Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Yükseliş

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 09/08/2020 - 10:59 GMT+3

Željko Obradović’in gençlere olan ilgisi ve takımdan ayrılış süreci, Igor Kokoškov’un oyun planı, Fenerbahçe’nin genç yeteneklerine detaylı bakış, kariyer hikâyesi, George Orwell, NCAA’deki sorunlar… Fenerbahçe Beko’nun yeni asistan antrenörü Serhan Aydanarığ, Kuzey Kılıç’ın sorularını yanıtladı.

Serhan Aydanarığ

Görsel kaynağı: Eurosport

Takım sporlarında bir baş antrenör olmak hiç de kolay değildir. Özellikle basketbol gibi onlarca farklı varyasyonu tek bir çatı altında, istikrarlı bir şekilde birleştirmeye çalışıyorsanız. Bu nedenle baş antrenörlüğe kadar çeşitli yollardan geçersiniz.
Misal, Erik Spoelstra’yı ele alalım. Spoelstra, 2010’ların ilk yarısına damga vurduğu Miami Heat’te 2008’den beri takım elbiseleriyle birlikte ana koltukta oturuyor. Fakat 2008’e kadar 14-15 yıl boyunca takımın “the Dungeon” adını verdiği yerde günde sekiz-dokuz saatini VHS maç kasetlerini taramakla, takıma oyuncu bulmakla, asistan antrenörlük yapmakla geçiriyordu. Genelde hazır, pişmiş isimlerle çalıştı ama son iki sezonda gördüğümüz gibi genç oyuncu gelişiminde de hünerlerini göstermekten çekinmiyordu.
Bu ve bunun gibi onlarca yükselişin ardında büyük bir emek yatıyor. İşte, yeni sezonda Fenerbahçe Beko’nun asistan antrenör ekibinde yer alacak olan Serhan Aydanarığ da bu emekleri vererek şu anki pozisyonuna gelen isimlerden biri. Az-buz değil, çatallı yollarda şekillene hikâyesinde 21. seneye giriyor Serhan Aydanarığ. Kitap okumayı, eşiyle zaman geçirmeyi seviyor ama günün sonunda en büyük hobisinin aslında ömrünü harcadığı iş olduğunu biliyor.
Tüm bu hikâyeyi anlatırken Željko Obradović’ten NCAA’in sorunlarına kadar birçok konuya değiniyor. Akşam dokuz civarında başlayan röportajımız 11’e kadar sürecekken üzerinde Fenerbahçe arması olan lacivert polo tişörtüyle Zoom’un bir diğer ucunda görünüyor ve sohbetimiz başlıyor.
Nasılsınız?
İyiyim, teşekkür ederim. Antrenmanlara başladık fakat koronavirüs nedeniyle sporcuları teker teker antrenmana alıyoruz. Bu nedenle hâli hazırda yoğun olan sezon önü hazırlıklarımız biraz daha yoğun bir durumda. Altyapılarda 18 ve 17 yaş gruplarıyla çalışmaya başladık ancak geri kalan gruplarla henüz çalışamıyoruz. Tabii geleceğe dair hiçbir şey net değil. Maalesef vaka sayıları son dönemde artışa geçti. Umarım her şey istikrarlı bir şekilde iyi gider. Sağlık daima önceliğimiz.
Koronavirüs sürecinde neler yaptınız?
Evde kalmamızın en doğru şey olduğunu öğrendiğimizde uzun süredir yapmak istediğim ama yoğunluğumdan dolayı fırsat bulamadığım bazı şeyleri yaptım. Maçlarını özel olarak takip etmeye çalıştığım koçların maç kasetlerini topladım. İnternet üzerinden yapılan basketbol kliniklerine katıldım. Bu arada, bu konuda TÜBAD da mükemmel bir iş yaptı. Birbirinden değerli isimleri programlarına konuk ettiler, değerli bilgiler aktardılar. Bunun dışında ev işleriyle uğraştım. Bol bol kitap okudum. Belgesel izledim, ailemle zaman geçirdim. İlk 50 gün tamamen evdeydim, hiçbir yere çıkmadım. Sonrasında, kulübümüz, özel izinle A Takımdaki oyuncularımız için bireysel – temassız antrenmanları başlattı. Böylece mayısın ilk haftasında A Takımda da yer alan 18 yaşındaki oyuncularımızla da çalışmalara başlamış olduk. Haziran ayının ortalarında koronavirüs tedbirlerinin revize edilip normal hayata dönüş çalışmalarının başlamasıyla biz de planlarımızı yaş gruplarını kademe kademe başlatmak üzerine yaptık. Planımız sporcularımızın ailelerinden izin alarak çalışmaları başlatmaktı. Ancak koronavirüs vaka sayılarındaki artış nedeniyle tedbir amacıyla planımızı ileri bir tarihe aldık.
Çalışmalara devam ettiğimiz tek yaş grubumuz BGL takımımızın sporcularının olduğu 17 – 18 yaş grubu. Onları da ailelerinden izin alarak başlattık ve koronavirüs tedbirleriyle ilişkili aldığımız sıkı önlemleri uygulayarak çalışmalara devam ediyoruz. Açıkçası, özellikle bu yaş grubu için, yaptığımız bireysel antrenmanların çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz her yaz Milli Takım turnuvaları nedeniyle genç sporcular çok uzun kamplar geçiriyorlar ve ne yazık ki bireysel çalışmaların üzerinde yeterince durulamıyor. Turnuvalara hazırlanmak için yapılan uzun kampların her oyuncuyu geliştirdiğini ve katkı sağladığını düşünmüyorum. Tabii ki turnuvalarda önemli tecrübe kazanıp kendi yaş gruplarındaki prospect sporcuları görüyor kendilerini karşılaştırma fırsatı buluyorlar ama günün sonunda bireysel gelişime önem vermediğimiz her gün diğer ülkelerin çocukları arayı bir adım daha açıyor. Tekrar söylemek istediğim; genç sporcuların bireysel ihtiyaçlarına göre yapılan antrenmanlar çok ama çok değerli.
Hikâyenize geçmek için sabırsızlanıyorum fakat biraz daha gündemden bahsedelim. Željko Obradović’in ayrılışı, Igor Kokoškov’un getirilmesi ve sizin A takıma yükselmeniz… Bu süreçlerden bahseder misiniz?
Koç’un geleceğine dair hiç kimse bir şey bilmiyordu. Fakat belirli bir sürenin ardından Koç Obradovic takımdan ayrılmaya karar verdiğinde yeni ismin kim olacağına dair çalışmalar yapılıyordu. Kısa bir süre içerisinde Igor Kokoškov’la anlaşıldı. Doğrusunu söylemem gerekirse onunla anlaştığımızı iş resmî olarak açıklanmadan kısa bir süre önce öğrendik. Yani mükemmel bir titizlik içerisinde yürütüldü tüm çalışmalar.
Zeljko Obradovic
Koç Kokoškov’u uzun bir süredir takip ediyorum. Konuşmanın başında dediğim gibi, online klinikleri düzenli olarak takip ediyorum ve Kokoškov’un, bu konuda takip edilebilecek en iyi isimlerden biri olduğunu düşünüyorum. Kokoškov’la anlaşıldıktan sonra Koç Erdem Can’la bir görüşmemiz oldu. Bana yeni sezonda A takımda asistan antrenörlük görevi teklif etti. Hiç düşünmeden gururla kabul ettim. Üç sene önce beni Basketbol Gelişim Takımı’mıza getiren de o dönem altyapının başında olan Erdem Can’dır bu arada. Onun yeniliklere, sporcu ve antrenör gelişimine, projelere mükemmel bir bakış açısı var. BGL’de yaptığımız çalışmalar sırasında, o yoğunluğunun içinde, hep bizimle iç içe oldu. Yeni sezonda da bu takımda bulunan herkesin elinden geleni tamamen yapacağından eminim umarım ki bunun sonuçlarını iyi bir şekilde alabiliriz.
Yeni rolünüzde genç oyunculara dair bir göreviniz var mı?
Şu ana dek her şeyi tam net olarak konuşmadık. Erdem Hoca, Kokoškov’la birçok kez uzun süren Zoom toplantıları yaptı. Genel olarak büyük resimle ilgili, biraz organizasyon ve hazırlık dönemini planlamakla ilgili. Müsabakalar başladıktan sonra daha da netleşir fakat genç oyuncularla çalışmaya devam edeceğimi tahmin ediyorum, tabii farklı bir şekilde. Son birkaç senedir A takımımızdaki 16-17 kişilik kadroda ilk 12 dışında kalan oyuncularla Basketbol Gelişim Ligi takımımızdaki oyuncuları bir araya getirip Koç Erdem Can’ın öncülüğünde çok önemli antrenmanlar yaptık. Bu antrenmanlarda her iki taraftaki oyuncuların gelişimlerini takip ediyoruz. Bu konuda bir görevim olabilir diye düşünüyorum.
Bu konuya ilerleyen kısımlarda değineceğim fakat şimdi işin en başına dönelim. Basketbolla nasıl tanıştınız?
Basketbolla epey ilgili olan bir ailede büyüdüm. Babam ve kuzenim çok üst seviyelerde olmasa da yedi-sekiz yıl boyunca iyi düzeyde basketbol oynadılar. Onlardan etkilendim, ayrıca birçok arkadaşım da basketbol oynuyorlardı. Onlarla zaman geçirmek için maç yapmaya gidiyorduk. İşler bu şekilde giderken ilkokulda bir de baktım bu sporu çok seviyorum. Basketbol oynamaktan inanılmaz bir keyif alıyorum. Bu nedenle sporda profesyonelleşmeye karar verdim ve ilk adımları atmaya başladım. Ancak 18 yaşıma geldiğimde süper ligde oynayacak kadar yeterli olmadığımı anladım. Yalan söylemeyeceğim, iyi bir oyuncu değildim. Babam gibi çabuk ve hareketli değildim. 18 yaşımda antrenörlüğe yöneldim. Ankara Üniversitesi’nde beden eğitimi bölümünde okurken aynı zamanda üniversitenin basketbol takımının altyapı antrenörlerinden biriydim. Aslında notlarım çok iyiydi, fakat teoriyle pratiği birleştirmek için bu bölümü seçtim. Sonraki süreçte yine Ankara Üniversitesi’nde hareketli antrenman bilimi üzerine yüksek lisans yaptım. O dönemlerde TBL’de mücadele eden Ankara Basketbol Kulübü Alexander Todorov’u baş antrenörlüğe, beni ise asistan antrenörlüğe getirdi. Birkaç yıl asistan olarak çalıştım. Sonrasında Ankara Ormanspor’da bir yıl yardımcı antrenör dört yıl da baş antrenör olarak görev yaptım. Beş yıllık maceramın ardından takımdan ayrıldım ve Adanaspor, Antalya Büyükşehir Belediyespor, Eskişehirspor ve Acıbadem Üniversitesi’nde çalıştım. Üç-dört sene önce Erdem Hoca vasıtasıyla Fenerbahçe’nin altyapı takımının başına getirildim. Şu anda 21. senemdeyim, Euroleague dışında neredeyse tüm kategorilerde görev aldım. Şimdi önümde yeni bir heyecan beni bekliyor.
Kariyeri basamak basamak yükselen bir isimsiniz. Bu süreçte “Ben bırakacağım bu işi ya” dediğiniz oldu mu hiç?
Hayır, yani antrenörlüğü bırakmayı düşünmedim ama birkaç kez görevimi değiştirmeyi düşündüm. TBL ve TBL2 gibi liglerde çok daha farklı bir düzen var. Çoğu kez, “Ya ben burada olmak istiyor muyum?” gibi sorular yöneltiyorsunuz kendinize. Bir de antrenörlüğe dair en sevdiğim şeylerden biri, oyuncunun gelişimini sağlamak. Bunu birkaç kez yapabildim ama genel olarak ekonomik zorluklar ve kadro planlama hataları nedeniyle istediğim şeyleri tam yapamıyordum. Kısır bir döngüye girmiştim. Acıbadem’deyken aklımda genç oyuncularla çalışma fikri vardı. 16-17-18 yaşındaki çocukların hayatlarına dokunabilmek, onları geliştirmek istiyordum. Böyle düşünürken Fenerbahçe’de yetenekli genç sporcularla çalışma fırsatı çıktı karşıma. Üç yıldır bu projenin bir parçasıydım, ekibimle birlikte oyuncuların zihinsel ve teknik gelişimlerine yardımcı olmaya çalıştık. Mutluyum ama biraz buruk bir mutluluk tabii. Onları A Takımlar seviyesinde oynarken gördüğümde çok mutlu olacağım.
Neden?
Her bir Basketbol Süper Ligi takımının TBL takımı olmasından yanayım. TBL veya TBL2 takımı. Çünkü bu tarz girişimlerde oyuncuların profesyonel ivmelerini kazandırmak daha kolay oluyor. Evet, BGL iyi bir sistem ama oyuncunun 19 yaşından sonraki kariyeri, eğer süper yıldız değilse biraz çıkmaza giriyor. Fenerbahçe Beko, Anadolu Efes gibi takımlarda bu tarz oyunculara şans vermek çok zor zira hedefler daima zirvede olmak. Ve bu gayet doğal. Çünkü bir A takım antrenörünün öncelikli hedefi genç oyuncuları geliştirmek değildir, zaten olmamalıdır. Fakat bu gelişimi sağlamak adına herkesin bir alt liglerde takımı olmalı bence. Misal, İspanya’ya göz atalım. Orada her takımın ya bir alt lig takımı var ya da başka bir takıma oyuncu gönderiyorlar. Bunun karşılığını son yıllarda ne kadar iyi aldıklarını görüyoruz. Tabii iş sadece bununla da bitmiyor. Bir oyuncunun gelişim sürecine sabır göstermek zorundayız. Mesela Bogdan Bogdanovic’in Türkiye’deki ilk senelerini hatırlayalım. 20’lerinin başındaydı, yetenekliydi ama hazır değildi, basit hatalar yapıyordu. Ancak bir-iki sene içerisinde Avrupa’nın en değerli oyuncularından biri oldu. Yani bu gelişim sabrını göstermek gerekiyor.
Peki bir oyuncunun gelişim sürecinde dikkate aldığınız temel şeyler neler?
Herkes gibi ben de bir oyuncunun fiziksel özelliklerini öncelikler arasına koyuyorum. Bu yalnızca uzun boylu veya kilolu-kilosuz tarzında değil tabii. Bir oyuncu 1,88 olabilir ama başka bir oyuncunun 10 saniyede koştuğu pozisyonu dört saniyede koşabilir. Herkesi doğal özelliklerine göre değerlendiriyorum. Üst vücudundaki kas kütlesi nasıl, ne kadar daha gelişebilir, dikey sıçramasında son durum ne, lateral olarak hareket edebiliyor mu, ayak oyunlarında reaksiyon zamanlaması nasıl… Fakat kişisel olarak en fazla dikkat ettiğim şey bir oyuncunun ne kadar agresif olduğudur. Çünkü teknik ve fizik olarak mükemmel olabilirsiniz ama oyunu kazanmak istemiyorsanız, oyunu kazanmak için vücudunuzun, yapabildiklerinizin %100’ünü vermiyorsanız bunlar bir işe yaramaz. Bir oyuncunun maçı istemesi gerekiyor. Maçta durum ne olursa olsun elinden gelen her şeyi yapması gerekiyor. Bunun dışında oyuncunun saha dışı karakterine, oyun içerisinde ne kadar zeki olduğuna, atletizm özelliklerine ve fiziksel özelliklerine bakıyorum. Yani bir oyuncuyu, özellikle 15-16 yaşında olan oyuncuları net bir pozisyona göre tanımlamıyorum. Erdem Hoca’nın getirdiği fikirde bu oyuncuları pozisyonlaştırmaktan ziyade tüm oyuncuları bireysel olarak geliştirmeye gayret ediyoruz. Mesela bir oyuncu 18 yaşına geldiğinde, eğer fiziksel özellikleri de uygunsa, sahada pivot olarak yer alabilir ama 18 yaşından önceki gruplarda oyunculara aynı teknik eğitimi vermeye gayret ediyoruz. Önceliğimiz bu.
Biraz da Fenerbahçe Beko’nun BGL takımından bahsedelim. Bu sezon İstanbul’da oynadığınız tüm maçları yerinden takip ettim. 2005-2006 jenerasyonlarınızda da ümit vaat eden isimler var fakat sizden Ekrem Sancaklı, Ergi Tırpancı, Yiğit Onan, İsmail Karabilen, Saadettin Donat ve David Mutaf özelinde yorum yapmanızı isteyeceğim.
Ekrem ile başlayalım. Ekrem, takımda kendi pozisyonunu kendisi yarattı. Etkili bir kısa, modern oyunda kendisine iyi bir yer bulabilir bence. Ergi, bize ilk geldiği zamana dek dört numara olarak oynatılmıştı. Boyu uzundu, ribaund almayı biliyordu fakat biz onu bir, iki ve üç numaralarda kullanmak istedik. Çünkü oyun görüşü iyiydi ayrıca topa olan hakimiyeti iyi seviyedeydi. Uzun boylu bir oyuncunun topu yönlendirebilmesi çok değerli. Ergi bunu yapabiliyor. İsmail, saha görüşü ve oyun disiplini inanılmaz iyi olan bir oyuncu. Dört ve beş numara pozisyonlarında forma giyiyor ama sahip olduğu saha görüşü ve oyun zekâsı bence onu özel kılıyor. Tabii fiziksel olarak biraz daha göğüs göğüse oynamayı öğrenmesi lazım. Saadettin yetenekli ve etkili bir boyalı alan oyuncusu. Ancak onun sorunu basketbola geç başlamış olması. Bu sene basketbolda dördüncü sezonunu geçiriyor. Yiğit Onan, modern oyunun tam bir prototipi. 2,05 boyuyla sahanın her iki tarafında da pozisyonel olarak oynayabiliyor. Parlak bir gelecek onu bekliyor. Ancak zihinsel açıdan kendini oyuna adapte etmeyi, daha çok çalışmayı öğrenmeli. David ise çok özel bir skorer. Bence kendi sınıfının en tehlikeli iki-üç skorerlerinden birisi. Biliyorsun, Kaunas’taki Adidas Gençlik Turnuvası’nda ve sezon boyunca bu konuda güzel örnekler göstermişti. Minnesota Üniversitesi’ne gidebilir, onun için yeni bir macera başlayabilir.
Serhan Aydanarığ
Aynı şeyi tekrarlıyor gibi görünmek istemem fakat günün sonunda bu ve bu oyuncularımız gibiler, profesyonel seviyede tecrübe kazanmak zorundalar. Bir oyuncu ne kadar yetenekli ne kadar disiplinli olursa olsun, ham şeyleri iyi bir şekilde, istikrarlı bir şekilde kullanmak apayrı bir boyut.
Tarık Biberovic’i sormak istiyorum. Kendisi birkaç kez BGL takımında yer aldı fakat genel olarak A takımda. Mart ayında yaptığım röportajda bana, “BGL’de oynamayı seviyorum. Orada bir aile ortamımız var. Gelişimimi iyi bir şekilde sağlayabiliyorum, tüm antrenörlerime teşekkür ediyorum.” demişti. Ona dair neler söylersiniz?
Şu anda saat 10’a gelmek üzere. Biz burada konuşurken eminim ki o, Ataşehir’de antrenman yapıyordur. Zaten bu çocuğun mentalitesi disiplin, çalışma, istikrar üzerine kurulu. Evini seçerken bile salona en yakın evi seçmek istedi. Sürekli olarak antrenman yapıyor. Ama burada bizim antrenörlerimizin büyük bir katkısı var. Şöyle anlatayım. Tarık, Türkiye’ye geldiği ilk yıl bir maça bile çıkmadı. Sadece salon ve toplu idman yaptı. Fiziksel olarak gelişti. Bu gelişim sürecinde; Erdem Hoca, İlker Hoca, Berkay Hoca onun her alanda ilerlemesi için çok detaylı bir program hazırladılar. Misal, takım bir deplasmanda gece 10’da dönüyorsa Tarık salonda antrenman yapıyor olurdu. Hocalarımız onu kontrol eder, ertesi sabah onu yine antrenmana alırlardı. Çalışmaktan asla kaçmıyor Tarık. Oyun özellikleri çeşitli. İyi bir atlet, ayrıca şutu da iyi. Tabii ki her genç oyuncu gibi gelişmesi gereken konular var fakat Fenerbahçe Beko, diğer Avrupa kulüpleri ve belki de NBA gibi seçeneklerde kapı sonsuza dek ona açık. Zira saha içi karakterinin, yetenek repertuvarının yanı sıra saha dışında mükemmel bir karakter.
Erdem Can dışında Željko Obradović ve Maurizio Gherardini’nin de BGL takımına büyük bir ilgi beslediklerini biliyorum. Onların sizle iletişimi nasıldı?
Birkaç buluşma dışında Željko Obradović ile bir araya gelip takıma dair konuşmadık. Genelde aramızda bir köprü oluyordu. Bu köprüyü kuran kişi Erdem Can’dı. Obradović dâhil tüm ekip maçlarımızı takip ediyor, ortak bir karara varıyor ve bize önerileri getiriyorlardı. Koç Obradović, her yıl takımımızdaki oyunculara dair fikir sahibi oluyor ve onların projeksiyonlarını yükseltmek adına önerilerde bulunuyordu. Tüm maçları izliyordu. Tabii aynı şey Maurizio için de geçerli. Tam bir takım ruhundaydık yani.
Sezonun başında A takımın idmanlarının tamamını yerinde takip edip notlar çıkarıyordum. Bizim sezonumuz yoğunlaştığında ise bunu haftada birkaç kez yapıyordum. Bunu yapma amacım Obradović’in A takımda oynattığı setlerin küçültülmüş bir hâlini BGL’de uygulamak ve oyuncularımızı o seviyelere hazırlamaktı. Demek istediğim, mesela Ergi, Obradović’in pick and roll sisteminde oynayacaksa biraz daha mobil olmalı. Oyuncuları bunun gibi şeylere hazırlıyorduk.
Bir Željko Obradović portresi çizmenizi istesem.
Onunla sürekli olarak görüşen insanlar elbette benden daha iyi yorumlar yapabilirler fakat kişisel gözlemlerime dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Željko Obradović, her anlamda bir baba gibi. Saha içinde her şeyinizi vermenizi istiyor çünkü o böyle yapıyor. Günün sonunda daima senin iyiliğini düşünüyor. Değişimi benimsiyor ve değişime göre reaksiyon verebiliyor. Zihinsel olarak oyuncularını her şey karşısında hazır tutuyor. Ve en önemlisi saha dışında sahte bir kimliği yok. Gerçekten de neşeli, samimi ve sıcakkanlı biri. Bugüne dek Avrupa’da birçok antrenör Željko Obradović’i taklit etmeye çalıştı ama eh, aradaki farkı görüyorsunuz sonuçta.
Onun yönetimindeki antrenmanlarda neleri gözlemliyordunuz?
Yani genel açıdan iş tam bir mental savaş. Oyuncular gece 11’de antrenmandan çıkıp evlerine gidip duş alıp yatıyorlar ve ertesi sabah yeniden antrenmana geliyorlar. İki-üç saat inanılmaz bir tempoda antrenman yapıyorlar. Ona dair en önemli şey bu, bir basamak oluşturup o basamağı sürekli olarak yukarıya taşımak için mental savaşa girmek. Kazanmak elbette bir seçenek fakat o, mücadeleyi öne koyuyor.
Sizce yeni sezonda nasıl bir Fenerbahçe Beko göreceğiz? Igor Kokoškov’un oyun kitabına dair gözlemleriniz neler? Zira kendisi 1999’dan beri Amerika Birleşik Devletleri’nde. Bu süreçte birçok kez Milli Takım’larda görev aldı. NBA’de Detroit Pistons ve Los Angeles Clippers dönemlerini bir kenara koyarsak, genelde çift oyun kuruculu sistemde harekete ve bol pick&roll’e dayalı setleri oynatmayı sevdiğini görüyoruz. Phoenix Suns’ta bunu direkt kendisi yapmıştı, keza EuroBasket 2017’de de. Ayrıca Quin Snyder’la birlikte çalışırken bu konuda önemli dokunuşları vardı.
Dediklerin doğru, bu oyunları seviyor. 21 yıldır kıta dışında ama şundan eminim, bence Avrupa’daki basketbolu birçok kişiden daha iyi analiz ediyor. Evet hızlı oyunu seviyor ama kritik dönemde, daha doğrusu temponun azalması gereken dönemde işleri nasıl değiştireceğini biliyor. Misal, Slovenya Milli Takımı’nda bunu birçok kez yaptı. Bol perdeli, Nando De Colo-Jan Vesely temelli ve tüm kadromuz destekli iyi bir Fenerbahçe Beko izleyeceğiz. Erdem Hoca’nın ve Igor Kokoškov’un Slovenya’daki yardımcısı olan Radovan Trifunovic’in de etkileri büyük olacak. Bence genel olarak geçiş hücumuna dayalı bir takım izleyebiliriz. Bol hareketve PnR’ı görebiliriz. Fakat dediğim gibi, o, her türlü aksiyona, duruma karşı olumlu reaksiyonu verebilecek yetenekte, bilgide bir baş antrenör.
Peki sizin oyun kitabınız nasıl?
TBL ile BGL’yi ayırmak gerekiyor. TBL’de de hangi hedefle hangi bütçeyle olduğunuz çok önemli. Kısıtlı bütçeyle takım kurduğunuzda sizin sisteminizi alabildiğiniz oyuncuların özellikleri belirliyor. Yani değişkenlik göstermek zorundasınız. BGL’de ise hedef oyuncularımızın özelliklerini geliştirecek bir düzen oluşturmaya gayret ediyoruz. Orada hücumu biraz da A Takımda istenenlere bakıp, küçülterek oluşturuyoruz. Altyapıda birinci önceliğimiz oyuncuların oyunu okumalarını sağlamak ve hedef oyuncularımızın hedeflenen özelliklerini geliştirmek.
Kesinlikle. Özellikle de NBA’de bunu daha fazla görüyoruz gibi.
Yani NBA’i çok çok takip etmediğim için net bir şey söylemem zor ama evet, izlediğim maçlarda ve okuduğum analizlerde bunu görüyorum. Beş oyuncunun dışarıda olduğu hücumlar epey ilgi çekici. Atletizm yüksek, üçlükler arttı, tempo yükseldi. Fakat farkındaysan bubble’da ilginç şeyler oluyor. 1-2-2 savunmalar deneniyor, yarı sahadan tam sahaya geçiş değişiyor. Yani Gregg Popovich’in bile beş kısaya döndüğünü gördük.
Anladığım kadarıyla Euroleague’i daha fazla takip ediyorsunuz. Bu yaz arasında yapılan transferlere dair yorumlarınız neler? Ayrıca Euroleague’de oyun kitabını özenle takip ettiğiniz isimler var mı?
Basketbolda tempo, atletizm çok önemli koşullar ama ben bir koçun dokunuşunu, oyundaki zekâsını görmeyi de çok fazla seviyorum. Euroleague’de atletizm NBA kadar üst seviyelerde olmadığından ve bence Avrupada basketbol kültürünün farklı olmasından dolayı detaylı oyunlar, akıl dolu hamleler çok görülüyor. NBA özellikle playoff a kadar seyirciyi eğlendirmek için yapılıyor gibi geliyor bana.
Bu sezon dış transferlerden ziyade iç hareketlilik gördük. Bence ligin rekabet seviyesi yine yüksek olacak. Biz dâhil altı-yedi tane iyi takım var. Umarım sezon başlar ve sağlıklı bir biçimde devam eder. Tabii ki önceliğimiz korona virüsün tedavisinin bulunmasını veya mutasyona uğrayarak zayıflamasını görmek.
İkinci soruna gelecek olursam, birkaç tane koç var tabii. Bu sezon Ettore Messina’yı ve takım olarak Valencia’yı çok fazla takip etmeye çalıştım. Messina, NBA’e Gregg Popovich’in yardımcılığına gitmeden önce daha agresif bir coachtu. Popovich tedrisatı altında değişiklik olacak mı diye merak ettiğim için bu sene onları takip ettim. Valencia’yı takip etmeyi seviyorum. Onlar beş numaralarını biraz daha farklı kullanıyorlar. Dört oyuncunun hatta bazen beş oyuncunun dışarda olacağı biçimde düzenleri var.
Sizin gibi biriyle konuşurken NCAA’e değinmemek olmaz. Bildiğiniz gibi, bazı yıldız Avrupalı oyuncular 18-19 yaşlarında NCAA’deki programlara gidiyorlar fakat genelde dört yılın ardından Avrupa’ya dönüyorlar. Misal, Filip Petrusev ve Davide Moretti. Ayrıca Killian Tillie’nin de dönmesi muhtemel. Avrupalılar dışında NCAA’in kendi içerisinde de bir sorun yaşadığı ortada. James Wiseman’ın aldığı ceza sonrasında birçok oyuncu buna tepki gösterdi. 2021 Draftı’nın olası ilk beş sıra seçimi G League kontratları imzaladı. Bu sezon iki isim Avustralya’da forma giydi.
Verdiğin örnekler çok kritik. NCAA, yıllar boyunca basketbolda gençlerin en önemli gelişim yeri oldu, en azından daima böyle gösterildi. Fakat Avrupalı gençler için orada bir sorun var, tek yönlü gelişim. Bir oyuncu düşünelim, iyi şut atan bir oyuncu. Sana şunu söyleyeyim, bu oyuncu dört yıl NCAA’de kaldıktan sonra sahaya çıktığında en iyi yaptığı şey yine sadece şut atmak olacak, eğer onlar için NBA süper yıldız adayı değilsen tabi. Çünkü oradaki düzen buna yöneldi. Okulların ana amacı yıldız oyuncularının etrafını ona yardım eden oyuncularla çevirmek. Dışarıdan bakıldığında oyuncuyu geliştiren bir felsefeleri var gibi görünüyor, evet bu belki biraz doğru olabilir ama genel anlamda oyuncuya bir derinlik katmıyorlar. İyi mi dripling yapıyorsun? Tamam, senin rolün bu. Avrupa’da eksiklikler var ama burada temel eğitim, oradaki bazı üniversite programları hariç, çok daha iyi olduğunu düşünüyorum. Oyuncuların NCAA yapmasının nedeni biraz da eğitimle alakalı bence. Çünkü bazı oyuncular entelektüel anlamda da gelişmek istiyorlar ki bu mükemmel bir şey. Fakat işin basketbol penceresine bakacak olursak bu konuda genel bir sorun var. Bir de oradaki yetkililer programlarını o kadar iyi sunuyorlar ki sanki hemen NBA kapısı açılacak. Bu da bir sorun bence. Oraya gitmekle ilgili bir karar verirken burada elinizde ne olduğu da çok önemli. Eğer burada yukarı seviyelerde oynayabilme fırsatınız varsa, özellikle de içinde olduğunuz organizasyon size bir fırsat sunuyorsa, profesyonel seviyede bir oyuncu olma (NBA için dahi) şansınızın burada daha yüksek olduğunu düşünüyorum.
Serhan Aydanarığ
NBA’in Avrupalı gençlere bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yani son yıllarda sadece 19-20 yaş grubuna değil 15-16 yaş grubuna bile aşırı bir ilgi var. Misal, Paulius Murauskas, Juan Nunez Garcia, Victor Wembenyama gibi isimler daha şimdiden NBA çevrelerinde çok büyük heyecan yaratıyorlar. Keza bu sene draft sınıfında olan isimler arasında Deni Avdija, Killian Hayes de öyle.
Luka Dončić’in bu konuda etkili olduğunu düşünüyorum ama genel anlamda artık bir oyuncuyu keşfetmek çok kolaylaştı. Synergy üzerinde neredeyse maç videosunu bulamayacağınız bir oyuncu yok. Bir oyuncunun kaç adımda kaç sayı attığına kadar her şeyi öğrenebiliyorsunuz. Yani gelişmekte olan oyuncuları keşfetmek kolaylaştı. Bu durum ABD’nin genel basketbol felsefesiyle birleşince ortaya “çabuk hamle yapma”çıktı.
Son olarak hobilerinizden bahsedelim. Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz? Hangi kitapları okumaktan keyif alıyorsunuz?
Haftada iki-üç kez eşimle birlikte sahile gitmeyi seviyorum. Sahile gider, kafamızı dinler ve rahatlarız. Bu ikimize de iyi geliyor. Kitap okumayı gerçekten çok seviyorum (Bu sırada raflara çevirip kitaplara göz atıyor.). Şu anda George Orwell’ın 1984’ünü okuyorum, biliyorum biraz geç kaldım ama maalesef geç tanıştım. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk’e dair kitaplar okuyorum. Onunla ilgili çıkan kitapları okumayı çok seviyorum. Jean Christophe Grange in son kitabını okuyorum bir yandan da. Genelde tek bir kitap okumayı sevmiyorum, farklı alanlarda kitapları okuyarak değişiklik yapıyorum.
Eh, bir de basketbol maçı izlemekten keyif alıyorum. Ailemle zaman geçirmek dışında en keyif aldığım şey bu sanırım. Daima basketbol…
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam