Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Bisiklet Masalı Asla Eskimeyecek

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 31/05/2021 - 17:00 GMT+3

"Bisikletle edebiyatı buluşturmayı başaran Buzzati’nin son etabın ardından yazdığı yazı, sadece o Giro’yu değil, bir bütün olarak bisikleti anlatıyordu."

Giro d'Italia 2021, stage 17

Görsel kaynağı: Getty Images

Bu yazının orijinali 13 Haziran 1949'da Corriere della Sera'da yayımlanmıştır.

Canlı televizyon yayının bulunmadığı zamanlarda, bisiklet yarışlarını takip etmenin tek yolu radyo ve gazetelerdi. Bu radyo ve gazeteler, saatlerce süren ve hiçbir şeyi göremediğiniz bir spora karşı olan ilgiyi canlı tutmak için tasvir yeteneği kuvvetli olan, yaratıcı spiker ve yazarlara başvurdu. Bisikletle ilgili biri olmasa da Dino Buzzati, Corriere della Sera’nın teklifiyle 1949’da Giro d’Italia’yı baştan sonra takip etmiş, her gün yeni bir yazı kaleme almıştı. Bisiklete pek aşina olmadığından yazdıklarının tamamı doğru değildi. Öte yandan kullandığı güçlü dil; okuyanların ilgisini çekmek, onları mitlerle gerçeğin içe içe geçtiği bir dünyaya taşımak için yeterliydi. Bisikletle edebiyatı buluşturmayı başaran Buzzati’nin son etabın ardından yazdığı yazı, sadece o Giro’yu değil, bir bütün olarak bisikleti anlatıyordu.
Evvelsi gün, Monza pistinden çekilmekte olan engin gelgit dalgasının ortasındaki araçlar, batan güneşin aydınlattığı toz bulutuyla bir western filmini andırıyordu. Bu kalabalığa hakim olan muazzam kaosun içerisinde bazı canlı renkler, küçük noktalar seçilebiliyordu. Onlar bisikletçilerdi, yarışın başından beri aynı formayı giyseler de çektikleri azap onları ve üstlerindekileri ilahlaştırmıştı. Bazıları yedek lastiklerin taşındığı takım arabasına oturmuş, bazıları kamyonların arka camından kafalarını çıkarmış ve dışarıya bakıyor, bazıları ise hâlâ selelerinde oturuyordu. Bu koca kalabalıkta, kimse onlara dinlenebilecekleri bir yer bulma zahmetine girmemişti. Bu yüzden, halihazırda tamamladıkları dört bin kilometreye on beş kilometre daha eklemek zorundaydılar.
Bizi gördüler: tozlu arabamızı, ön camda yazan ismimizi ve kavrulmuş yüzlerimizi. Aynı grubun üyeleriydik; onlar ve biz, günlük hayatın bayağılığına dönmek üzere dağılan küçük, büyüleyici bir dünyanın mütevazı fertleri. Birbirimize üzgün, aynı düşüncelere sahip olduğumuzu aktaran tebessümlerle baktık; savaştan dönen askerler gibiydik, devasa bir garın keşmekeşinde, veda ettiklerimizin artık kardeşlerimiz olduğunu biliyorduk. Giro boyunca, biz ve bisikletçiler aynı ortamda bulunmamıza rağmen birer yabancıydık. Fakat şimdi, her şey biterken, diğer herkes bize birer yabancıydı ve artık dostlarımız yarışta olanlardı. Garın kalabalığında, birbirimizi anlayabilen belki de sadece yine bizdik. Melankolik bir sırrın birleştirdiği insanlardık.
19 gün boyunca, yarımadayı baştan sona dolandılar. Ardından Alplere ilerlediler ve bir çift bacakla zirvelere tırmandılar, uçurumların yanından indiler. Sonuncunun yüzde biri bir efor bile bizi bir ay hastanede tutmaya yeterdi, gençliğimizde dahi. Peki bu korkunç eziyetten geriye ne kaldı? Neye yaradı tüm bunlar? Hiçbir şeye, belki saf yorgunluğa. O zaman bütün bu fedakârlıklar anlamsız bir tutkunun eseri mi?
Giro d'Italia
Buna rağmen bu bisikletçiler işlerini yapar, şehirden şehre ilerlerken insanlar işi gücü bırakır, yataklarından çıkar, en uzak köylerden saatlerce yürüyerek şehre iner, güneşte ve yağmurda sabahtan yerini alır ve dört bin kilometrenin her birini doldururdu. İtalya halkı yollardaydı; çiftçiler, işçiler, emekli denizciler, anneler, çökmüş yaşlı adamlar, felçliler, papazlar, dilenciler, hırsızlar; yarışı izlerken dün olduklarından farklı biriydiler. Alışkın olmadıkları, güçlü olduklarını düşündüren bir hisse kapılmışlar, gülüyor, bağırıyorlardı. Hayatlarının kederi tozlarla birlikte yok olmuş, mutlu insanlardı onlar.
Tekrar soralım, Giro d’Italia gibi çılgın ve açıklanamaz bir şey, herhangi bir amaca hizmet ediyor mu? Elbette evet: hayal gücünün tel örgülerle çevrelenmediği son yerlerden biri, romantizmin ayakta kalmayı başaran ender kalelerinden ve geleceğin kasvetli gücü tarafından kuşatılmasına rağmen yıkılmaya niyeti yok.
Onlara iyi bakın; tarlaların, tepelerin, ormanların arasında tekrar tekrar dönen pedallarına odaklanın. Onlar haç yolcuları, asla ulaşamayacakları uzaklardaki bir şehre pedallıyorlar; onlar eski bir tablodaki gibi, hayatın serüvenini insan aklının almayacağını simgeliyorlar. Fakat boyayla değil, et ve kemikle vücut buluyorlar. İşte bisiklet tam olarak bu, saf romantizm.
Onlar maceraperest şövalyeler, fethedilecek topraklar olmasa bile savaşa giderler. Düşmanları ise devlerdir, Don Quijote’un yel değirmenlerini anımsatırlar. İnsani uzuvları yoktur, yüzleri de; birkaçının adları şunlardır: mesafe, eğim, ıstırap, yağmur, korku, gözyaşı, yaralar. Ve bunlar da yine oldukça romantiktir.
Onlar genç köleler, başlarındaki dev tarafından devasa bir değirmene bağlandılar, çalkalanıyorlar ve vücutlarından kan fışkırana dek bu böyle devam edecek. Sevdikleri kadınların seslerini duyuyorlar, değirmenin dışından ağlama sesleri geliyor ama kölelerin ağızlarında görünmez bir bant var. Bu romantizm değil de ne olabilir ki?
Bu adamlar deli. Aynı mesafeyi kendilerini tüketmeden de gidebilirler aslında, yine de onlar yorulmak istiyor ve baştan sona tam gaz ilerliyorlar. Aynı parayı bisikletçi olmadan da kazanabilirlerdi isteseler, onlar ise ıstırabı seçti. Yine, bir başka romantizm.
Giro d'Italia 2021
Bir bakıma keşişler onlar, kendi koydukları sert kuralları olan bir kardeşliğin üyeleriler. Hepsinin umudu lütufta bulunulan olmak, oysa bu kırk yılda bir ancak gerçekleşir. Buna rağmen vazgeçmiyorlar, biliyorlar ki eğer seçilmiş birkaç kişiden biri olurlarsa bu kulaklarına fısıldanacak, onlar farkında olmadan, kutsal bir törenle. Ardından cennetin kapıları ardına kadar açılacak, içerisi göz kamaştıracak. Başlı başına bir masal, çok eskide kalmış zamanlara ait.
Ve fakat masal artık sona erdi. Maceraperest şövalyeler, haç yolcuları, deliler, keşişler evlerine döndüler, artık sıradan insanlar onlar, anneleri, eşleri, bebekleri onların etrafında. Artık özgürler, biraz da üzgün. Etabın kazananı belirleyen finiş takı dikkatle söküldü, kaldırıldı ve “Velo e Sport” binasının deposuna taşındı. Mario Fazio’nun sağ dirseğindeki kesik bile iyileşmek üzere. Croci-Torti’nin (sık sık arabalara tutunduğu için aldığı) üç bin liretlik cezaya yaptığı itiraz, La Gazzetta dello Sport’un bir dolabında, diğer binlerce belge ile edebi istirahatine başladı. Gino Bartali’nin Cervieres’den üç kilometre sonra umarsızca fırlattığı alüminyum fener, şans eseri genç bir çoban tarafından bulundu ve artık kemerinde onunla birlikte sallanıyor. Cagli ile Acqualunga arasındaki yolun giderinde yarış kafilesinin radyo kamyonlarından birinin ezdiği, ölüme terk edilen başıboş köpeğin yarısını karıncalar çoktan parçalayıp götürdü bile. Güneş, rüzgar ve yağmur, Passo Pordoi’nin eteklerindeki karaçamlara asılan, “Bisikletçileri itmeyin” uyarılarını her seferinde birer birer kemirdi. Giro bir zamanlar asla bitmeyecek gibiydi, şimdi ise çoktan mazinin bir köşesinde. İnsanlar artık farklı şeylerden bahsediyor: Giro del Lazio, Tour de France (Bartali’nin Coppi’yle aynı takımda yarışmak istemediği doğru mu, değil mi?), velodromlar, İsviçre Turu, yarının neler getireceği...
Aynı hayat gibi!
Ve gelecek mayısta bayrak bir kez daha sallanacak, ondan sonraki sene de, bir baharı diğeri takip edecek ve büyü aktarılacak. Ta ki (acaba o günleri görecek miyiz?) gerçekten akıllı insanlar bunun saçmalığını fark edene kadar. O zamanlarda bisikletlerin sayısı azalmış olacak, bu tuhaf aletler hurdalıkları dolduracak ve sadece birkaç nostalji manyağı kullandığı için bir gün denecek ki, artık Giro’yu bitirmenin zamanı geldi.
giro d'Italia 2021
Hayır, bisikleti bırakmayın. O gün geldiğinde muhtemelen çoktan göçüp gitmiş olacağız, Coppi bir deri bir kemik kalmış, elleri titreyen bir dede olacak. Yeni nesillerin ağzından başka isimler çıkacak, onun adını bile bilmeyecekler. Henri Desgrange’ın tabiriyle “kutsal bisikletin” elinizden alınmasına izin vermeyin. Eğer pes ederseniz sadece bir sporu değil, medenileşmemizin temel taşlarından birini de kaybedersiniz. Sıradan ruhların rahatlığa kavuştuğu, gitgide daralan hayaller diyarına bir set de siz çekmiş olursunuz. Gülünç gözükeceğinizin farkında olsanız bile güzel bir Mayıs sabahında yelkenlerinizi açın; İtalya’nın tarihi ara sokaklarında bir gezintiye çıkın. O zamanlar belki uçan trenlere biniyor olacağız, atom enerjisi sayesinde en ufak bir yorgunluk bile kalmayacak. Güç ve medeniyet bizimle olacak. Sen bizi düşünme, bisiklet. Dağlar arasında süzül; cüzi enerjin, ter, acı ve emekle. Dağ başındaki oduncu yalnızlığa mahkûm kulübesinden inecek ve “Yaşasın!” diyecek, balıkçılar denizi, katipler de defterlerini arkada bırakacak, demircilerin ateşi bile seni görmek için sönmeye razı olacak. Şairler, hayallerinde kaybolanlar ve yeryüzünün naçiz tüm varlıkları bir yol boyunca sıralanacak. Senin sayende, birkaç saniyeliğine ne sorun kalacak ne cefa. Ve genç kızlar, seni çiçeklerle kuşatacak.
Dino Buzzati, Corriere della Sera, 13 Haziran 1949.
Çeviri: Emre Köseoğlu
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam