Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Yaşamın kıyısında

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 01/06/2020 - 12:04 GMT+3

Harun Tekdal; köy enstitülerinde yetişen, Türk güreş tarihine geçen fakat dramatik bir şekilde hayata veda eden Ahmet Bilek hakkında yazdı.

Ahmet

Görsel kaynağı: Eurosport

*Bu yazıda Kemal Ateş'in Neşter ve Madalya adlı kitabındaki bilgilerden yararlanılmıştır.
“Yolculuk etmek, çok işe yarar, düş gücünü çalıştırır.
Gerisi yalnızca düş kırıklığı ve yorgunluktan ibarettir.”
Louis - Ferdinand Celine
Fatih Akın, “Yaşamın Kıyısında” filmi ile insanların dönüşümünü bizlere gösterir. Yola çıkan insanlar bir yerden sonra başkalaşır ve pişmanlıkları olan karakterler, film boyunca farklı noktalara savrulur. Altı karakter, üç ölüm, altı hayat… Fatih Akın bir söyleşisinde filmlerinin senaryosunu yazarken filmin müziklerini de seçtiğini, hatta o sahneleri müziklere göre yazdığından bahseder. Bu müzikler bazen Balkanlardan gelen serin bir çingene havası, bazen ska punk. Ahmet Bilek’in hikâyesinde de o müziği duyabiliyorsunuz. Bazen türkü, bazen klasik müzik.
Kızılçullu’daki köy enstitüsünde tanışmıştıVivaldi ile Ahmet Bilek. Yıllar sonra bir güreş kampında aynı odayı paylaştığı arkadaşı Kazım Ayvaz ile radyoda ne zaman Vivaldi’ye denk gelseler, Demokrat Parti’nin alelacele kapattığı köy enstitüsündeki günlerini düşünürlerdi. Güreşte en sık görülen burun, kulak ve kaburga kırıklarının üçüne de sahipti Ahmet Bilek. Hatta kamptaki en büyük gırgır konularından birisi yamuk burunlarıydı.
Diğer mavra konusu olan kilo verme olayı ise Roma yolculuğu boyunca düşmedi güreşçilerin dillerinden. 16 kişilik olimpiyat takımındaydı Ahmet Bilek, son tartılmada 52 kiloda çıkmak için elinden geleni yapıyor, su bile içmiyordu. Takım arkadaşı Müzahir Sille, “Şu uçak sulak bir yere düşse de Ahmet kana kana su içse.” diyerek takılıyordu Ahmet’e.
Ahmet Bilek o yıla kadar katıldığı büyük turnuvalarda hep ikincilikte kalmıştı. 1960 Roma Olimpiyatları’nda ise hedefi altın madalyaya ulaşmaktı. Müsabakalar başladığında Ahmet’i endişelendiren tek rakip Sovyet güreşçi Aliev’di. Ahmet’in rakibi de kendisi gibi kilo düşmüş biraz güçsüz kalmıştı ama Rusların kilo ölçümü öncesi kanı enjektörle çektirip ölçüm bittikten sonra geri eklettikleri rivayetlerine inanıyordu. İlk maçında Japon rakibi Matsubara’yı yendi Ahmet. Kendi maçı biter bitmez Sovyet rakibinin maçını izlemeye koştu, her hareketini ezberlemek için dikkatlice bakıyordu ona. Daha önce Tahran’da berabere kalıp dünya birinciliğini kaptırdığı Aliev’i bu sefer alt etmek istiyordu. İkinci turda rakibi ABD’li Simmons’tı, Ahmet bir pozisyonda Simmons’ın altında kalmış ve puan vermişti fakat kendisiyle özdeşleşen yılan dolaması oyununu yapıp iki dakika 18 saniyede tuşla kazanmayı başardı. Ahmet’in sıradaki rakibi Aliev’di.
Aliev daha kısa ve kaslı görünüyordu, atak bir şekilde başladığı mücadeleye Ahmet de ayak uydurdu. Bir yıl önce kaptırdığı Dünya Şampiyonluğunun acısını çıkartırcasına saldırıyordu. İki kez daldı Ahmet, ikisinde de bravle ile Aliev üste çıktı. Maç böyle bittiği takdirde ikincilik bile zor bir ihtimaldi. Mücadelenin sonunda Ahmet mağlup oldu, kimseyle konuşmadan alandan uzaklaştı. Yine yenememişti Aliev’i.
Ahmet bir süre sonra geri döndü ve elinde kâğıt kalem ile hesap yaparak rakiplerinin maçlarını izlemeye başladı, Ahmet’in iki dakikada tuş ettiği Simmons, Aliev’e minderde zor anlar yaşatıyordu. Simmons’un Aliev’i yenmesiyle Ahmet tekrar ümitlendi, Alman rakibini yenmesi bu hesap kitap işlerinden daha kolay gelmişti Ahmet’e, yıllar sonra posta pullarına konu olacak “yılan dolaması” oyunu ile alt etti rakibini. Final, yani altın madalya için son adım. Ahmet’in finaldeki rakibi tüm rakiplerini tuş ederek buraya gelen İranlı güreşçi Safepour’du. Rakibi beraberlik durumunda da şampiyona olacağını bildiği için temkinli güreşiyor, Ahmet de aradığı açığı bir türlü bulamıyordu. Ahmet güreşin son anlarında Safepour’un ayağını yakaladı, futbol maçının son dakikasında kazanılmış penaltı vuruşuydu bu, Ahmet bu şansı kaçırmadı ve puanı aldı. Artık olimpiyat şampiyonuydu.
picture

Ahmet

Görsel kaynağı: Eurosport

Fatih Akın filmlerindeki dönüşüm anlarından birisiydi bu. Ahmet’e ilk yurtdışı teklifi orada geldi, Almanlar Ahmet’i antrenör-güreşçi olarak almak istiyorlardı, teklifte onu en çok etkileyen şey yarım bıraktığı üniversite eğitimini sürdürebilecek olmasıydı. Ahmet, eşi Ayten’le Almanya’ya gitti, Almanya günleri pek de iyi başlamadı genç çift için, kulüp verdiği sözleri tutmamış, barakadan bozma bir eve yerleştirmişti onları. Ahmet orada gelen ikinci bir teklifi değerlendirerek Kollerbach takımının yolunu tuttu.
Ahmet ve eşi Kollerbach’ta çok mutluydu, 1963 yılında yeni aldıkları kırmızı vosvos ile tatil için Eskişehir’e geldiler. Aile heyecanlıydı, Ayten’in kardeşi Gülten, Kudret isimli bir gençle evleniyordu. Bir pasaport işlemi için İstanbul’a gidecek olan Ahmet, bacanağı Kudret de onunla gelmek isteyince trenden vazgeçti ve kırmızı vosvosa binip yola çıktılar. Yolculuk esnasında sohbetlerine, dinmek bilmeyen bir yağmur da eşlik ediyordu. Ahmet’in freni kaygan zeminde kaymalarını engelleyemedi, araba uçurumdan yuvarlandı. Ahmet kazayı yara almadan atlatıyordu ama ön camdan çıkan Kudret, orada can vermişti. Planlanan düğünün yerinde artık bir cenaze vardı.
Fatih Akın filmlerindeki kopuş anlarından birisiydi bu. Ahmet hayatında ilk kez karakolla, polisle, hâkimle karşılaşıyordu. Kendisini hiç affetmedi, bir daha asla eskisi gibi güreşemedi, gülemedi. Hiçbir zaman kavga bile etmeyen Ahmet, artık belinde bir tabancayla geziyordu, kardeşine göre onu en çok yıpratan şey bu silahın ağırlığıydı. 1968 yılında kardeşi Mehmet Ali bir güreş turnuvası için Almanya’ya geldiğinde kendisini abisine kanıtlamak istiyordu fakat abisi Mehmet Ali’nin hiçbir güreşine gelmedi, Türkiye’ye döner dönmez sitem dolu bir mektup yazdı, “Minderde seni mahçup etmeyecektim, neden gelmedin?” diye soruyordu. Ahmet gelen mektubu cevaplayamadı; bir sinir krizinin ardından hastaneye kapatılmıştı.
Hastalık haberini alan Mehmet Ali güneşli bir Temmuz gününde Kollerbach’a abisini ziyaret etmeye gitti, daha önce kışın görüp çok beğendiği Kollerbach’tan bu yaz mevsiminde de çok etkilendi. Ahmet hastahaneden çıkmış, biraz daha iyi hissettiğini söylüyordu. Birlikte gittikleri yeşilliklerle dolu ormanda, yanlarına bir kasa bira almışlardı. 52 kiloluk Ahmet’in eli yüzü şişmiş, ilaçların ve alkolün etkisiyle 80 kiloya çıkmıştı. Eskisinden daha da sessiz olan Ahmet kurduğu birkaç cümlede sıkıldığından bahsetti yalnızca. Mehmet Ali abisini anlayamadan ülkeye döndü.
1971 yılının ekim ayında, bir köprüye doğru yürüdü Ahmet Bilek, sonbaharın sarı tonlarına eşlik eden Vivaldi tınısı ile. Fatih Akın filmlerindeki bir final anıydı bu. Eşi Ayten ise ertesi gün morgda gördüklerini şöyle anlatıyordu:
“Görünürde yara bere yoktu. O kadar hoş bir yüz ifadesi vardı ki… Gülümsüyor gibi… O gülümsemenin altında kendini ince çizgilerle belli eden gururu… Saçı bile taranmış, öyle gösterdiler. Almanlar cenazeye özen gösterirler. Huzura kavuşmuş gibiydi. Getirdik, Eskişehir’de toprağa verdik.”
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam