Yarış öncesi: İspanya Grand Prix'si

Avrupa sezonu nihayet başlıyor. Sezonun geri kalanı için uzun vadeli yorumları yapabileceğimiz döneme de böylelikle girmiş oluyoruz. Barcelona’da ise tahminlerde bulunmak pek akıl kârı değil, çünkü bu yarışın tek tahmin edilebilir yanı tahmin edilemez olması. 2005’ten beri farklı bir kazanan gördüğümüz İspanya GP’si, bir parça daha heyecanlı olma iddiasında. 2013’te iki DRS ölçüm ve aktivasyon noktasıyla pist içinde mücaledeyi de artırmayı amaçlayan FIA, cesaret testine tabi tutuyor pilotları.

Barcelona, kartların yavaş yavaş açılmaya başladığı bir GP olma özelliğini koruyor. Sezon başında elleri çok kötü olan bazı takımlar, bu durumu değiştirmek isterken bazıları da kağıt üstünde geri adım atıyor. Formula 1 tarihinin önemli bir yüzdesine tekabül eden iki köklü İngiliz takımı gelişmek zorunda olanlardan. McLaren, pek çok güncelleme ile gidişatı aksi yöne çevirmeye çabalarken Williams da B planlarını da gözden geçirdiklerini ifade etti. Tüm bu açıklamaların somut bir karşılığı olup olmadığını ise yarışta göreceğiz elbet. Lotus’un pit duvarından önemli bir isim, teknik ekibin başındaki James Allison takımı bırakarak Lotus’u bir parça geri plana itti. Önümüzdeki günlerde adının anıldığı bir takımla anlaşmaması halinde padokta daha derinlikli dedikodular çıkması mümkün. Yine bir İngiliz marka olan Caterham ise, Kovalainen’i takıma kattıktan sonra elle tutulur başarıları istiyor. Artık onuncu sıra hiç olmadığı kadar önemli. Bunun nedeni ise son sıradaki takıma pastadan bir ısırık bile vermeyen yeni gelir dağılım sistemi. Fransız pilot Jules Bianchi ile harikalar yaratan Marussia’yı kesinkes safdışı bırakmak istiyorlarsa, sezonun geri kalanında bir puanı ceplerine koymalılar. Aksi takdirde son yarışın son turuna kadar diken üstünde olacaklar.

Takımlar arası mücadeleleri gölgede bırakacak kadar da takım içi mücadele bizleri bekliyor. Ferrari ve Lotus, nispeten daha baskın birinci pilotlara sahip olduğundan bir parça daha rahat. Ancak Red Bull, McLaren ve Mercedes’te işler pek de tıkırında değil. Mark Webber ile Sebastian Vettel’in arası hiç olmadığı kadar bozuk. 2010 sezonundan bile daha kötü bir ilişkileri var, bu da çok ciddi anlamda kötü demek. Red Bull pilotlarını yönetme konusunda da çok becerikli takımlardan değil maalesef, o yüzden krizlerden kriz beğenecek takımların başında son üç sezonun şampiyonu Avusturyalı ekip geliyor. McLaren, Red Bull’un aksine pilot husumetlerini daha akıllıca yönetebilme yetisine sahip bir takım. Kazandıkları sürece bu tür gündemleri ikinci plana atabiliyorlar, bu sezonki gibi kötü sonuçlar aldıklarında ise iki pilot arasındaki sürtüşmeler takıma sorulan soruların başında gelebiliyor. Mercedes’te ise Ross Brawn’un babacan tavrı işleri tatlıya bağlıyor gibi görünüyor, ben fazla güvenmezdim açıkcası lakin bir sonraki takım emrine kadar Rosberg ile Hamilton’ın arası iyi olacaktır.

Haftasonunun bir diğer yeniliği olan Pirelli’nin getirdiği prototip lastiği anlayabilen yok, İtalyan üreticinin normal setlerini dahi çözemeyen padoktan pek haber çıkmıyor doğal olarak.

Ayrıca, gerçek bir şampiyon görmek istiyorsanız bu haftasonu şansınız var. Yarışabilen her makineyi deneyip, üzerine kazanan Sebastien Loeb, enfes Martini logolarıyla bezenmiş 911’iyle Porsche Super Cup’ta yarışacak. Robot olduğunu vurgulayan tweet’ler görmeniz ziyadesiyle mümkün; demedi demeyin.

Not: Fikir alışverişinde bulunduğum Korhan Savran ve Katie Grimmett’a teşekkürler. Genellikle dağınık halde olan yarış öncesi bilgilerim sayelerinde daha derli toplu hale geldi.