Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

12 Yıl Boyunca Türkiye Bisiklet Turu’nu Fotoğraflamak: Brian Hodes ile Sohbet

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 22/11/2023 - 22:04 GMT+3

Brian Hodes, 2011’den bu yana her Türkiye Turu’nu fotoğraf makinesiyle beraber motosikletin üzerinden takip ediyor. Bisiklet takipçileri, ona Instagram hesabı “Veloimages” ile daha aşina olabilirler. Turlarda kendisiyle beraber çalışanlar için ise Brian, tecrübesi ve yorulmak bilmez çalışkanlığıyla etkileyici bir karakter.

Brian Hodes

Görsel kaynağı: Eurosport

Brian ile 58. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun başlamasından bir gün önce, Alanya’daki otelimizin lobisinde bir bardak çay eşliğinde oturduk. Vaktimiz geniş, sohbetimiz keyifliydi. Onun için bir gelenek haline gelen TUR’daki planlarından ve aradığı yeniliklerden başladık, kendi hayat hikayesi ve Peter Sagan ile paylaştığı anılara uzandık...
Türkiye Turu Sayacı: 11+1
Aslında bu röportajı Antalya Turu’nda yapmayı planlamıştık ancak maalesef deprem oldu. Sen de sanırım o süreçte Nevşehir’deydin...
Ürgüp’e gittim, oraya çok sık giderim. Ürgüp, Kapadokya en sevdiğim yerlerdendir. Biraz dinlenip kafamı toparlamak istediğimde gitmek güzel oluyor. Tabii aynı zamanda Ultra-Trail için de oraya gidiyorum. (Brian aynı zamanda yıllardır Salomon Kapadokya Ultra-Trail’de de fotoğrafçılık yapıyor.)
Aslına bakarsan deprem günü İstanbul’daydım. Devlette çalışan birkaç arkadaşımla kazı aletleri tedarik ettik, deprem bölgesine gönderdik. Sonrasında Ürgüp’e geçtim.
TUR ertelense de Ekim ayında buluşabildik. Burada çekeceğin fotoğraflar için bir planın var mı?
Bu 12. Türkiye Turu'm olduğundan yeni bir şeyler yapmaya, farklı fotoğraflar çekmeye çalışacağım. Her sene aynı fotoğrafı çekmek istemiyorum. Bir fotoğrafçının sınavı, yeni ve farklı fotoğraflar çekebilmek oluyor. Mesela startları geçmişte çektiğim gibi çekmeyeceğim. Her sene Alanya’dayız, her sene aynı fotoğrafı çekiyoruz, bu yorucu bir şey.
Muhtemelen startta farklı bir yer deneyeceğim. Belki starttan önce yola çıkıp şehrin içine geçer ve onları ilk virajda çekip çekemeyeceğime bakarım. İlk dört-beş kilometre nötral start, ardından tüneller var. Tünelleri defalarca fotoğrafladım, aslında neredeyse her şeyi defalarca fotoğrafladım. Yeni bir şeyler yaratmak kolay değil ama denemeyi seviyorum. Bu yüzden dün servisteyken çevreye bakınıyor, yeni fotoğraflar arıyordum. Türkiye’yi daha fazla göstermek istiyorum. Ülkenin 100. yılı olduğunu göstermeli, bunu daha çok öne çıkarmalıyız.
Brian Hodes
Bu yılın parkurunda daha önce gitmediğin bir yer var mı?
Hayır, yok.
Babadağ’a çıktın mı?
Evet. Gerçi bir yarış için değildi.
Bu ülkeyi gerçekten çok iyi biliyorsun.
Bu ülkenin aşığıyım, burası ikinci evim gibi. Dışarıdaki Türkiye algısının gerçekle alakası yok. Ülkenin tekinsiz olduğunu, Müslümanların tehlikeli olduğunu düşünüyorlar. Gerçek ise tam tersi. Türkler benim tanıdığım en misafirperver, en sıcakkanlı halklardan biri. Bana evlerini, kucaklarını ve kalplerini açtılar.
Evet, ilginç. Neden başka bir yer değil de Türkiye?
Hiçbir fikrim yok. Yani Çin’e gittim, bir sürü ülkeye gittim... ama dediğim gibi, sanırım burayı farklı kılan insanlardı. Yerlerin kimliğini insanlar belirler.
Kaç ülkeye gittiğini sayıyor musun?
Bilmiyorum. Yetmiş civarı olabilir.
Altı kıta?
Evet. Ve bunu başardığım için minnettarım. Kültürü görmek için yarışlara birkaç gün önceden gitmeye veya yarış bittikten birkaç gün sonra daha kalmaya çalışıyorum. Çünkü yarış günleri erken başlıyor. Starttan önce bir-iki saat fotoğraf çekiyorsunuz, ardından yarış sırasında motosiklettesiniz ve yarış biter bitmez de çektiğiniz fotoğrafları düzenlemeye başlıyorsunuz. Düzenleme bazen üç-dört saat sürebiliyor. Sonra da otele gitmeniz gerek. Bu noktada organizasyona düşen, bu tempoda çalışan insanların odasının check-in işlemini önceden tamamlamak. Otele geldiğimizde odamıza girebilmek için bir saat daha beklemek zorunda kalmamalıyız. Sonraki gün yine aynı derecede yoğun olacağı için sadece odama yerleşmek, duş almak ve uyumak istiyorum. Yarış günleri uzun ve yorucu oluyor.
Yarışlara kaç fotoğraf makinesiyle geliyorsun, iki?
Evet, iki.
Farklı lensler mi takılı oluyor, farkları ne?
B: Ben dahil birçok fotoğrafçı iki makine, birçok lens taşır. Genelde yanımda farklı uzunluklarda dört lens, bir de tele-dönüştürücü taşıyorum. Flaşlı fotoğraf çekmeyi pek sevmiyorum. Doğru veya yanlış olduğu için değil, yalnızca tarzım bu.
Bir etapta ortalama kaç fotoğraf çekiyorsun?
İki ila üç bin arasında çekiyor, yaklaşık 100-150 tanesini kullanıyorum.
Türkiye’de birinci sınıf bir yarış tasarısı
Senin için Türkiye macerası nasıl başladı?
Amerikalı bir bisiklet fotoğrafçısı olarak yarışın bir önceki organizatörü, Argeus Events’ten Aydın (Ayhan Güney) ile iletişime geçtim. Sanırım 12 yıl önceydi, 2011 olması gerek. O da beni, organizasyonu fotoğraflamam için davet etti.
Türkiye’ye ilk gelişin miydi?
Evet, ilk kez geliyordum ve geldiğim gibi aşık oldum. Yarışın kalitesi, halk ve gördüğün üzere... (göbeğini gösteriyor) yemekler. Buraya ne zaman gelsem kilo alıyorum. Yalnız, yarışın kalitesi de gerçekten iyiydi, Greipel gibi dönemin büyük yarışçıları sıkça geliyorlardı.
Bu yarışa ilk geldiğinde de tecrübeli bir bisiklet fotoğrafçısı mıydın?
Evet, işim buydu. O zamanlar çoğunlukla Kuzey Amerika’da çalışıyordum, ardından uluslararası yarışlar ve takımlarla çalışmaya başladım. Bu yol beni buraya getirdi.
Yıllar içerisinde TUR nasıl değişti?
TUR her zaman değişir, şimdi de değişiyor. Yine de en büyük değişim yeni organizasyon göreve geldiğinde oldu. Bence geliştirilebilecek bazı şeyler var ancak her organizasyonun hem artıları hem eksileri vardır. Önceki edisyonlardan nelerin daha iyi yapılabileceğine dair dersler çıkarırsanız yarış da büyüyecektir. Bence Türkiye’de çok büyük bir bisiklet potansiyeli var. Birinci sınıf yarışlar için --- yani bu da dünya çapında bir yarış ama ben Giro’nun, Tour’un burada başlamasından bahsediyorum. Fakat elbette bunun yaşanması için birçok parçanın bir araya gelmesi gerektiğinin ve işin içinde birçok elin olduğunun farkındayım. Zaman, maddiyat ve fedakârlık gerektirdiğinden sürecin çok dikkatli yürütülmesi gerektiğinin farkındaydım. Yine de burası potansiyele sahip, her zaman da sahipti.
Favori TUR edisyonun hangisi? Kapadokya’ya gidilen bir sene vardı...
O seneyi sevmiştim. Sanırım yeni organizasyonun ilk senesiydi. Etrafı tanıdığım için çok güzel fotoğraflar çekebilmiştim, harikaydı... Kapadokya startına sahip bir yıl daha vardı ama kar fırtınasına yakalandık. Hem de ne fırtına... Fenaydı.
Muhteşem yarışlar izledik. Fakat parkurun artık biraz değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yarınki Alanya-Antalya etabı daha önce zaten koşuldu. Tamamen otobandan ilerliyoruz, pek pitoresk değil. Neden parkurun böyle tasarlandığını anlıyorum, bu iki nokta arasında başka bir alternatif yok. Öte yandan seyircilerin de işin içine katılabileceği bir yarış tasarlanabilir mi diye de düşünüyorum.
Mesela bir prolog olsun isterim. Birkaç kilometre, kısacık bir yarışla da seyircilerin ilgisini çekebilirler. Orada oturan insanların “Hadi sandalyeyi yolun kenarına atıp yemek yiyip kahve içerken yarış izleyelim” diyeceği bir etap, her dakika önlerinden bisikletçi geçerken...
Brian Hodes
Kesinlikle! Amatör bir fotoğrafçı olarak konuşuyorum, herhalde beni en çok tatmin edecek fotoğraflardan biri, mesela bir çocuğun yarışı izlerkenki yüz ifadesini yakalamak olurdu.
Evet, kendi fotoğraflarımda ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Fark ettiysen hep duygulara odaklanırım. Bayrak sallayan çocuklar, yakın çekimden beşlik çakmalar, yumruk selamları ya da başını kaldırmış bisikletçilere bakan küçük bir çocuk... Böyle bir fotoğrafta bisikletçinin sadece bir kısmı kadrajda olabilir, önemli olan çocuğu görmemiz. Bunlar her zaman güzeldir.
BORA ve Sagan ile çalışmak
Sekiz yıl BORA için çalıştığını söylemiştin, sanıyorum tüm bu vakit Sagan da takımdaydı...
Peter ile BORA’dan bile önce, o henüz Liquigas-Cannondale’de yarışırken çalışıyorduk. Henüz bir çocuktu, bir serseriydi, yalnız iyi de bisikletçiydi işte. Aynı zamanda da bugün olduğu şakacı adamdı. Öyle biriydi... (Sakince gülüyor)
Bisikletteki başarısına dair hiçbir şey bilmesen yine de özel biri miydi?
Evet. Her zaman özel biri oldu. Sadece bisikletçi olarak değil, onun bir insan olarak gelişimine de şahit olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Tanıştığımızda 20 yaşında bir çocuktu, şimdi ise 33 yaşında. Zamparalık yapıp avare dolaşan Peter’ın evlenmesi, baba olması, oğlunu büyütmesi ve boşanma sürecini atlatması... Olgunlaşmasını izlemek çok güzel bir şeydi. O çok özel bir insan.
Brian Hodes
Onunla aranda geçen, paylaşmak isteyeceğin bir hikâye var mı?
Specialized’ın yardım organizasyonu Outride’a destek toplamak adına yaklaşık on fotoğraflık bir çekim yapmıştık. Bunun üzerine çok düşündüm. Birkaç bin dolar toplamayı başardık. Sanıyorum diğer bağışları görmek çok hoşuna gitmişti.
Ne kadar eşsiz biri olduğunu şöyle anlatmaya çalışayım…Yanlış hatırlamıyorsam Avustralya taraflarında bir yerlerdeydik. Onun odasında oturuyorduk ve daha yeni satın aldığı kalemleri gördüm. Gözüm bir kaleme takıldı ve işaret ederek “Vay be, güzel kalemmiş.” dedim. Sadece bu kadar. Kalemlere özel bir ilgim olduğu falan yok ama gerçekten de güzel bir kalemdi, ben de sadece bunu söyledim.
Hızlıca filmi sonraki Nisan ayına sarıyorum. Telefonuma ondan bir mesaj geldi: “Brian, sana vermem gereken bir şey var, ne zaman görüşüyoruz?” Ben de Roubaix, Ronde veya bir sonraki yarış neyse orada görüşeceğimizi söyledim. “Tamam”, dedi. “Tam senlik bir şeyim var.”
Birkaç ay geçti, belki de bir yıl, tam hatırlamıyorum. Onun kaldığı otele gittik, antrenmandan yeni dönmüştü ve dışarıda beklememi istedi. İçeri koştu, geri geldi ve bir kutu uzattı. Baş başa olduğumuz bir yerde değildik, çevremiz bayağı kalabalıktı. Kutuyu açtım ve beğendiğim kalemi gördüm. Kalemi istediğimi veya ihtiyacım olduğunu asla söylememiştim ama o böyle biriydi. Bu, benim için başka herhangi bir hediyeden daha değerliydi. Kalemin değerinden dolayı değil, onun içinde bu kalemi bana hediye etmesini sağlayan bir şey bulunduğu için.
Birlikte yaşadığımız bir diğer özel an, tabii diğeri kadar hoş bir an değildi ama, Cavendish’e dirseği sonucu Fransa Turu’ndan diskalifiye edildiği gündü. Karar açıklandığında birlikteydik ve o an çektiğim fotoğraf hala en sevdiğim fotoğraflarımdandır. Muhteşem bir fotoğraf değil, elinde valizle merdivenlerden aşağı yürüyen biri var sadece. Ardındaki hikâyeyi bilmeyen biri için sıradan olabilir, ancak hikâyeyi bilen biri için...
Çektiğin Roubaix’deki fotoğrafları da var…
Ah, evet, en sevdiğim fotoğraflarımdan bir başkası. Bak işte, illa bir yüz görmene gerek yok... Ben de bunu göstermeye çalıştım. Yarışfotoğrafçılığı bir yana, yani yarış fotoğrafçılığı neyse o işte... Fakat en sevdiklerimden biri olan o fotoğraftaki gibi duygulara erişince hikâyeyi de anlatabiliyorsunuz. Takımla birlikteydim, duşlara gitmedim çünkü zaten herkes duşları çekiyor. Bir iki tanede olsa farklı kareler istedim.
Roubaix’yi kazandığında da yanındaydım, özel günlerden biriydi. Harikaydı. Peter’ın Roubaix’yi kazandığı gün ile Jai’ın Giro’yu kazandığı gün, en sevdiğim günlerden ikisiydi.
Jai Hindley pembe mayosuyla Verona’daki Arena’dayken çektiğin bir fotoğraf da var, değil mi?
Evet, arkadan. Çünkü resimlerimi çekerken… Eğer diğer fotoğrafçıların bir taraftan çektiklerini görürsem ben öteki taraftan çekmeye çalışıyorum. Mesela finiş fotoları, herkes aynısını çekiyor.
Mesela geçen hafta İstanbul Turu’nda bir fotoğraf çektim: bir bisikletçi suluğunu fırlatırken sponsorlardan birinin logosu tam elinin yanında kalmıştı ve mataradan da su fışkırıyordu. Kameram odaklı bile değildi, o kareyi istesem çekemezdim ama her şey bir anda denk geldi. Favori fotolarımdan biri değil, sadece o şanslı karelerden biriydi.
Genelde yarış fotoğraflarındansa kamera arkasında çektiklerim en sevdiklerim oluyorlar.
Brian Hodes
Emeklilikten sonra Peter’ın ne yapacağınıdüşünüyorsun?
Aslında emekli olmadı, sadece yol bisikletini bıraktı. Dağ bisikletine devam edecek.
Doğru, tabii. Sence ilerleyen yıllarda sportif direktör olma ihtimali var mı?
Çok şüpheliyim. Bisiklette devam edecekse bence takım sahibi olmasını beklerim. Ona uygun bir iş. Planları ne bilmiyorum, herhalde birkaç yıl rahat takılacaktır. Ona iyi geleceğine eminim. Bildiğin gibi, yeni bir otel açtı. İyi bir iş adamı, çevresinde tavsiyeler aldığı iyi insanlar bulunuyor ve uzun zamandır aynı ekiple çalışıyor.
Hep yol bisikletinin onun için sıkıcı olduğunu söyledi…
Büyük bir projeyle döneceğine eminim.
BORA’yla çalışmak nasıldı? Bir başka takımda değil de BORA’da olmanın ne gibi farklar yarattığını düşünüyorsun?
Şöyle söyleyeyim… Bora bir Alman takımıydı ve ben de takımdaki Amerikalıydım. Pro-Conti seviyesinde NetApp-Endura olarak yarışırlarken takımla çalışmaya başladım, WorldTour’a yükseldiklerinde de birlikteydik. Onlarla uzun bir ilişkim vardı. Ben kendi fotoğrafçılık stilimi sundum, onlar da kabul ettiler. “Band of Brothers” projesi benim fikrimdi; temellerini ben attım, planı ben çizdim. Keşke biraz daha ağırlık verselerdi. Gerçi bunu hala yapabilirler ama böyle bir vizyonları olduğunu sanmıyorum. Yanlış anlamayın, takım harikaydı ama onların farklı alışkanlıkları var. Büyük bir resim göremediklerini düşünüyorum.
Roglic ile birlikteliklerinin nasıl yürüyeceğini düşünüyorsun?
İyi bir eşleşme olduğunu düşünüyorum, hatta mükemmel. Tek kuşkum genel klasman için üçsporcularının olması(Roglic, Vlasov, Hindley). Jumbo-Visma’nın yaşadığı türden bir sorun yaşayabilirler. “Evet güçlüyüz, peki ya kim kazanacak?”
Yavaşlama zamanı
Geçmişe dönecek olursak, fotoğrafçılığa nasıl başladın?
En başını mı soruyorsun? 16 yaşında okulu bırakmıştım---
Evet, not etmiştim. Youtube’daki bir röportajında söylüyorsun...
Youtube’da videom mu var?
Evet, spor fotoğrafçılığıyla ilgili bir kanalda. Hiç ismini Google’da aratmıyor musun?
(Gülüyor)Hayır kendimi aratmıyorum. Bana komik geliyor.
Evet, bu video. (Videoyu gösteriyor)
Ah, evet, bu Outex içindi. Sualtı fotoğrafçılığı için ekipman bakımından söz etmiştik. Şimdi hatırladım.
İnternette bulabildiğim tek şey bu. Hikâyenin kalanına dair hiçbir şey yok.
Bunun sebebi kendime saklamayı seven biri olmam. Sürekli ortalıkta olduğum için insanlar tam tersini düşünebiliyor ama durum öyle değil. Mesela, TUR fotoğrafımı paylaştığı zaman altına hep ismimi Brian Black Hodes olarak ekliyor. Yıllardır söylüyorum, “Veloimages” yazmanız yeterli. Yani, ben kim olduğumu biliyorum neticede. Eskiden büyük bir egom vardı. Artık umursamıyorum.
Fotoğrafçılığa nasıl başladığından bahsediyorduk.
16 yaşında başladım. Fotoğraf çekmek için okuldan kaçardım. O zamanlar İsrail’de yaşıyorduk. Derslerim iyi olmadığından annem “içinden gelen neyse onu yap” dedi. Uzun süre eğlence sektöründe fotoğrafçılık yaptım.
İsrail’de mi doğdun?
Hayır, ABD’de doğdum, sonrasında İsrail’e taşındık. Fakat ‘82’de tekrar ABD’ye döndüm. Fotoğrafçılık yapmaya orada başladım, ancak bisiklet fotoğrafçılığıyla yalnızca 15 yıllık bir geçmişim var. Çok bisiklet sürüyordum... Ben de iki tutkumu bir araya getirdim.
İsrail’de büyümenin, dünyanın kalanına dair daha az önyargıya sahip olarak seyahat etmeye daha açık olmanı sağladığını düşünüyor musunuz?
Eğer dünyayı gezme fırsatınız varsa gezin derim. Diğer kültürlerle, insanlarla tanışın. 10 yaşından beri dünyayı geziyorum. En yakın arkadaşlarımdan bazılarını seyahatlerimde, bazılarını da bisiklet sayesinde tanıdım.
“Invisible Dreams”(Görünmez Hayaller) adında bir bağış projen de vardı sanırım.
Evet, yaptığım diğer iş de bu. Gittiğim yerlerde yerli insanların fotoğraflarını çekmeyi seviyorum. Çoğunlukla evsiz insanları çekiyorum, her ülkede evsizlik var.
Ancak gözlemlediğim kadarıyla diğer ülkelerde yerlileri daha çok çekerken ABD’de özellikle evsizlere odaklanıyorsun.
Doğru.
Bunun ardında politik bir düşünce de var mı?
Evsizlere odaklanmamın sebebi, seslerini duyurmaya ihtiyaçlarının olması. ABD’deki evsiz sorunu kontrolden çıkmış durumda. Üzücü. Hepsinin birer hikayesi var, hepsi insan. Aynısı benim de başıma gelebilir, senin de. İnsanların bunun farkında olduğunu sanmıyorum. Her şey yolunda gözükürken (parmağını şıklatıyor) tepetaklak olmamız bir ana bakıyor. Bu yüzden eğer onların hikayesinin yayılmasına yardımcı olabilirsem ne mutlu bana. Arabamda yastık ve yorgan gibi eşyalar taşıyorum, karşılaşırsam verebilmek adına.
Brian Hodes
Gelecek yıl planların nasıl? Aynı takvim mi?
Hayır, hayır… Artık seyahatlerimi azalttığım bir yaştayım. 10 yıl sonra ilk kez bu sene hiçbir büyük tura gitmedim. Torunum şu an benim için dünyadaki en değerli şey. Bir sürü eşyamı bırakıp onların 300 metre yanındaki bir eve taşındım. Hep onlarlayım.
Seyahat ve fotoğraf işlerini eskisi gibi sürdüremeyeceğim. Türkiye, Antalya ve İstanbul Turu gibi yarışlara yine gelirim ama her zaman hareket halinde olmak, çalışmak… Sizden çok şey götürüyor, sizi tüketiyor.
Yazı ve röportaj: Ege Sanlav
Çeviri: Emre Köseoğlu
Fotoğraflar: Veloimages
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam