Havuzda Kan

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 02/08/2021 - 18:05 GMT+3

1956 Melbourne’de Macaristan ve Sovyetler Birliği arasında oynanan su topu maçı, Olimpiyat tarihinin unutulmazları arasında. Doğu Avrupa’daki özgürlük mücadelesinde karşı karşıya gelen iki ülkenin dünyanın öteki ucunda oynadığı maç, sportif bir şölenden çok dökülen kanlarla hatırlanıyor.

1956 OLYMPIC GAMES Hungarian water-polo player Ervin Zador goes out of the swimming pool with the face cover of blood after having been wounded during a clash with USSR team

Görsel kaynağı: AFP

Bu yazının orijinali the Guardian'da yayımlanmıştır.

Genellikle bir spor olayı, kişi veya grupların birbirlerine olan üstünlüğünü kabul ettirmek adına mücadele etmesidir. Cevaplanması gereken tek soru kimin daha hızlı, güçlü veya becerikli olduğudur. Fakat her şey bazen bu kadar basit olmayabiliyor. Bazen tarih ve bağlam, bir spor müsabakasına bambaşka alt metinler ekleyebiliyor. 1956’daki karşılaşma, bunun en iyi örneklerinden biri.
Macaristan’ın resmi olarak Sovyet kontrolü altına girmesinden yedi yıl sonra, iki taraf arasında yapılan herhangi bir karşılaşmanın sıradan bir spor olayından öteye geçmesi doğaldı. Özellikle de su topunda. Son dört olimpiyatın üçünde altını alırken Londra’da da ikinci olan Macaristan, bu sporun süper gücüydü. Öte yandan Sovyetler dört yıl önceki buluşmada ancak yedinci olabilmiş ve bu utancı bir daha yaşamamak adına su topu takımını Macaristan’a göndererek oradaki yenilikçi ve başarılı antrenman metotlarıyla milli takımı geliştirmeyi hedeflemişlerdi.
Quentin Tarantino ve Lucy Liu’nun yapımcılığını üstlendiği 2006 tarihli Freedom’s Fury belgeselinde Sovyet takımından Viktor Ageyev, rekabete dair bir itirafta bulunuyordu. “O zamanlar Macarların bizden iyi olduğuna şüphe yoktu, onlar idollerimizdi. ‘Tanrım, onları karşı ne yapabiliriz ki?’ diye düşündüğümü hatırlıyorum.” Macar Istvan Hevesi ise o günleri şöyle hatırlıyor: “Yaptığımız her şeyi not alıyorlardı. Bir sonraki gün geldiğimizde, bizi taklit ettiklerini görüyorduk. Oyunumuzu tamamen kopyalamışlardı.”
1956 Macaristan su topu
Oyunlardan aylar önce taraflar Moskova’daki bir hazırlık turnuvasında karşı karşıya geldi. Macarlara göre ev sahibi, hakemin cömert hediyeleriyle kazanırken soyunma odasında da iki takım arasında kavga çıkmıştı. Macaristan’daki maçta ise seyirciler Sovyetler havuza gelirken sırtlarını dönmüş, marşlarının salonda yankılanmasına izin vermemişlerdi. Aslında sadece bu iki olay bile taraflar arasında oynanacak bir sonraki karşılaşmanın gerilimini eşi benzeri rastlanmamış bir seviyeye çıkarmaya yeterdi. Fakat bu iki maç sadece okyanustaki damlalar gibiydi. Resme tamamıyla hâkim olmak için havuzdan çıkmak, tarihe adım atmak gerekiyordu.
Stalin’in ölümünden iki yıl sonra, ülkesini komünist yönetimden uzaklaştırmayı hedefleyen Macaristan’ın popülist ve yenilikçi başbakanı Imre Nagy; Moskova’yla ters düştüğü için görevinden uzaklaştırıldı. Fakat Stalin’in yerine geçen Nikita Kruşçev, değişime soğuk bakmıyordu ve niyetini sonraki yıl yaptığı bir konuşmayla açıklayacaktı.
Macaristan’ın hâlâ sıkı bir Sovyet kontrolünde yönetildiği o ekim ayında, Budapeşte’deki öğrenciler bir protesto düzenledi. Melbourne’deki açılış törenine tam bir ay kala, 22 Ekim’de yaklaşık 200 bin kişi sokaklara çıktı. Halkın düşüncelerini dile getirmesine ve özgür iradesini kullanmasına alışkın olmayan polis, kalabalığı dağıtmak adına ateş açtı ve böylelikle şiddet ülkenin dört bir yanına yayıldı. Sonraki gün Nagy’in başbakanlığa geri getirilmesine karar verilse bile protestolar uzun süre devam edecekti.
Macar atletler ise bu sırada Budapeşte’nin dışındaki bir kampta silah seslerini duyuyor, geleceğin neler getireceğini merak ediyorlardı. 30 Ekim’de Nagy kafilenin Avustralya’ya gideceğini açıklarken sporcuların orada özgür Macaristan’ı temsil edeceğini belirtiyordu. Yine de Macaristan, eğer özgürlüğünü Sovyetlerden korumak istiyorsa diğer devletlerden destek almayı sürdürmeliydi. Tam da Nagy’in Olimpiyat haberini verdiği gün; Britanya, Fransa ve İsrail’in Mısır’ı işgaliyle dünya gözünü Süveyş Krizine çevirdi. Nagy ise iddiasında ısrarcıydı ve 1 Kasım’da atletler Yugoslavya’dan üç haftalık yolculuklarına başlarken o, Macaristan’ı Varşova Paktı’ndan çekerek ülkenin özgürlük yolunda bir adım daha attığını belirtti. Olimpiyat kafilesinin duyduğu kadarıyla, devrim başarılıydı.
Ervin Zador,
20 Kasım’da Melbourne’e varana kadar yeni bir haber almadılar. Miklos Martin takımda İngilizce bilen tek kişiydi ve gazetelerden bulabildiği haberleri tercüme ederken diğerleri de onun etrafında toplanıyordu. Yalnız haberler iyi değildi. Sovyetler Birliği ülkeyi işgal etmiş, direniş çökertilmiş ve 3000’den fazla Macar öldürülmüştü. İki gün sonraki açılış töreni sırasında ise Sovyet güçleri Nagy’i tutuklamış, gizlice mahkemeye çıkarmış ve ihanetten suçlu bularak asmıştı. İspanya, İsviçre ve Hollanda Olimpiyatı Sovyetlerin işgalinden dolayı boykot ederken Mısır, Lübnan ve Irak da Süveyş Krizi yüzünden Avustralya’ya gelmemişti.
Macarlar, bir aylık bir aranın ardından Melbourne’de ilk kez havuza giriyorlardı. Kalman Markovits, geliştirdiği ve oyunda devrim yaratacak alan savunması sistemini takım arkadaşlarına tanıttı ve maçlar ilerledikçe sistemi daha da iyi uygulamaya başladılar. İlk grup maçında ABD’yi 6-2, ikinci ve üçüncü maçlarda ise Almanya ve İtalya’yı 4-0 yendiler. Sıradaki rakip Sovyetler Birliği’ydi. Takımdaki birçok oyuncu için bu maç, bir intikamdan ibaretti. “Alçaklar ülkemize ateş açmıştı.” diyordu Hevesi. “İçimizde yanan ateş kazanmamızı zorunlu kılıyordu. Tanrım bize yardım et, onları kesinlikle yenmeliyiz.”
Melbourne’deki Macar göçmenlerin de katkısıyla maç dolu tribünlerin önünde oynandı. Havuzdaki atmosfer, ilk andan beri endişe vericiydi. “Macaristan için oynadığımızı o an hissettik.” diyordu Zador. “Macar taraftarlar öfke doluydu ve 1945’ten bu yana ülkemize yapılanların intikamını almak adına deliye dönmüşlerdi.”
Zador’a göre Macarlar kavgadan uzak durmayı istemiş ama rakiplerini kışkırtmayı da önceden kararlaştırmışlardı. “Eğer sinirlenirlerse kavga etmeye başlayacaklarını anladık ve böyle bir durumda iyi oynamalarına imkân yoktu. Kazanacak ve Olimpiyat şampiyonu olacaktık. “
Plan işe yaradı ve henüz ilk dakikada bir oyuncu sinirine hâkim olamayarak oyundan uzaklaştırıldı. Gerilim yüksekte devam ederken karşılıklı cezalar yağmaya devam ediyordu. Maçın ilk golü Dezso Gyarmati’nin kullandığı penaltıdan gelirken alan savunmasını geçemeyen Sovyetlerin oyunu iyice düştü ve zamanla skor 4-0’a geldi. Zador, öndeyken bile kışkırtmaya devam ettiklerini söylüyordu. “Onlara bağırıyorduk. ‘Sizi pis alçaklar, geldiniz ve ülkemizi bombaladınız!’ Onlar ise bize hain diyorlardı. Suyun üstündeki mücadele, buzdağının sadece görünen tarafıydı. Asıl savaş, suyun altındaydı.”
Zador
Zador, maçın bitimine iki dakika kala Valentin Prokopov’u savunmakla görevliydi. “Takım arkadaşlarıma ’Sorun değil, onu tutabilirim.’ dedim. Ona kendisinin, annesinin ve artık aklıma ne gelirse hepsinin beceriksiz ezikler olduğunu; maçın bittiğini ve aptal bir kaybeden olduğunu söyleyecektim. Prokopov, 50’lerde ülkesinin en iyisi olsa da her zaman o maçta yaptığı bir hareketle hatırlanacaktı. Zador’un dikkati havuzun diğer ucunda düdük çalan hakemdeyken Prokopov bir anda yükseldi ve Macar oyuncunun yüzüne şiddetli bir yumruk indirdi. “Döndüğümde havadaki kolunu görmüştüm.” diyor Zador. “Kolun yüzüme yaklaştığını gördüm, bir çatırtı duydum ve ardından sadece yıldızları gördüğünü hatırlıyorum. İnanmazsınız ama musluktan kan akıyor gibiydi.”
Zador, yarılan yanağından kan akarken havuzdan çıkarıldı. Tribünler ise havuzdan birkaç metre uzakta, bariyerlerin üzerinden atlayarak Sovyetlerini yüzünü yarmaya geliyordu. Polisin müdahalesiyle taraftarlardan uzaklaştırılan Sovyetler “Yaşa Macaristan!” sloganlarını dinlerken hakem de maçı bitirdiğini belirten düdüğünü çaldı. Tabii bu keşmekeşte düdüğü kaç kişi duymuştur bilemiyoruz.
Ervin Zador en 2006
Zador’un yarılmış ve şişmiş yanağı, 2-1 kazanacakları Yugoslavya maçında oynamasına engel oldu. Altın madalyasını günlük kıyafetleriyle almak zorunda kaldı ve bir daha asla göremeyeceği, acılar içindeki ülkesi için ağladı. Takımın çoğu, altın madalya kazanmış olsalar da Macaristan’ın geleceğine dair karamsar olduklarından dolayı çareyi Amerika’ya iltica etmekte buldu. Zador, 2012’de hayatını kaybedene dek yeni ülkesinde yüzme antrenörlüğü yaptı ama Melbourne katıldığı son olimpiyat değildi. 60’larda, genç bir yeteneğin antrenörü olarak Olimpiyatlara döndü. Mark Spitz’in.
Yazan: Simon Burnton
Çeviren: Emre Köseoğlu
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam