Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

gunes duru milli takim yazi analiz

Eurosport
TarafındanEurosport

Güncellendi 14/10/2012 - 15:18 GMT+3

Güneş Duru, liglere verilen milli maç arasında, A Milli Futbol Takımı'nın sistem problemini masaya yatırdı.

a milli takim

Görsel kaynağı: AA

Siyah beyaz ekrandan maç izlenen günleri hatırlayanınız var mı? Henüz gece maçlarının yaygın olmadığı gündüz saatlerinde oynanan, Toto'nun popüler olduğu, Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar'ı sadece düdük sesleriyle tanıdığımız o güzel günleri hatırlayanınız var mı? Şortların kısa, saçların uzun, bıyıkların gür olduğu, maçların tek topla oynandığı o yıllarda başka bir futbolun varlığını "Avrupa'dan Futbol" isimli programda idrak ediyorduk, tıpkı şimdi canlı maç yayınlarıyla olduğu gibi.

İşte böylesi bir ortamda çocukluğum milli takımın sayısız yenilgisine tanıklık ederek geçti. O yıllarda, rakibimiz kim olursa olsun her yeni maç öncesinde yenecekmişcesine umutlanmak futbol geleneğimizin bir parçasıydı adeta. Avrupa ayak seslerimizi bir türlü duymuyor, yenildik ama ezilmedik başlıkları gazetelerden eksik olmuyordu. Kırk yılda bir galibiyet aldığımızda ise Türkiye'yi AB'ye almayanlara milli sitemlerimizi bildirmeyi ihmal etmiyor, Viyana Kuşatmaları, Çanakkale Savaşı ve benzeri tarihi referanslarla bir yandan Avrupa'yla olan kompleksli ilişkiyi cilalarken bir yandan da meşhur milli gururumuzu tatmin ediyorduk.

Fatih Terim, Mustafa Denizli ve Şenol Güneş'le elde edilen başarıların ardından ibre tersine dönmüş umut yerini rasyonel başarı beklentilere bırakmış, neredeyse kaybetmeye tahammülü olmayan bir takım yaratılmıştı. Bu yıllarda sadece futbolda değil AB yolunda da itibarımız o kadar artmıştı ki içimizde İrlandalıyı yetiştirecek hale gelmiştik. Uzun süren karanlık yıllar Piontek'in günü değil yarını amaçlayan anlayışıyla yıllar sonra meyvelerini vermişti. Avrupa'da üç büyüklerin başarıları, Galatasaray'ın UEFA şampiyonu olması, Milli takımların Avrupa ve Dünya kupalarında sergilediği futbol temelleri Piontek döneminde atılmış adımların ürünüydü. O dönemde yetişen genç futbolcular sergiledikleri futbolla Avrupa'nın önemli takımlarına transfer olarak Türkiye'deki futbol ortamının değiştiğini net olarak gösterdiler. Her ne kadar genelde Piontek ve çekirgesi Terim'in gölgesinde kalmış olsalar da; 80'li yıllardan bu yana milli takım belini başta Almanya olmak üzere Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yetişen futbolculara dayamıştı. Yıllarca ayak seslerimizi duyurma takıntısı içinde olduğumuz Avrupa her ne kadar amacı bu olmasa da yetenekli oyuncular yetiştirerek Türkiye'nin başarı grafiğinin artmasına dolaylı bir katkı sağlamıştır.

Avrupa'da kazanılan başarılar, giderek artan futbolun iktidarla olan ilişkisi yeni boyutlar kazanırken futbolun siyasi rantın önemli öznelerinden biri olma özelliği amatörlükten profesyonelliğe geçiş yapıyordu. Futbolun değişen kimliği yayıncı kuruluşlar ve sponsorların ilgilerine de mazhar olurken eskiden mütevazı bir kekten ibaret olan futbol gelirleri adeta yedi katlı düğün pastasına dönüştü. Pasta büyüdükçe futbol kulüplerinin başkanları bu mecraları küçük cumhuriyetler sanmaya başladılar. İktidarlarını sürdürmek için bedava bilet dağıtarak kendilerine şakşakçılar yarattılar, medyada bazı yazarları beslerken bazılarını tehdit edecek kadar ileri gittiler, kulüpleri kişisel servetlerine borçlandırdılar. Kombine bilet ve caka satmak için pili bitmiş dünya starlarını transfer ederek takımlarını içinden çıkılamayacak mali krizlere terk ettiler. Büyüyen pasta ihtirası da arttırdı ve geçmişte şehir efsanesi tadındaki teşvik pirimi organize şikeye dönüştü. İçine düşülen durum psikolojik ve ekonomik açıdan futbol ortamında ciddi bir erozyona neden olurken siyasi iktidarın kriz ortamını çözmek adına attığı adımlar işleri daha karmaşık bir hale büründürdü. Federasyon başkanlığına seçilen Mehmet Ali Aydınlar'ın kucağındaki şike bombasının telaşıyla yaptığı bir dizi değişiklik olup bitenlere tuz biber ekti.

Oysa Fatih Terim'in milli takımlardaki son görevi sırasında oluşturulan sistem yeni bir futbol jenerasyonu yaratmak adına önemli bir adım olmuştu. Terim'in milli takımlara veda etmesinin ardından Ersun Yanal'ın futbol koordinatörü olarak göreve başlaması uzun dönemli bir yeniden yapılandırma sürecinin devamllığı açısından doğru bir hamle olmuştu. Ancak şike buhranı sırasında yaşananlar Aydınlar'ı istifaya zorlamış bu göreve Beşiktaş'a ekonomik açıdan onarılamayacak zararlar vermiş Yıldırım Demirören layık görülmüştü. Milli takımların başına ise İstanbul Büyükşehir Belediye'deki başarılarıyla dikkat çeken Abdullah Avcı getirildi. Avcı'nın tüm iyi niyetine karşın yaşanan hızlı değişimler siyasi iktidarla ilişki, eş-dost, eski futbolcu, milliyetçi, muhazakar ve benzeri etiketlerden beslenen futbol ortamında değişen bir şey olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.

Son yıllarda Avrupa'da eski başarılarını aratan Türk takımlarının durumu da milli takımdan farklı değil, öyleyse belki de sorun sadece teknik adamda değil, aksine bir devrin sona erdiğinin ya da en iyi ihtimalle duraklama dönemine girdiğinin göstergeleri. Dahası belki de bu nedenleri 90 dakika içine sıkıştırılan bir futbol maçı içinde aramak doğru değil.

Şimdi herkes için en önemli soru Türkiye Macaristan'ı yenip az da olsa şansını sürdürebilir mi? Oysa daha büyük bir sorunumuz var, daha kaç Macaristan maçında aynı soruyu kendimize soracağız, kaç baraj maçına bel bağlayacağız? Sanıyorum herkesin üzerinde uzlaşacağı üzere geleceğin takımını yaratmak ve bunu U14'den A Milli Takım'a kadar sürdürebilir kılacak teknik ve taktik olarak yeni bir futbol anlayışını oluşturmak gerekiyor.
picture

fatih terim, piontek

Görsel kaynağı: AA

Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam