Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Güzel Hayat

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 14/05/2020 - 18:00 GMT+3

Roberto Carlos, Real Madrid'deki ilk yıllarından koronavirüs dönemindeki hayatına kadar birçok konuda The Players Tribune'de bir yazı kaleme aldı. Tifosi Blog'un çevirisi.

Roberto Carlos und David Beckham bei Real Madrid

Görsel kaynağı: AFP

Evimde asla unutamayacağım bir günde çekilmiş bir fotoğraf var.
O fotoğraf, 1996 yazında, Inter’den Real Madrid’e transfer olduğumda çekilmişti. O zamana kadar hiç Madrid’e gitmemiştim. 23 yaşındaydım. Uçağım indikten sonra yaşayacağım eve gitmedim, Santiago Bernabéu’ya da.
Bir İspanyol gazetesinin çalışanlarıyla beraber Plaza de Cibeles’e gittik.
Oranın sadece resimlerini görmüş olsam da özel bir yer olduğunu biliyordum. Meydanın ortasındaki çeşmede Tanrıça Kibele’nin mermerden bir heykeli var. Meydanın etrafı Banco de España ve Palacio de Cibeles gibi görkemli yapılarla çevrili. Meydandaki kavşak sizi şehir merkezine, Retiro parkına, Prado Müzesi’ne, hatta Paseo de la Castellana’ya bile götürebilir. Madrid’i tanıyan herkes, Cibeles’in şehirdeki en ihtişamlı ve önemli yerlerden biri olduğunu bilir.
Fakat futbolseverler için bu meydan ekstradan önem arz ediyor. Zira Real Madrid ve İspanya milli takımının zaferleri daima bu meydanda kutlanır.
Bu yüzden havaalanından çıkar çıkmaz Cibeles’e gitmek, Rio’ya varır varmaz Kurtarıcı İsa Heykeli’ne gitmek gibiydi. Çok heyecanlıydım. Bu heyecanım da bir gazetecinin fotoğraf makinesi sayesinde ölümsüzleşmişti.
O resme baktığımda Real Madrid kariyerimin ne kadar çılgınca başladığını hatırlıyorum. Fotoğraf evimde duruyor ve ben de hâlâ Madrid’de yaşıyorum. Real Madrid’de kurumsal ilişkiler müdürüyüm. Şu anda birçok diğer insan gibi ben de işe gidemiyorum. Geçtiğimiz ay evimden sadece iki kez alışveriş için çıktım. Bütün günümü evde geçirmek beni delirtiyor ama şu anda yapılması gereken de bu.
İki market ziyaretimde de yolda etrafa bakındım ve yaşadığım şehri tanımakta zorlandım. Madrid’de sıradan bir günde yetişkinleri yürüyüşte, çocukları etrafta koşuştururken, aile ve arkadaş gruplarını da restoran veya barlarda otururken görürsünüz. Madrid hayattan tüm beklentilerinizi karşılayan bir şehir. Güneş, spor, kültür, gece hayatı, yemek… Özellikle yemek! Burası farklı bir yer. Buradaki insanlar eğlenmeyi biliyor. Buradaki insanlar hayatın nasıl yaşanması gerektiğini biliyor.
Fakat şimdilik şehrin bu atmosferinden eser yok. Sokaklar bomboş.
Madrid’i hiç böyle görmemiştim.
Kişisel bakarsak, virüs beni pek etkilemedi. Ben sağlıklıyım, ailem sağlıklı ama yakınlarını kaybedenler için üzülüyorum. Bazılarını ben de tanıyordum. Haberlerde de görmüş olabileceğiniz gibi eski Real Madrid başkanı Lorenzo Sanz geçtiğimiz ay hayatını kaybetti. Beni bu şehre getiren oydu. 76 yaşındaydı. Enfekte olduğunu öğrendiğimde, iyileşmesi için dua ettim. Maalesef, bir süredir hasta olduğunu da biliyordum. Virüs, ölümüne sebep olan etkenlerden sadece biriydi.
Lorenzo’nun arkasında bıraktıkları bile beni gülümsetmeye yetiyor. Başkan da olsa, o ilk olarak bir Real Madrid taraftarıydı. Real Madrid için yaşardı. Her zaman takımla beraber olmaya gayret gösterir, soyunma odasından eksik olmazdı. Berabere kaldığımızda veya kaybettiğimizde bizi haşladığı gibi kazandığımızda tebrik etmesini de bilirdi. Sahip olduğu değerlerden, iyimserliğinden ve madridismo için yaptığı her şeyden dolayı onu severdik. Bizim için bir baba gibiydi.
Onunla her gün konuşurduk. Bana tavsiyeler verirdi. Ona hiçbir zaman Lorenzo Sanz diyemedim, benim için her zaman ’Başkan’ veya ‘Presi’ydi.
Ne zaman ‘Hey Presi, nasıl gidiyor?’ desem gülümser ve sarılırdı.
Madrid’e geldiğimde sadece yarım yıldan biraz fazladır başkandı. İmza attıktan sonra her şey çok hızlı gelişti ama ilk maçımı hatırlıyorum. Deplasmanda, Deportivo de La Coruña’ya gol atarak başlamıştım. Bernabeu’daki ilk maçımı da hatırlıyorum, 80,000 kişinin önünde…
‘Ne yapıyorum ben burada Ya bir hata yaparsam?’ diye düşünüyordum.
Adamım… Bu korkunçtu!
Fakat aynı zamanda hayatımın en güzel günlerinden biriydi de.
Zamanla Real Madrid'de oynamanın getirdiği baskıya alıştım. Ama öyle anlar oluyor ki, en profesyonel futbolcu bile sarsılabiliyor. Gelişimden yaklaşık iki yıl sonra, Şampiyonlar Ligi Finali'nde Juventus ile oynayacaktık... Hepimizin bildiği üzere, Real Madrid turnuva tarihinde kupayı en fazla kazanan takım, o zamanlar da öyleydi. Ama bir yandan da 32 yıldır kupayı kazanamamıştık. O sezon La Liga'da zorlanmıştık. Juve'nin ise üst üste finalde olduğu üçüncü yıldı. Maça çıkarken, favori konumunda değildik.
Zidane, Raúl, Figo, Roberto Carlos, Ronaldo ve Raúl
Finalden önceki gece, hiçbirimiz uyuyamadık. Normalde saat 10'da yataklarımızda olurduk. Fakat o gece, sabahın dördüne kadar otelin lobisinde oturduk, birbirimize hikâyeler anlattık. Korkmuyorduk. Yalnız Juve'ye çok saygı duyuyorduk. Ve maçı beklemenin getirdiği bir endişe de vardı.
Finalde gerçekten iyi mücadele ettik. Juve birçok şans yakaladı ama 1-0 kazandık. Yalnızca kalitemiz sayesinde değil, motivasyonumuz sayesinde de kazandık. Maçı onlardan daha çok istiyorduk.
Ve sonra, Plaza de Cibeles'e doğru yola çıktık. Sokaklar beyaz formalı, beyaz atkılı, şarkı söyleyen, kutlama yapan yüz binlerce insanla dolup taşıyordu. O geceyi asla unutmayacağım.
Eğer Real Madrid'deki zamanımdan bir ‘favori anı’ seçecek olsaydım bu, o zafer olurdu.
Madrid'de ne kadar zaman geçirirseniz kulübün insanlar için ifade ettiği anlamı da o kadar iyi anlıyorsunuz; yalnızca şehirdeki insanlar için değil, İspanya ve dünyanın dört bir yanındaki insanlar için de. Nerede oynarsak oynayalım, taraftarımız da yanımızda olurdu. Bir Clasico ya da küçük bir kupa maçı olması fark etmeksizin, Bernabeu tıklım tıklım olurdu. İnsanların kulübü sevme sebepleri ile benim takıma katılma nedenlerim aynıydı: kulübün prestiji, taraftarları ve Şampiyonlar Ligi'ndeki muhteşem başarısı. Ve kulübün bugüne dek yazdığı tarihi daha da ileri taşıma düşüncesi.
Rahatlıkla söyleyebilirim ki 2000'lerdeki Galacticos dönemi, yalnızca taraftarlar için unutulmaz değildi. Oyuncu olarak da bunun bir parçası olmak inanılmaz bir şeydi. Soyunma odasında oturup etrafınıza bakınırdınız ve bir yanda Ballon d'Or kazananını, bir yanda İspanya'da yılın oyuncusu seçilen adamı; bir köşede gol kralını, diğer köşede dünyanın en iyi kalecisini görürdünüz. Böylesine bir ortamın içinde olmak özel bir şeydi. Bazen öylece oturup "Baksana, nereden geldin ve şimdi neredesin" diye düşünürdüm. Gurur duyardım. Hayatta başınıza ne geleceğini hiç bilemiyorsunuz.
Şampiyonlar Ligi'ni iki kere daha kazandık, 2000 ve 2002'de. Yine de detayları hatırlamakta zorlanıyorum. Madrid gibi bir kulüpte oynadığınızda, o anda kalmanız, hep 'şimdi'yi yaşamanız gerekiyor. Çünkü her şey çok yoğun: koşular, kafa vuruşları, müdahaleler, antrenmanlar, deplasman yolculukları, oteller. Galibiyet ve mağlubiyetler.
Neyi başarmış olduğumun ancak Madrid'de oynamayı bıraktığımda farkına varabildim.
Kulüp formasıyla çıktığım son maç, 17 Haziran 2007'deydi. Sezonun son maçında, Bernabeu'da, Mallorca ile karşılaşıyorduk ve Gimnastic ile karşılaşacak olan Barcelona ile eşit puandaydık. İki takımın da üç puanı alması durumunda ikili averajla kupayı kazanan taraf olacağımızı biliyorduk, ilk yarıdaki maçı 1-0 kaybetmemize rağmen ikinci yarıdaki maçta 3-1 ile galip taraf biz olmuştuk. Harika bir zaferdi.
Ama o güne dair en net hatırladığım şey, insanların bana davranış şekli. Herkes bunun son maçım olduğunu biliyordu. Aynı zamanda David Beckham da bu maç ile Madrid'e veda ediyordu. Otelden stadyuma olan yolculuğumuz boyunca insanlar bize sevgiyle yaklaştı. Bir doğum günü gibiydi, anlıyor musunuz? Herkes iyi dileklerini dillendiriyor, kucaklama ve öpücükler yolluyordu. "İyi şanslar" ve "Sizi seviyoruz" gibi cümleler havada uçuşuyordu.
"Olabildiğince çabuk geri gel."
İşte o an, bu kulüp için ne yapmış olduğumu anladım.
O an, insanların beni ne kadar sevdiğini anladım.
Hayatımın en duygusal günlerinden biriydi. Aynı zamanda buradaki insanların ne kadar sevecen olduğunun, hayatlarını ne kadar tutkuyla yaşadıklarının da bir göstergesiydi.
Ki bu da şu an yaşananların beni bu kadar üzmesinin sebeplerinden biri.
İnsanların -Madrid ve tüm dünyadaki insanların- iyimser olmalarını istiyorum. Felsefem daima problemleri yüzümde bir gülümsemeyle çözmek olmuştur. Siz de başınızı dik tutun ve ileri bakın. Kendinize inanın. Sabırlı olun. Sakin olun. Ve diğerlerine de yardımcı olmaya çalışın.
Pandeminin daha şimdiden olumlu sonuçları da oldu. Hepimizin insan olduğunun, aynı savunmasızlıkları taşıdığımızın farkına varıyoruz. Ailelerimizin ve arkadaşlıklarımızın öneminin, gerçekten de birbirimize ihtiyacımızın olduğunun farkına varıyoruz. Bir görüntülü aramada söylediklerimizin bile ne kadar anlam ifade edebileceğinin farkına varıyoruz.
Beraber çalışmaya devam etmeliyiz. Evde kalarak virüse karşı hep birlikte mücadele ediyoruz, böylelikle işler en kısa zamanda normale dönebilir. Çoğu insan gibi ben de futbolu özlüyorum ve Real Madrid'in Cibeles'te kutlayacağı bir sonraki kupayı dört gözle bekliyorum.
Fakat şu an, tek istediğim insanları yeniden sokaklarda görmek.
Hepimiz bu zafer için savaşıyoruz.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam