Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Bu yola "yüreğini" koydu!

Eurosport
TarafındanEurosport

Güncellendi 12/03/2014 - 22:30 GMT+2

Dün stent takılan Ersun Yanal'ın Fenerbahçe Teknik Direktörü olmadan önce yaşadığı sıkıntılar dikkat çekiyor.

Fenerbahçe Teknik Direktörü Ersun Yanal

Görsel kaynağı: AA

Dün yaşadığı sağlık problemiyle derbinin önüne geçen ve milyonlarca Fenerbahçe taraftarını korkutan Ersun Yanal'ın, derbide sahada olup olmaması gerektiği tartışıladursun, başarılı teknik adamın Fenerbahçe Teknik Direktörü olana dek geçtiği yollar dikkat çekiyor. Tecrübeli teknik adamın bulunduğu konuma gelene dek yaşadığı zorlukları ve belki de kalbinin teklemesine neden olan sıkıntıları sizler için mercek altına aldık. İşte yarın Fenerbahçe Teknik Direktörü olarak Galatasaray'ın karşısına çıkarak en büyük hayallerinden birini gerçeğe dönüştürecek olan Ersun Yanal'ın bu hayaline giden yolda yaşadığı maceralar.
Yazı 4 Nisan 2004 tarihli Vatan gazetesinden alınmıştır.
Milli Takım Teknik Direktörü, Türk futbolunun yeni yıldızı Ersun Yanal'ın hayatı deyim yerindeyse 'mama' demeden, 'top' diyerek başladı. Bebekliğinde topa duyduğu merak, çocukluğunda tozlu sahalarda gol atma ihtirasına; gençlik yıllarında ise başarılı bir teknik adam olma tutkusuna dönüştü. Bu aşk, sonunda onu Milli Takım'ın başına kadar taşıdı. 17 Aralık 1961'de İzmir-Buca'da doğan Ersun'un annesi Behiye Hanım ev hanımı, babası Ural Bey ise elektrik malzemeleri satan bir dükkânın sahibiydi. Ailede futbolun önemli bir yeri olduğu tartışılmazdı. Ersun'un dedesi Fehmi Bey, 1920'lerde F.Bahçe genç takımında oynamıştı. Ural Bey'in profesyonel bir futbol yaşantısı yoktu. Ama Ersun'un halasının oğlu Ayfer Elmastaşoğlu, Altay'n yıldızlarından biriydi. Kardeşi Ayhan Elmastaşoğlu da uzun yıllar G.Saray formasını giymişti. Ailenin futbola olan bu yatkınlığı Ersun'u da çok etkiledi. Babasının ifadesiyle Ersun, yürümeyi bile futbol topuyla öğrendi. Çocukluğu boyunca da arabalar, tüfekler değil tek oyuncağı futbol topu oldu. Yanal ailesi, Ersun 3 yaşındayken Sarayköy'e yerleşti. Çekingen, içe dönük bir çocuktu ama her geçen gün futbol aşkı yavaş yavaş belirginleşmeye başladı.
Sponsor anneanne
Ural Yanal, o günlerle ilgili unutamadığı bir anıyı şöyle aktarıyor: "Ersun 10 yaşlarındaydı. Birgün komşularla pikniğe gittik. Orada yaşça çok büyük ağabeyleriyle birlikte 3'er kişilik çift kale maç yaptılar. Maçtan sonra komşulardan biri bana gelip 'Şu oğlana bak Ural! Topa ne kadar hakim, bize bağıracak kadar hırslı ve oyunu ne güzel yönetiyor. Bu söylediğimi unutma, Ersun çok büyük adam olacak Bu çocuğu destekleyin'dedi Sarayköy'deki arsalar, Ersun Yanal'ın futbol hayatının ilk merdivenleriydi. Okul dışında sadece futbol vardı onun için. Sürekli ayakkabı eskitirdi ama ailesi öyle Türk filmlerindeki gördüğümüz "top kesme" tipinde cezalandırma yöntemlerine hiç başvurmadı. Anneannesi Cemile Özol da emekli maaşını her aldığında torununa top ve ayakkabı hediye ederdi. Bu destek, Ersun'u mahalle takımı kaptanlığına kadar taşıdı. Daha sonra iş giderek ciddileşti ve Denizli Yıldız Takımı'nın kaptanlığına yükseldiğinde yaşı 13'tü.
Fanatik Fenerli
Futbol dışında diğer sporlara da yatkınlığı vardı Ersun un... Eski güreşçi olan babası, oğlunun voleybol, basketbol ve hentbol oynamasını çok destekledi. Ama esas yükselişi 1974'te Denizli Endüstri Meslek Lisesi'nin elektrik bölümüne girmesiyle başladı. Okulun her spor aktivitesinde Ersun'un adı vardı artık. Üstelik Denizlispor Voleybol Takımı'nın kaptanı olacak kadar bu sporda da yetenekliydi. Lisede elektrik dersi hocası Raşit Ger, Ersun'un spora olan tutkusundan çok şikayetçiydi. Çünkü "amper"lerle ilgileneceğine, bir topun peşinden koştuğunu düşünüyordu... 15 günde bir babasını okula çağırıp, Ersun'dan "Bu çocuk derslerine hiç çalışmıyor. Böyle giderse geleceği karanlık. Sen uyar da derslere ağırlık versin" diye şikayetçi oluyordu. Ama bunlara hiç aldırmadı Ersun... O topun peşinden koşmaya devam etti. Her sömestrde Ersun'un karnesi kırıklarla doluydu ama ne yapar eder dönem sonunda sınıfı geçmeyi başarırdı. Allah'ı var, ailesi de bu konuda Ersun'u serbest bıraktı. Hatta babası Almanya'dan futbol dergileri getirip, kırık dökük Almancası ile oğluna çeviri yaptı. Ersun da bu dergilerden kestiği fotoğraflarla odasını süsledi. Bu arada merakınızı gidermek için şunu da söyleyelim, Ersun o dönemlerde babası gibi sıkı bir F.Bahçe taraftarıydı.
Maaşını takıma dağıtan hoca
1990 senesinin Ersun Yanal'ın hayatında çok önemli bir yeri vardı... Çocukluğunun geçtiği Sarayköy'e dönerek, ilk profesyonel antrenörlük deneyimini yaşadı. Ersun'u Ersun Yanal yapan değerlerle ilgili bir anıyı yine sevgili eşi Şenay Yanal'dan aktaralım: "Maddi açıdan sıkıntı yaşıyorduk. Mütevazı bir yaşamımız vardı ve benim için Femin'in içeceği sütü almaktan başka bir dert yoktu. Kocamı seviyordum, onun ilkelerine de saygı duyuyordum. Bakkala veresiye yaparak mutfak alışverişlerini yapar, aybaşında da hesabı kapamayı iple çekerdim. Ama neredeyse her aybaşı aynı sahne yaşanıyordu. Eve geldiğinde Ersun, "Beş kuruşum kalmadı" diyordu. "Neden?" diye sorduğumda yanıt hep aynıydı: "Kulüpten sadece benim maaşımı verdiler. Futbolculara verecek paraları yoktu. Ben de maaşımı futbolculara dağıttım." Zorluklarla geçen bir dönemin ardından 2. yarının 3. haftasında Ersun, Sarayköy'den istifa etti.
Kumbara anısı
Sarayköy yıllarının unutulmayacak bir anısı da şuydu: Ersun o kadar parasızdı ki, kimi zaman evden idmana otostop çekerek, bir kamyonun arkasında gidiyordu. Bir sabah, küçük Femin'in kumbarasını kırıp içindeki paraları almak ve yol parası yapmak zorunda kaldı. O gün karı-koca ağlayarak vedalaşmıştı. Aslında Ersun'un babası bölgenin zenginlerinden biriydi. Oğlunun sıkıntı çekmesini istemiyor, mağazanın başına geçmesini istiyordu. Ersun bir süre hem elektrikçilik, hem de hocalık yapmaya çalıştı Sarayköy'de. Ama başında durduğu dükkanı defalarca kapatıp, idmana gidince babasıyla da araları bozuldu. Artık Ersun tek başınaydı, gururu nedeniyle babasından yardım da istemiyordu. Ama bu sıkıntılar onun futbol aşkını ve ilkelerini sağlamlaştırdı.
picture

Yanal'ın iki damarı da tıkalı çıktı

Görsel kaynağı: Eurosport

Çamaşır makinesi için futbolu bıraktı
Yer: Denizli'nin şirin ilçesi Sarayköy... Yıl: 1988... Ersun'un takımı Sarayköyspor'un maddi kaynağı sıfırdı ve bu şartlarda başarı beklemek neredeyse imkansızdı. Ama Ersun, Ersun Yanal olacağının ilk işaretlerini de orada verdi. O dönemi, yine eşi Şenay Yanal'ın ağzından dinleyelim: "Ersun, Sarayköy'de oynarken takımın yıldızıydı. Hiç unutamadığım bir anım var. Evlenirken, çeyizimde çamaşır makinesi yoktu. Ersun da benim elde çamaşır yıkamama dayanamıyordu. O günlerde dizinden sakatlanmış ve ağır bir ameliyat geçirmişti. Sarayköy'ün de çok kritik bir maçı vardı ve ameliyattan 15 gün sonraki Nazilli maçında oynaması için baskı yaptılar. Ersun'un kulüpten 500 bin lira alacağı vardı. O parayı alabilmek için sakat ayağıyla çıkıp oynadı ve belki de futboldan o yüzden kopmak zorunda kaldı. 4-2 kazandıkları o Nazilli maçında 2 golü Ersun attı. Kulüpten verdikleri 500 bin liranın üstüne, borç aldığı 300 bin lirayı daha koyup bana bir otomatik çamaşır makinesi aldı.
O makineyi de kulübe götürdü
İki sene sonra Sarayköy'e antrenör olunca, kulüpteki olanaksızlıklar onu çaresiz bıraktı. Bir akşam eve gelip 'Şenay, kulüpteki formalar artık elde yıkanmıyor. Günde çift idmanyaptığımız için kurutamıyoruz, yetişmiyor. Bu çamaşır makinesini Sarayköy'e götürmem lazım' diyerek bizim evin çamaşır makinesini kulübe verdi. Ben yine elde çamaşır yıkamaya devam ettim ama Ersun'un bu hareketi, çalıştığı takıma bu bağlılığı beni çok etkilemişti."
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam