Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Aşk

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 30/09/2020 - 22:20 GMT+3

Yankı Erel henüz 20’sinde olan bir tenis oyuncusu. Fakat aşık olduğu, aşkını her geçen gün arttırdığı teniste başardıkları ve potansiyeli bir hayli ilgi çekici. Milli raket, Kuzey Kılıç’ın sorularını yanıtladı.

Yankı Erel

Görsel kaynağı: Eurosport

Öncelikle nasılsınız? Hayatınız nasıl devam ediyor?
İyiyim çok teşekkürler, hayatımıza eskisine göre çok daha tedbirli davranarak devam ediyoruz. Koronavirüsten dolayı; çalıştığım ve bulunduğum her ortamda daha çok dikkatli olmaya çalışıyorum. Onun dışında gayet iyi gidiyor.
Koronavirüs sürecinin ilk üç ayında neler hissediyordunuz? Neler düşünüyordunuz? Formunuzu korumak için ne gibi şeyler yapıyordunuz?
İlk üç ay gerçekten çok başka bir dönem yaşadık. Bu hastalık belirli bir yaşın üstündeki insanlar için hayati bir tehlike oluştururken biz gençler için de, hem hastalık tehdidi hem de belirti göstermese de taşıyıcı olma sorumluluğu vardı. Sağlık problemleri, dünyadan ve ülkemizden gelen haberlerin yarattığı stresin yanında bir de mesleğimizi, maçlarımızı düşünmek zorundaydık. Turnuvalar iptal oldu;, salonlar ve kortlar kapandı. Büyük bir belirsizlik ortamı oluştu ve biz birden büyük bir boşluğa düştük. Açıkçası bu psikoloji hayli zorladı. Yine de ev ortamında ne kadar imkân bulabiliyorsak kullanıp formda kalmaya çalıştık, direnç bantları, ağırlıklar gibi şeyleri kullandık.
Bundan sonraki süreçte nasıl hazırlanacaksınız?
Geçtiğimiz ay Almanya’da bir hazırlık turnuvası oynadım. İki haftadır da Sırbistan’dayım. Aynı şekilde bir hazırlık turnuvasının içerisindeyim. Form tutmak için harika bir fırsat. Çoğu ülke, koronavirüs önlemleri nedeniyle giriş-çıkışlarını açmış durumda değil o yüzden bir müddet daha yurtdışı organizasyonlarında sıkıntı yaşayabiliriz gibi görünüyor. Ekim’de Antalya’da turnuvaların başlamasını umut ediyorum, Sırbistan’dan sonra ülkeme dönüp orada da güzel bir dönem geçirmek istiyorum.
Tenis sporuyla nasıl tanıştınız ve sonrasında bunu bir meslek hâline getirmeye nasıl karar verdiniz?
Tenise altı yaşımda başladım. Annem ve babam çok sporsever insanlardır, hem izler-takip ederler hem de spor yaparlar. Onların tenis oynaması sayesinde raketle tanıştım diyebilirim. Ben hevesle korta atlayınca beni özel derslere ve yaz okullarına yazdırdılar. İlk antrenörüm İsmail Ata yeteneğimi fark edip profesyonel olmam için ailemi yönlendirdi. Ben de işe artık öylesine aşık olmuştum ki, rakete sarılıp uyur duruma gelmiştim. Sonrasında 11 yaşımda TED Spor Kulübü’ne katıldım. Ailemden ayrıldım, şehir değiştirdim. Çocuk yaşta büyük bir fedakarlık yapmak durumunda kalmıştım ama aşk dediğiniz şey böyle değil midir zaten?
Başta çok zorlandım, bunu itiraf etmeliyim. Kendi yemeğini yapmak, çamaşırımı yıkamak o yaşta o sorumluluk ağır geliyordu. Ailemi aradım, gelin beni buradan alın dedim. İyi düşün dediler. Sonrasında sakinleşince dönmekten vazgeçtim. Hayatımın kilit noktalarından biri. İyi ki gelip beni almamışlar. Keşke daha küçük yaşta o sorumluluğu alsaydım; hatta şehir dışı değil yurtdışında tek başıma ayakta kalma mücadelesi verseymişim. Bunları yapmadan, iyi noktalara gelmek çok zor.
Çocukluğunuz nasıl geçiyordu? Ailenizin mesleği neydi?
Tekirdağ’da doğdum, yedi yaşına kadar orada büyüdüm. Annem ev hanımı, babam da özel bir firmada servis müdürüydü. Çoğu çocuk gibi yaramazdım, yerimde duramıyordum. Tenisle tanışana kadar tam bir bisiklet canavarıydım. 7/24 bisikletimle bir oraya bir buraya… Tenis antrenmanları başlayınca bisiklete zamanım ve enerjim kalmamaya başladı tabii. Genel olarak mutlu bir çocukluk yaşadım.
Yankı Erel
Ailenizde fiziksel açıdan spora yatkın birileri var mı?
Babam eski futbolcu olduğu için bütün hırsım, azmim, çalışkanlığım, disiplinim, yeteneğim, her şeyim babamdan geldi diyebilirim. Çünkü babam 55 yaşında olmasına rağmen benden daha hırslı olabiliyor, ve anlattığı hikâyelerle buna inanıyorum. Bir tane ayakkabı ile yıllarını geçirmiş, kendisi dikmiş, sokakta para toplamış ayakkabı alabilmek için, çok zor süreçlerden geçmiş… Eskiden sporcu olmak inanılmaz zordu şu an biz çok şanslıyız, elimizde her şey var. Tabii ailem de sonuna kadar arkamda. Kıyafet sponsorum var, raket sponsorum var ve bunlar cidden çok önemli işler aslında.
Eğitim hayatınızdan bahsedebilir misiniz?
İlköğretim döneminde annem ve babamın işlerinden dolayı üç tane şehir değiştirdim, Tekirdağ, İzmir, Bursa. Sonra İstanbul’a geldiğimde %100 burslu olarak Okyanus Koleji’ne geçtim ve liseyi orada bitirdim. Spor hayatından dolayı eğitime devam etmek ne kadar güçleşse de okulum sağ olsun bana desteğini hiç esirgemedi. 2017 yılında okullar arası turnuvada dünya şampiyonu olduk ve onları gururlandırdık. Şu an üniversite okumuyorum seneye üniversiteye gireceğim.
Maça çıkmaktan en keyif aldığınız yerler nereler?
Avrupa’da tenis oynamayı çok seviyorum. Tabii ki tenis oynamayı her yerde ama Avrupa ve Amerika’nın ortamı çok ayrı çünkü “tenis ülkesi” hepsi. Tenis ülkesi olan yerlerde tenis oynamayı daha çok istiyorsunuz zira turnuvanın yaptığı organizasyon, insanların ilgisi çok farklı.
Birçok turnuvaya katıldınız. Bu turnuvalarda unutamadığınız (olumlu ve olumsuz) anlar hangileri?
Wimbledon’ı asla unutamıyorum. İleride ana tablodaki, asıl kupayı kazansam bile o zaferi unutamam. Üstünden iki yıl geçti ama kupama bakmadan evden çıkamıyorum diyebilirim. Her maçımı gün gün hatırlıyorum diyebilirim. Olumsuz olarak da Avustralya Open’da üçüncü turda gençler seviyesindeyken dünya 1 numarasıyla oynamıştım. Ona karşı son sette 6-4 gibi kötü bir mağlubiyet almıştım. Halbuki ilk seti 6-0 kazanmıştım ve onu yenseydim teklerde çeyrek finale çıkacaktım ki bu gerçekten çok büyük bir başarı olurdu.
Sizce neleri iyi yapıyorsunuz ve hangi konularda daha iyi olmanız gerekir?
Oyunu çok iyi kuruyorum yani bunu bütün antrenörlerim de söylüyor. Oyun içerisinde nerede ne yapacağımı çok iyi biliyorum, kritik puanlarda rakibin bir sonraki hamlesini tahmin edebiliyorum. Önsezilerim kuvvetl, ben de bu konuda başarılı olduğumu düşünüyorum. Serviste kendimi daha çok geliştirebilirim diye düşünüyorum. Solak olduğum için solak servis teniste çok büyük avantaj ve solak servisimi daha iyi kullanabileceğimi düşünüyorum.
Yankı Erel
Tenisteki fiziksel ve matematiksel etkenlerden bahsedebilir misiniz?
Yön verdiğimiz şey bir elin avucuna sığabilecek kadar küçük bir top. Ve o topu direkt olarak vücudumuz ile değil (ayakla ya da elle vurarak değil) bir araç yoluyla yönlendiriyoruz. Burada işin içine kavrama gücü, rüzgâr, kuvvet gibi birçok etken giriyor. Hepsiyle maç içerisinde her saniye dans ediyoruz. Matematiksel olarak da tabii ki doğru açı, doğru karar, doğru yer ile o topa doğru bir yol verdiğiniz zaman -ki bunu en iyi yapan Roger Federer, Nadal ise bunu toprak kortta çok iyi yapıyor- en iyi kombinasyonu yapıyorsunuz. Yani doğru topa, doğru yerde, doğru paralele ya da kısa çapraza iyi bir açıda yön verdiğiniz zaman zaten size puanı kolayca getirebiliyor.
En sevdiğiniz vuruş tarzı ne?
Forehand ve backhand return’ü çok seviyorum.
Maçlardan önce bir uğrunuz var mı?
Var tabii ki, bazılarını söyleyeyim bazılarını söylemeyeyim (gülüyor), bu soru bana çok geldi ve anneme babama bile söylemediğim sırlar var, onları paylaşmak istemiyorum açıkçası. Onun dışında yaptığım çok basit bir şey var aslında. Maçlardan önce hep aynı müziği dinliyorum ve hep aynı kahvaltıyı ediyorum. Bunun nedenini bilmiyorum ama farklı bir tarzda kahvaltı ettiğimde ve farklı müzik dinlediğimde maçı kazanamayacakmışım gibi hissediyorum.
İdeal bir turnuva hazırlığınız nasıl oluyor?
Turnuvalara bir-iki hafta kala daha çok kortta ralli üzerinde duruyoruz, drill ve feeding değil de daha çok ihtiyacımız olan vuruşların üzerinde duruyoruz, ya da hissetmediğimiz bir vuruş varsa onun üzerinde duruyoruz. Fitness konusunda ise 1,5-2 hafta kala ağırlık antrenmanı yapıyorun. Son dönemeçte genelde hız, reaksiyon ve denge yönünde çalışmalar oluyor. Hız kazanmak önemli.
Tenis oynamanın fiziksel ve mental eşiklerine dair neler söylemek istersiniz?
Herkes tenis oynuyor, herkes o kortta beş-altı saat kalabiliyor, herkes aynı vuruşu yapabiliyor ama kafanız mental olarak iyi olmadıktan ve fiziğiniz iyi olmadıktan sonra istiyorsanız Nadal’dan daha iyi tenis oynayın, o maçı kazanamazsınız. Eğer kazanırsanız da bir turnuvayı kazanmak için altı maç üst üste kazanmanız gerekiyor. O oyun size belki üç maç kazandırır ama dördüncüde artık mental ve fizik olarak pes edersiniz. O yüzden tenis öyle zor bir spor ki, hem tekniğiniz hem fiziğiniz hem kafanız her şeyiniz hazır olmalı. Aslında yediğiniz yemek, uykunuz, her şey mental direncinize bağlı, eğer mental olarak kendinizi ne kadar iyi yönetebilirseniz o kadar başarılı oluyorsunuz. Sadece bu sporda değil hayatta da böyle diye düşünüyorum.
Diğer sporlarla aranız nasıl? Hangi sporları takip ediyorsunuz ve hangi takımı/takımları tutuyorsunuz?
Futbol ve Formula 1’i çok takip ediyorum, Formula 1 hastasıyım. Bir de UFC’i takip ediyorum ama Formula 1 benim için ayrı bir spor, tenis kadar çok seviyorum diyebilirim. Takım olarak da Galatasaray taraftarıyım.
Hobileriniz neler?
Turnuvadan turnuvaya, ülkeden ülkeye geçtiğimiz için PlayStation’suz yapamıyorum, o konsolu ailemin bir parçası gibi hissediyorum. Onun dışında İstanbul’dayken hafta sonları sinemaya gitmeyi seviyorum, arkadaşlarımla kahve içmeyi seviyorum.
Tenisten, diğer sporlardan veya genel hayattan idol/idolleriniz kimler?
Teniste Rafael Nadal. Kort içi ve dışında dört dörtlük muazzam bir insan. Canlı da çok fazla gördüm, antrenmanlarını izledim, sürekli röportajlarını okuyorum, gerçekten muazzam bir insan. Diğer sporlardan örnek aldığım kişiler ise Muhammed Ali, Kobe Bryant ve Micheal Jordan. Bu isimler gerçekten inanılmazlar.
Yankı Erel
En sevdiğiniz yemek ne?
Tek bir yemek ismi veremem, protein hastayım, et, balık, tavuk sabaha kadar ne varsa yerim kadar cidden hayatım et yemekle geçiyor. Et manyağıyım diyebilirim.
En sevdiğiniz kitap ne?
Dürüst olmak gerekirse kitaplarla aramı hiç düzeltemedim. Djokovic, Nadal, Federer’in biyografi ve otobiyografilerini okudum ve çok sevdim. Belki de hayatın farklı alanlarından insanların hayatlarını okuyarak yavaş yavaş kitap okumaya ısınabilirim.
En sevdiğiniz şarkı ne?
Her türden yabancı müzik dinliyorum. Onun dışında Drake çok severim, pop da dinliyorum ama turnuva zamanları motivasyon müzikleri listemi dolduruyor.
En sevdiğiniz film ne?
Joker olabilir, sinemadayken altı kez gittim ve sonra iTunesdan filmi satın aldım telefondan izlemeye devam ettim. Artık filmdeki kelimeleri bile ezberlememe rağmen hâlâ izliyorum, gerçekten inanılmaz bir film.
En sevdiğiniz dizi ne?
Prison Break ya da La Casa de Papel olabilir, ikisini de çok seviyorum.
Geleceğe dair hedefleriniz neler?
En büyük hedefim olimpiyatlarda ülkeme altın madalya ya da madalya getirmek. Onun dışında ATP sıralamasında belirli bir hedefim yok. Kendime ilk 100 ya da ilk 50 gibi bir hedef koyduğumda ve 40 numaraya geldiğimde, “hedefim buydu ve bunu başardım” dedikten sonra gerileyebilirim. Belki de tenisim ilk 50 değil ilk 10 seviyesinde de olabilir ama kendimi ilk 50 diye şartlarsam belki 10 olamayacağım için kendime böyle bir hedef koymuyorum. Gidebildiğim kadar gitmek istiyorum. Bir numara olmak, eh, bunun için çalışıyorum.
Roger Federer mi Rafael Nadal mı? Neden?
Bana göre ikisi de zaten tenisin efsanesi, futbolun Ronaldo-Messi’si gibiler. İkisini de çok seviyorum ama Nadal bir tık daha önde. İkisi de birbirine çok saygı duyan ve dört dörtlük insanlar. Ben solağım, Nadal da solak, bir de Nadal’da en sevdiğim o korttaki hırsı azmi. Federer de hırslı ama Nadal’ın onu dışarıya, insanlara göstermesi, o yumruğunu sıkması o bağırması, zıplaması... Ben de o tarz bir oyuncu olduğum için beni çok etkiliyor.
Günümüzde erkeklerdeki Büyük Üçlü dışında geçmişe göz attığımızda hangi isimleri GOAT olarak gösterebilirsiniz ve neden?
Eskilere baktığımda Rod Laver, Andre Agassi, Pete Sampras, Boris Becker, bu insanlar eskilerin efsaneleri.
Türkiye'deki tenis kültürüne dair neler düşünüyorsunuz?
Ülkemizde büyük bir çaba ve gelişim planı var ama henüz istediğimiz seviyelere çıkamadık. Sabır gerekiyor, emek gerekiyor. Çok güzel gelişmeler göreceğiz, buna inanıyorum. Ne kadar çok başarı elde edersek ülkemizde o kadar çok kişiye ilham olacağız. Spora o kadar çok yatırım yapılacaktır. Çağla Abla, Marsel, Cem İlkel gibi isimler bayrağı taşıdılar ve taşıyorlar. Ben de o bayrağı alıp var gücümle taşımaya çalışıyorum arkadaşlarımla birlikte. Bu spor benim aşkım ve her anlamda başarılı olmak için her şeyi bu tutkuyla, heyecanla yapacağım.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam