerika Birleşik Devletleri’ne kırmaya karar vermişti. Manu Ginobili’nin NBA’deki yükselişinden ilham alan fakat ona kıyasla NBA’e geç gitmeye karar veren Macijauskas, New Orleans Hornets’ı (o zamanki adı) tercih ediyordu.
Chris Paul, David West, Mark Jackson ve Speedy Claxton önderliğindeki Hornets, dönemin ortalama takımlarından biriydi. Play-off’un son basamağı için savaş veriyorlardı. Bu, Macijauskas için bir sorun değildi zira ligdeki ilk sezonunda ortalama bir rekabet seviyesinde uyum sürecini daha rahat geçirebilirdi. Fakat sorun takımın baş antrenörü Byron Scott temelliydi.
NBA’deki 15 yıllık antrenörlük kariyeri boyunca Los Angeles Lakers’da dâhi yıldız-vasat fark etmeden bazı oyuncular hakkında edindiği ilk izlenimi asla bırakmayan Koç Scott, teknik olarak belirli bir seviyenin üzerinde olsa da oyuncu idaresinde iyi değildi. Ve bu Macijauskas için de geçerliydi. Oradayken mermi gibi şutlarını veya rakibi sinir eden çabukluğunu konuşturamadan Avrupa’ya dönmüştü.
Arvydas Macijauskas

Sakatlık

Macijauskas, Avrupa’ya döndüğünde durağı Atina olarak belirledi. 2006-2007 sezonunda Olympiacos’un formasını giyecekti. Euroleague’de yine bir Final Four heyecanı yaşayıp bu sefer kupaya uzanmak istiyordu.
Litvanyalı yıldız; Alex Acker, Henry Domercant, Scooine Penn, Andrija Zizic ve Sofoklis Schortsanitis gibi isimlerin yer aldığı Olympiacos’a katıldıktan sonra takımın ana planı hemen hemen kesindi. Penn ve Acker set düzenini kurarlar, Zizic ve Sofo perde oyunlarını hallederler, Domercant ve Macijauskas ise net skorer olarak öne çıkarlar. Keza diğer dört isim de ortalama seviyelerde skor katkısı vererek takımı bir üst seviyeye taşırlar.
Fakat maalesef iş böyle olmadı. Arvydas Macijauskas, normal sezon öncesinde aşil tendonunu koparmış ve Tau Ceramica’yla oynanan play-off maçlarına kadar takımını yalnız bırakmıştı.
Tau serisinde takıma döndü dönmesine ama hem süreleri 15 dakikayla kısıtlanmış hem de eski hâlinden adeta eser kalmamıştı. Bir oraya bir buraya kat edip rakibin savunma rotasyonunu bozan hızı yoktu. Şutları keskindi ama mekanizmasının köreldiği her hâlinden anlaşılıyordu. Sonuç olarak Macijauskas, eski Macijauskas değildi.
Olympiacos o seride elendi.
Macijauskas, ertesi yıl normak sezonun ilk 10 maçında yer aldı. Hatta bir maçta bile çift hanelerin altına düşmedi. Olympiacos gümbür gümbür geliyordu. Yenilmez değillerdi ama Lynn Greer, Marc Jackson ve Qyntel Woods üçlüsü ile Macijauskas harika bir uyum yakalamışlardı. Fakat Macijauskas, o 10 maçın ardından bir izin gününde sakatlandı. Sonrasında Top 16 ve play-off dâhil olmak üzere yalnızca üç maçta forma giyebildi.
picture

Arvydas Macijauskas

Görsel kaynağı: Eurosport

Olympiacos, bu sakatlıktan dolayı Macijauskas’ı dava etti. Zira oyuncularının sözleşmesinde sakatlıkla ilgili yer alan şartları ihlal ettiğini ve onun kontratını para ödemeden feshetmek istediklerini belirtiyorlardı. İlk dava Macijauskas lehine sonlansa da Olympiacos, 2009’da yeniden dava açtı ve bu sefer kazandı.
Macijauskas, 2010’da sağlık sorunları nedeniyle basketbola veda ettiğini açıkladı.

Ya sakatlanmasaydı?

Şimdi gelelim alternatif senaryolara. Bu senaryolarda Macijauskas’ın her iki sakatlığı da yaşamadığını varsayıyoruz. Öncelikle 2006-2007 Final Four’una dönelim.
Macijauskas, o sezonu sağlıklı geçirebilmiş olsaydı Tau karşısındaki seriye muhtemelen en durdurulamaz hâliyle çıkacaktı. Her ne kadar Tau’da Scola, Prigioni, Splitter gibi isimler olsa da Olympiacos, genel anlamda denk kalıp Macijauskas ile üstünlüğü yakalayıp Final Four yarı finalinde Panathinaikos’un rakibi olacaktı.
O yıl Pana’nın kadrosunda Mike Batiste, Sani Becirovic, Dimitris Diamantidis ve Ramunas Siskauskas öne çıkan isimlerdi. Siskauskas, Diamantidis ve Batiste’e karşılık Macijauskas, Domercant ve Penn. Ne eşleşme ama… Bu seriyi Pana kazansa bile Arvydas’ın kariyerinde dramatik bir geçiş olmayacaktı muhtemelen. Zira ne de olsa Avrupa’ya döndüğü ilk sezonda yeniden F4’e yükseliyordu.
Ama ertesi yıl büyük bir ihtimalle işler çok ama çok farklı olacaktı. Eğer Macijauskas, muazzam oynadığı normal sezon performansı sırasında sakatlanmasaydı takımını, play-off’taki CSKA Moskova mağlubiyetinden kurtarabilirdi.
Evet o takımda JR Holden, David Andersen ve Ramunas Siskauskas gibi yıldızlar vardı ama o yıl Macijauskas’ın yanı çok daha kaliteli isimlerle çevriliydi. Bu nedenle Oly, CSKA’yı eleyip yarı finalde Tau’yu rahat geçerek finale kalabilirdi. İşin ilginci belki de play-off sürecinden itibaren en rahat maçlarını orada oynayacaklardı.
Maccabi Elite Tel-Aviv; Nikola Vujcic, Marcus Fizer, Terence Morris ve Will Bynum’ın önderliğinde iyi bir normal sezonu geride bırakmış fakat play-off sonrasında sallanmaya başlamıştı. Ve Macijauskas’lı Oly’e karşı finaldeki şansları büyük bir ihtimalle %50’nin altında olacaktı.
Arvydas Macijauskas
Diyelim ki bu dediklerimiz gerçekleşti. Macijauskas, 2008 Euroleague şampiyonu oldu. Olympiacos, Vassilis Spanoulis’in Pana’ya ihanet edip kendilerine gelmesini beklemeden çok beklediği kupasına kavuştu. Daha başka neler olabilirdi?
Olympiacos, ertesi sezon Pana’ya karşı Final Four yarı finalinde yenilip evine dönmek yerine yine finale çıkabilirdi. Saras, Spanoulis ve Diamantidis üçlüsü olası Vujcic, Childress ve Macijauskas (Teodosic o maçın üçüncü dakikasında sakatlanmıştı) üçlüsüne karşı zaten iki sayıyla kazandıkları bir maçta diş geçirebilir miydi? Finalde ise Trajan Langdon,Holden ve Siskauskas’lı CSKA, bu sefer neler yapabilirdi?
Kim bilir?
En azından yarı finalde Panathinaikos’u elediklerini düşünelim. Macijauskas’ın takımdaki vadesi uzayacak ve Spanoulis, aradığı liderliği Olympiacos’ta da bulamayacağı için 2010 yazında başka bir takımla anlaşacaktı. Veya belki de Panathinaikos’ta kalıp ikincil lider rolünü kabul edecekti. Bu durumda Panathinaikos, 2010’ların ortalarına doğru çöküşe girmeyip Spanoulis’in etrafına takım kuracak, Zeljko Obradovic takımda kalacak ve Fenerbahçe Beko’yu bile etkileyen bir kelebek etkisi başlayacaktı. Tabii Olympiacos’un kadro yapılanması da bambaşka olacaktı.
Kim bilir?
Kesin olan bir şey var ki eğer Macijauskas, en azından ikinci sakatlığı yaşamasaydı Avrupa tarihinde kendisine ayrılan vitrin çok daha şaşalı olacaktı. Belki karizmasıyla değil ama öldürücü içgüdüsüyle oradaki yerini alıp genel geçer yargıda tarihin en iyileri arasında yer alacaktı…
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam