Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Bir Roglič Klasiği: Dejavu, Madrid Challenge ve Sezon Sonu

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 09/11/2020 - 18:12 GMT+3

La Covatilla tırmanışında bisiklet dünyası nefesini tutmuş, Roglič’i izliyordu. Tarih 19 Eylül’e, Carapaz Pogačar’a, Roglič de o gün sarı mayoyu taşıyan çaresiz adama dönüşmüştü. Fakat sonuç, bu kez farklıydı.

Roglic - Vuelta 2020, stage 18 - Getty Images

Görsel kaynağı: Getty Images

Hazırlayan: Emre Köseoğlu
Haftanın Başlıkları:
Genel klasman mücadelesine sahne olmasa da haftanın iki keyifli etabı olan Ourense ve Puebla de Sanabria günleri neredeyse tamamen pozisyon alma sayesinde kazanıldı. İlk örnekle başlamak gerekirse Ourense’deki etap beklendiği üzere kaçışa gitti ve iki patlayıcı isim, Wellens ve Woods son metreleri birebir yarışarak geçirdiler. Aralarından daha güçlü olan isim Woods gibi gözüküyordu ama büyük ihtimalle etabın son kilometresini sadece Wellens incelemişti. Belçikalı, içerideki çizgiyi kapattı ve bacakları rakibinden zayıf olsa da taktik üstünlüğüyle etabı kazandı.
Hemen sonraki gün etabı kazanan Philipsen de içeride kalmanın avantajından sonuna kadar faydalandı. Yalnız bu kez rakibi Ackermann da yol kitapçığına çalışmış, içeride kalmanın yarışı kazandıracağını anlamıştı. Bu yüzden Ackermann yer vermemek adına Philipsen’le omuzlaşma yoluna da başvurdu ama Belçikalı çoktan hızını yakalamıştı.
Ackermann-Philipsen sprintinden çıkarabileceğimiz bir başka tartışma konusu hakemlerin sprint kararları olabilir. Geçen hafta dediğim gibi hangi sprint ihlallerini cezalandırıp cezalandırmamak, çizgiyi hangi noktadan çekeceklerine karar vermek UCI hakemlerinin işi. Buna rağmen Rui Costa’nın Ciudad Rodrigo’da attığı sprinti cezalandırıp Ackermann’ı suçsuz bulmak biraz tutarsız. Rui Costa’nın sprint sırasında bir taraftan diğer tarafa sürmesi kurallar dahilinde değil ama Ackermann’ın rakibini omuzlaması sporcuları çok daha tehlikeye sokan bir hareket. Yani Rui Costa kararı doğru olabilir ama yine de bir tutarsızlık söz konusu.
Sprinterler açısından oldukça adil bir yarışı geride bıraktığımızı söyleyebiliriz. Sprintle biten sınırlı sayıdaki etaptan Bennett ve Philipsen birer zafer çıkarabilirken Madrid sprintini de kazanan Ackermann iki etap galibiyetine imzasını atmış oldu. Sayılardan da anlaşılabileceği üzere dominant bir tren ve sprinter olmadığı için sprint anlamında açık bir yarışı geride bıraktık.
Son Güne Kalan Kırmızı Mayo:
2020 büyük turlar anlamında yılın kalanından çok daha olumlu geçti. Tour ve Giro’da lider son gün değişirken Vuelta’da da muhteşem bir final izledik. Yarış boyunca Roglic ve Carapaz arasında sürekli taraf değiştiren mayo, belki son gün el değiştirmedi ama heyecanı bile yetti.
Primoz Roglic’in büyük tur son haftalarının en iyi bisikletçisi olmadığını tüm bisikletseverler biliyor. Geçen seneki Giro’dan bu yana sürekli olarak yarış ilerledikçe gücünü kaybediyor ama bir çözüm de henüz üretemedi. Bu seferliğine son hafta kolay olduğundan ve tırmanışın ikinci bölümü kendi profiline uyduğundan ucuz kurtardı ama başka büyük turlar kazanmak istiyorsa bu zaafını gidermek zorunda.
Kendi sınırları içerisinde Roglic’in en doğru yarışı koştuğunu da söylemek gerek. Aramon Formigal’de yağmurluk alırken yaptığı hata dışında bacaklarındaki enerjiyi çok doğru kullandı ve yarış boyunca topladığı 48 saniyelik bonifikasyon, Carapaz’ın 24 saniye önünde bitirmesini sağladı.
La Covatilla’ya dönecek olursak Roglic’in bir büyük turu daha son gün kaybetmesi geri dönülemez bir yıkıma sebep olabilirdi. Finişte yumruğunu sıkana kadar ne kadar gergin olduğunu hem bisiklet üzerindeki pozisyonundan hem de mimiklerinden anlamak mümkündü, bir de üstüne yarışı kaybetse mental olarak büyük hasar alacaktı. Evet, Fransa Turu trajedisinden daha kuvvetli dönmeyi başardı ama bu yarışı da son gün Carapaz’a bıraksa büyük ihtimalle birçok kişi tarafından bir kaybeden olarak tanımlanacak, büyük turları hedeflememesi gerektiği söylenecekti. En kötüsü, belki Roglic bile böyle düşünmeye başlayabilirdi. Şimdi ise muhtemelen seneye bol miktarda zamana karşı içeren Fransa Turu parkurunu keyifle inceliyordur.
Richard Carapaz’ın da hakkını teslim etmeliyiz. 10 yıldır klişeleşen acımasız INEOS treninden hiçbir eser yokken tamamen kendi başına yarışı kazanmaya çok yaklaştı ama olmadı. Froome, Amador veya Sosa’nın belli noktalardaki ufak yardımları bile şu anki tabloyu tersine çevirmeye yeterli olabilirdi ama domestikleri çok yetersiz kaldı. Gabriel Rasch yarış sonu yemeğinde takımın kalanına ne kadar içten teşekkür etmiştir emin değilim.
Bu yarışı kazanması Carapaz’ın takımdaki statüsü adına çok kritikti. INEOS’ta Thomas, Bernal ve Geoghegan Hart gibi zaten büyük tur kazanmış ve üç büyük turu doldurabilecek üç ismin yanında Adam Yates, Sivakov ve Felipe Martinez gibi gençler de bulunduğundan Ekvadorlu gelecek sezon her yarışta kendine genel klasman şansı bulamayabilir.
Preston kenti son üç haftada Hugh Carthy’nin yaptığından daha iyi bir reklamı milyon dolarlar harcasa yapamazdı. Otobüs terminalinden yemeklerine kentin her bir özelliği gündem olmayı başarırken Britanyalı bir bisikletçi daha podyum görmüş oldu. La Vuelta 2020’den sonra Carthy’nin hayatında birçok şeyin değişmesini bekleyebiliriz. Artık büyük turlara lider gidecek, herkesin gözü onun üzerinde olacak ve elbette maaşına ciddi bir zam gelecek. Fakat Angliru ve zamana karşıda yakından görme imkânı bulduğumuz acı ifadesi hiçbir zaman değişmeyecek.
Belki en estetik bisikletçi Carthy değil ama bisikletin böyle figürlere ihtiyacı var. Bazen ekran karşısında o güç değerlerini üretmenin, çift haneli eğimlerde saatler geçirmenin ne kadar zor olduğunu kavrayamayabiliyoruz. Froome gibi yorulduğunda kafası sadece hafiften iki yana sallanan modern bisikletçilere karşı geçmişten gelen bir zaman yolcusu gibi duruyor Carthy.
Dan Martin dördüncü bitirerek kötü geçen sezonunun sonunu aydınlatmakla kalmadı, kariyerinin en iyi büyük tur derecesini de elde etti. Podyum adaylarıyla arasındaki güç farkını ve etabını da çoktan kazandığını göze aldığında ‘Neden daha iyisini yapmadım?’ diye düşünmekle vakit kaybetmeyecektir. Froome’la takım arkadaşlığı yapacağı 2021 sezonuna kafası rahat girecek.
Hem Movistar’ın hem izleyicilerin Enric Mas’tan beklentisi beşincilikten yüksek bir sıra olsa da İspanyolun büyük bir hayal kırıklığıyla ayrıldığını söyleyemeyiz. Belki Dan Martin’i geçebilirdi ama Carthy, Carapaz ve Roglic’in podyumu kapayacağı zaten bir süredir belliydi ve üçünden birini podyumdan düşürmek için olağanüstü bacaklara sahip olmanız gerekiyordu.
Valverde’nin zamanının geçtiği bu yarışla büyük oranda tescillenmiş oldu ama Movistar, Mas ve Soler’le iyi bir ikili yakalamış gibi. En azından Fransa Turu öncesindeki düşük beklentileri yükseltmiş durumdalar. Yine de konu Movistar olunca söylentiler bitmiyor. Başta Carapaz’ın Movistar’dan olaylı ayrılmasına sebep olmuş menajer Acquadro olmak üzere bazı kişiler Movistar’ın La Covatilla’da Carapaz’a kazandırmamak için Roglic’e yardım ettiğini iddia ettiler. Bana kalırsa o efor sırasında kimsenin aklı bu tip hesaplar yapacak kadar çalışmıyordur ama Unzue-Acquadro çatışmasını göze aldığımızda da imkânsız diye bir şey yok.
Diğerlerine de kısa kısa değinmek gerekirse; Wout Poels yarışın Zubeldia’sı oldu, De La Cruz ve Gaudu son gün şapkadan tavşanı çıkarak kendilerine ilk 10’da yer edindiler, Grosschartner ortalama bir yarış koştu ve Vlasov sadece iki saniyeyle 10. sırayı bu toprakların gayriresmi kralı Valverde’ye kaptırdı.
Diğer Klasmanlar:
La Vuelta’da kırmızı mayo dışındaki klasmanların keyifli geçtiğini söylemek abartı olur. Çünkü yeşil, mavi ve beyaz mayolar neredeyse ilk hafta bitiminde sahiplerini buldu ve kimse bırakın mayoyu almayı, zorluk bile çıkaramadı.
Normalde sprinterlerle özdeşleşen yeşil mayonun, Vuelta’da bir sprintere gitmesi zaten ender rastlanan olaylardandır ama bu sene yeşil mayonun ilk 10’unun büyük çoğunluğu genel klasmancı. Roglic, Carapaz, Dan Martin, Hugh Carthy, Guillaume Martin, Michael Woods ve Marc Soler’in hepsi sıralamanın en üst basamaklarında. Kazanansa ara ara yeşil mayosunun üzerine sarı kol ısıtıcılarını da geçiren Primoz Roglic.
İlk günlerde izlediklerimiz Tim Wellens ve Guillaume Martin arasında son güne kadar uzanan bir mavi mayo mücadelesinin olabileceğini işaret ediyordu. Lakin Belçikalının gücü uzun tırmanışlara yetmediğinden Martin rakiplerini neredeyse üçe katlayarak mayoyu kazandı. La Vuelta’nın en büyük sponsorlarından olan Cofidis de, bir zamanlar Moncoutie’yle arka arkaya kazandıkları ve onlar için değerli olan tırmanış klasmanını bir kez daha lider tamamladı
.
Kombine mayoyu bırakıp beyaz mayoyu gençler klasmanına çeviren Vuelta, kararından pişman olmuş olabilir. Vlasov ve Gaudu gibilerin erken vakit kaybetmesiyle klasmanda rakipsiz kalan Enric Mas, mayoyu ilk günden son güne kadar sırtından çıkarmadı.
Takım klasmanının lideri de şaşırtıcı olmayan şekilde Movistar. Giro’ya çok zayıf bir kadro götürdüklerinden dolayı altı büyük turdur devam eden takım klasmanı serileri bozulmuştu ama evlerindeki yarışta tekrar hedefledikleri podyuma ulaştılar. Lakin takım klasmanı dışında tek etap galibiyeti ve genel klasman beşinciliği onları tatmin etmemiş olmalı.
Bir büyük turun daha sonuna geldik ve kapanış için yine bir teşekkür listesi mevcut. 1 saniyeyle zamana karşı etabını kaybeden Will Barta, bıyıklı veya bıyıksız haliyle tek başına pelotona meydan okuyan en savaşçı bisikletçi Remi Cavagna, Madrid’e ancak üç kişiyle ulaşabilen AG2R, mimiksiz tırmanmakta Nairo’ya meydan okuyan Sepp Kuss, zayıf olduğunda takımı için çalışması gerektiğini bilen Chris Froome ve kendisinin yarıştığını bu yazıyı yazarken fark ettiğim Tejay’e teşekkürler.
Madrid Challenge:
Dün erkekler sezonunun yanı sıra kadınlar sezonunu da kapattık. Toledo-Madrid arası üç etap üzerinden koşulan Madrid Challenge keyifli geçmesine rağmen organizasyonun sınıfta kaldığını belirtmek gerek. Etap sayısının arttırılması doğru yönde atılmış bir adım gibi gözükse de canlı yayını olmayınca pek bir anlamı kalmadı. Aslında UCI, WWT yarışları için 45 dakika zorunlu canlı yayın şartı getirmiş, hatta takvimin en önemli yarışı Giro Rosa bu kurala uymadığı için WWT statüsünü kaybetmişti. Fakat bu gelişmelere rağmen Madrid Challenge’ın ilk etabı için ASO canlı yayın sağlamadı.
İlk etabın akılda kalan olayı bisikletçilerin yanlış yola yönlendirilmesinden dolayı yarışın durdurulup yeniden başlatılması olurken hafif tırmanışla biten etabı sprint süper yıldızı Lorena Wiebes kazandı. Üçüncü gelerek rakiplerine küçük de olsa birkaç saniye fark atmanın yanı sıra son bonifikasyonu da alan Lisa Brennauer, arka arkaya ikinci Madrid Challenge zaferinin ayak seslerini burada duyurdu.
Herhangi bir tırmanış etabı bulunmadığından genel klasmanı belirleyen etap cumartesi geçilen zamana karşıydı. WorldTour standartlarında pek kaliteli sayılamayacak ama en azından Facebook üzerinden yayınlanan etabı sadece bir saniye farkla Brennauer kazandı. Şanssız kaybeden ise daha bir hafta önce tricolore’sine kavuşan Longo Borghini’ydi.
Madrid’deki son etap alıştığımız yol etaplarından farklı olarak bir kriteryum gibi koşuldu. 100 kilometrelik parkur klasik bir sprinti andırsa da her tur sonunda verilen bonus saniyeler hem olağan geçebilecek bir etaba aksiyon kattı hem de genel klasman lideri Brennauer’in kırmızı mayosunu perçinlemesine yardımcı oldu. Sprinti ise erken önde kalan Lorena Wiebes’in arkasından tam zamanında ayrılmayı başaran Elisa Balsamo kazandı.
Kış Arası:
Ağustos başında, sezonun yeniden başladığı tarihlerde, pek az kişi UCI tarafından planlanan bu takvimin gerçekleşebileceğine ihtimal veriyordu. Fransa Turu başlarken en büyük tartışma konusu kimin kazanacağından ziyade yarışın Paris’e ulaşıp ulaşamayacağıydı. Keza Giro’nun ikinci haftaya iki takım eksik başlamasının domino etkisi yaratabileceği de yaygın bir endişeydi.
Neyse ki Siena’dan Madrid’e uzanan tam 100 günlük takvim, Paris-Roubaix ve Amstel Gold Race dışında eksiksiz kapatıldı. Hatta antrenman süresinin kısıtlı olması ve yarışların arka arkaya gelmesi alışkın olduğumuzdan çok daha sürprizli, tahmin edilemez bir sezona sebep oldu.
Öte yandan her gün en az bir, çoğunlukla daha da fazla yarış olması bir noktadan sonra aynı heyecanı yaratmadı. Takvimin en prestijli yarışlarından birini izleyeceğimizin farkında olmak önceden yarattığı etkiyi yaratmazken sürprizler de fazlasıyla normalleşti. Pogacar’ın tarihi zaferinden bir hafta sonra bütün spot ışıkları Alaphilippe’in üzerindeydi. Yine Geoghegan Hart Giro’nun son haftasında o kadar dikkat çekti ki, van der Poel ile van Aert’ın epik kaçışı birkaç gün içerisinde unutuldu.
Gelecek sezonun ne zaman başlayacağı şimdilik bir soru işareti ve tarihin en uzun sezonlarından birini, tarihin en uzun sezon aralarından biri takip edebilir. Tour Down Under’ın iptal edilmesinden de öğrendiğimiz gibi takımlar Avrupa’da kalmayı tercih ediyor ve bu tercih muhtemelen dünyanın kalan bölümlerindeki birçok yarışın iptaline sebep olacak. An itibariyle gelecek sezonun başlangıcını da bu sezonu kapattığımız yerde, şubat ayının başlarında İspanya’da vermemiz en yüksek ihtimal.
Valencia Turu’yla yapmayı planladığımız geri dönüşe 86 gün var ama 12 hafta elbette bomboş geçmeyecek. Kros ve pist sezonu tüm hızıyla devam ederken yol bisikletinde pandeminin ilk günlerindeki Belarus Ligi misali ulusal Orta-Güney Amerika yarışları bulunuyor. Fakat bizi daha çok ilgilendiren gelişmeler takımların yeni mayoları, büyük tur parkurları ve transferler olacak. Elbette bütün bunları bir kenara bırakıp bir süreliğine bisiklet detoksu yapmak da mantıklı olabilir.
Yeni sezon yaklaşıyor.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam