Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Hegel’in Diyalektiği ve Toronto Raptors

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 07/09/2020 - 18:50 GMT+3

Ferit Burak Aydar, Toronto Raptors'ın Boston Celtics karşısındaki performansına dair yazdı.

Toronto Raptors

Görsel kaynağı: Eurosport

Hegel’in rahle-i tedrisinden geçmiş bir isim olarak Engels, bir keresinde Hegel’in diyalektiğini anlatmak için Napoléon’un anılarından bir örnek verir. Fransız komutan bir yerde ordusunu şöyle harikulade bir kıyaslamayla anlatır:
"2 Memlük 3 Fransız’dan kesinkes üstündü.
100 Memlük ile 100 Fransız denkti.
300 Fransız 300 Memlük’ten çoğu kez üstündü.
1.000 Fransız 1.500 Memlük’ü her zaman yeniyordu."
NBA Play-off’larında Doğu Konferansı yarı finalindeki Toronto-Raptors-Boston Celtics eşleşmesi bu benzetmenin kendine özgü bir örneği olarak karşımıza dikiliyor.
Kâğıt üzerinde Boston Celtics, son şampiyon Toronto Raptors’tan daha iyi bir kadroya sahip, ayrıca, yetenek bazında ciddi bir fark söz konusu. Süper yıldızları Jayson Tatum, Raptors’ın süper yıldızı Pascal Siakam’dan daha iyi. Oyun kurucuları Kemba Walker muadili Fred VanVleet’ten daha tehlikeli. Forvetleri Jaylen Brown ile OG Anunouby’yi karşılaştırmak bile şu an haksızlık olabilir.
Celtics oyuncuları saf yetenek bakımından üstün oldukları gibi, koçkıyaslamalarında da Brad Stevens’ın yılın koçu seçilen Raptors koçu Nick Nurse’ten aşağı kalır yanı yok. Stevens ligin en iyi koçlarından biri, esnekliği dışında disiplinli de. Yetenekli oyuncularına salt hücuma dayalı bir oyun oynatmıyor.
Nitekim teorinin gri alanları pratiğin yeşiline bir süre galebe çaldı ve serinin ilk iki maçını Boston Celtics aldı. Üstelik iki hafta önceki normal sezon maçını da dikkate alırsak, bu maçların ikisinde Celtics çok bariz bir üstünlük kurdu. Bu yüzden olsa gerek NBA otoriteleri süpürme (4-0) şarkıları söylemeye başladılar.
Fakat koca Hegel’in diyalektiği bu noktada devreye girdi. Basketbol, malumu ilam etmek gibi olmasın ama bir takım oyunu ve takım bireysel yeteneklerin artımlı bir toplamından ibaret değil. Takım hüviyetiyse anlık olarak değil, tam da niceliğin birikmesiyle birlikte kendini daha güçlü şekilde gösteriyor. Aynı oyuncular tekrar tekrar karşılaştıkça, birebirde durduramadıkları oyuncuları takım halinde durdurabilmenin yollarını keşfediyorlar. Ve sonra devreye yoğunlaşma, kendini verme, hasretme düzeyleri giriyor. Ve işler değişiyor.
Aslında bir benzerini teniste, daha doğrusu grandslam’lerdeki erkek tenisinde de görüyoruz. Slam’lerde erkek tenisi beş set üzerinden oynanıyor ve iki set geriden gelip maçı kazanmak hiç de nadir görülen bir durum değil. Oyuncular oynayıp kortta birkaç saati devirdikçe, Hegel’in tabiriyle nicelik biriktikçe, üstün olan oyuncu rakibini çözmeye başlıyor ve bir noktadan sonra nicelik niteliğe dönüşüyor.
Toronto Raptors-Boston Celtics
Üç seti kazanıp bir sonraki tura geçmek için doğru (iki set almanı sağlayacak kadar doğru) yaptığın şeyleri ısrarla ve sebatla tekrarlaman, kimi zaman B planını devreye sokarak ısrar etmen gerekiyor. Zihinsel ve fiziksel olarak direnmeyi beceremiyorsa, fişi çekip maçı koparmak mümkün olmuyor. Tam da bu nedenle Nadal’ı toprak kortta üçsetlik maçlarda yenebilen birçok isim varken, beşsetlik maçlarda yenebilen çok çok az.
Bu durum Raptors-Celtics eşleşmesi için de geçerli. Bu iki takımı, bütün dış koşullardan yalıtılmış halde korta çıkarsalar, herhalde on maçın dokuzunu Yoncalar kazanır. Ama bu soyutlama oyuncuların hiçbir baskı hissetmedikleri ve saf yeteneklerini ortaya serebildikleri koşullar anlamına geliyor. Oysa birer gün arayla üst üste oynanan maçlarda oyuncular birbirlerini evlatları kadar tanımaya başlıyor. NBA şampiyonluğuna giden yolda baskı hissedilmeye, eller titremeye başlıyor; aynı oyuncuyu onlarca kez geçmek, aynı dirseği günbegün yemek oyunculardaki yıpranma payına tekabül ediyor. Sporun güzelliği de burada: Daha yetenekli olan değil, bıkmadan emek sarf eden, didişmekten kaçmayan, kendini paralamaktan imtina etmeyen kazanıyor.
Kyle Lowry’nin yaptıklarına bakın. Sahadaki en yaşlı oyunculardan biri olan Lowry üçüncü maçta 48 dakikanın 46,5 dakikasını, dördüncü maçta da 44 dakikasını oynadı ve maçın sonlarına doğru bir pozisyonda topu çalabilmek için atlayıp yerlerde yuvarlandığına şahit olduk. Her maçta vücudunu siper ederek ligin en fazla hücum faul alan oyuncusu olması takımına nasıl bir önderlik yaptığını gösteriyor.
Memlüklere dönecek olursak; Celtics ilk maçta Raptors’ı denize döktü, ikinci maçta Toronto rakibini çözmeye başladığını gösterecek şekilde son çeyreğe sekiz sayı önde girdi ama bir mucize oldu ve Marcus Smart beş dakikada beş üçlük atınca yine Celtics galip geldi. Üçüncü maçta Raptors kendi mucizesiyle yanıt verdi ve son salisede galibiyete uzandı. Dördüncü maçtaysa Raptors baştan sona üstündüve görece rahat bir galibiyet aldı. Belki en önemlisi ligin en iyi hücum takımlarından birini dört maçta da kilitledi ve son maçta NBA ortalamasının çok altında (93 sayıda) tuttu. Şimdi istim üstünde olan taraf Raptors. Beşinci maç bu gece.
Toronto Raptors-Boston Celtics
Elbette Hegel’in diyalektiği dünyayı anlamak için bir mavi kopya değil. Her teori gibi bu da pratiği besliyor ve pratikten beslenip pratik tarafından değiştiriliyor. Dolayısıyla serinin kaderini Hegel’in şeması değil, pratiğin derin suları belirleyecek. Ama her halükarda Amerikalıların grit and grind dedikleri şey burada devrede: Bu tabir Memphis Grizzlies’in efsane kadrosuyla özdeşleşmiş olsa da, artık onun çok ötesinde “ekmeğini taştan çıkarma”, “tekmeye kafa sokma” anlamları taşımaya başladı. Bazıları buna “çirkin oyun” diyor – estetik anlayışları Barbie bebek rüyetiyle sınırlı olduğu için. Bunun spordaki muadili olan güzellik anlayışı sahalardan ne kadar hızla silinirse o kadar iyi. Saf yetenek değil, kendini paralayan oyuncuların kazanmak için her şeylerini ortaya koydukları bir mavi yaka tarzının güzelliğiyle hiçbir soyut estetik başa çıkamaz.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam