Türkiye tenisinin yükselen değeri: Başak Eraydın

2017'de gösterdiği çıkışla WTA teklar sıralamasında ilk 200'e giren üçüncü Türk tenisçi olan Başak Eraydın, yükselişinin perde arkasını ve planlarını Eurosport Türkiye'ye anlattı.

Eurosport

Görsel kaynağı: Eurosport

Türk sporunun lokomotiflerinden olan kadın voleybolu ve kadın basketboluna son yıllarda yeni bir halka daha ekleniyor: Kadın tenisi...
Uzun yıllardır temelden yapılanan ve 2016 ile birlikte uluslararası seviyenin en üst noktasında rekabetçi hâle gelen Türk tenisi, Çağla Büyükakçay'ın İstanbul Cup'ta kazandığı ilk WTA şampiyonluğu ve üst üste oynadığı Grand Slam ana tabloları ile Aydınlanma Çağı'nı yaşadı. 2017'den itibaren bu başarı tablosuna eklenen son isim Başak Eraydın oldu.
22 yaşındaki tenisçi yeni yılla beraber sergilediği istikrarlı performansı Lale Cup zaferi ve İstanbul Cup çeyrek finaliyle taçlandırdı. Hafta başında güncellenen WTA sıralamasında 198'inci sıraya tırmanarak ilk 200'e giren üçüncü Türk tenisçi olan Başak Eraydın, geldiği noktayı ve gelecek planlarını Eurosport Türkiye'ye anlattı...
-Öncelikle 2017’deki çıkışın hakkında konuşmak istiyoruz. 2016 yılındaki Başak Eraydın ile bu sezonki arasında nasıl bir fark görüyorsun? Yükselen form grafiğinin arkasında sezon başında aldığın radikal kararlar mı yatıyor, yoksa bu uzun yıllara dayanan çalışmanın doğal bir sonucu mu?Sizin de ifade ettiğiniz gibi 2017’de güzel bir çıkış yakaladım. Uzun yıllardır süren çalışmalarım kuşkusuz çok önemli. Ancak bence bu çıkışın en önemli sebebi kendimi mental olarak geliştirmiş olmam. Artık maçlara daha rahat bir kafayla çıkıyorum. Kendime inanıyorum. Oynadığım oyundan keyif almaya çalışıyorum. Skor ne olursa olsun her puana yeniden motive olmaya çalışıyorum. Sıralamayı dert etmiyorum, her puana yeni bir maç gözüyle bakıyorum. Hâlâ genç bir oyuncuyum. Ancak karakter olarak olgunlaştığımı düşünüyorum. Yakaladığım bu ivmeyi de kariyerimde yepyeni bir başlangıç olarak değerlendiriyorum. Bu ivmeyi sürdürmek; daha da yukarı taşımak için bundan sonra daha çok çalışacağım.
-Türk tenisi şartlarında oldukça parlak bir junior kariyerine sahiptin. US Open 2011 Junior kategorisinde ana tabloya kalıp 93’üncü sıraya kadar çıkman ve 2012 ITF Klosters Gençler Turnuvası’nda Belinda Bencic’i yarı finalde eleyerek Avrupa 2’ncisi olman beklentileri fazlasıyla artırmıştı. Ancak WTA’de kendini göstermen ve ilk 200 sıraya girmen biraz zaman aldı. Bu süreç hakkında ne düşünüyorsun?Ben potansiyelimin yüksek olduğunu her zaman biliyordum. Bunu birçok defa ispatladığımı düşünüyorum. Ancak kariyer yolculuğunuz her zaman arzu ettiğiniz gibi ilerleyemeyebiliyor. Farklı bileşenler, farklı sorunlar performansınızı etkileyebiliyor. Ancak ben geçmişe değil geleceğe bakıyorum. 22 yaşındayım ve önümde uzun bir kariyer var. Kendi potansiyelimi, kendi oyunumu ortaya koyduğum takdirde ulaşamayacağım hiçbir hedef yok. İlk 200’e girmek çok değerli. Bunun için gurur duyuyorum. Ancak daha da önemlisi orada kalmak ve çıtayı daha da yükseltmek. Ben hayal kurmaktan korkmuyorum. Kendime inanıyorum. Çalışmalarımı sürdüreceğim, oyunumu geliştirmeye devam edeceğim ve önce ilk 100’e, sonra ilk 50’ye girmek için mücadele edeceğim.
-Çağla Büyükakçay'ın geçtiğimiz yıl elde ettiği başarılar Türkiye'de kadın tenisi adına adeta bir dönüm noktası oldu. Siz de başta Fed Cup kampları olmak üzere birçok ortamda bir araya geliyorsunuz, dolayısıyla onun gelişiminin en yakın görgü tanıklarından biri de sen oldun. Son dönemde yaptığın sıçramada bu durumun faydalarını gördünüz mü? Oyununu daha da ileri noktalara taşımak adına gerek Çağla, gerek diğer tenisçilerle fikir alışverişin oluyor mu?Çağla, Türk tenisi için büyük bir idol. Onun geçen sene elde ettiği İstanbul Cup zaferi hepimize ilham kaynağı oldu. Hem İpek Şenoğlu hem de Çağla Büyükakçay bizim için çok önemli örnekler. Elbette benden daha tecrübeli ve yaşça büyük tenisçilerimizden her daim çok şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum. Gerek tenisçi arkadaşlarımızla gerekse hocalarımızla, yöneticilerimizle her zaman istişare ediyoruz, tenisimizi nasıl daha da kaliteli hale getirebileceğimizi konuşuyoruz. Onların fikirleri, benim için çok değerli. Ben yeni jenerasyondan da çok umutluyum. İpek Soylu çok genç yaşta çok önemli başarılar elde etmiş, kendini ispatlamış bir arkadaşımız. Melis, Ayla, Berfu, İpek Öz’den de gelecek adına çok umutlu olduğumu söyleyebilirim.
-Geçtiğimiz yıllarda verdiğin bir röportajda; kura çekiminde Türk oyuncularla eşleşen isimlerin sizi hafife almasıyla alakalı serzenişin olmuştu. Bu durumda son yıllarda kazanılan ivmenin ardından bir değişim gözlemliyor musun?Evet gözlemliyorum. Artık bizim kolay lokma olmadığımızı anladılar. Hiçbir Türk tenisçi, maçlara kaybetmek için çıkmıyor. Son puana kadar mücadele ediyor. Vizyonumuz gelişiyor ve bizler de artık en üst seviyelerde maçlar oynayabiliyoruz. Ancak yine de kat etmemiz gereken çok uzun mesafeler var. Türkiye’de tenise ilginin ve desteğin artması gerekiyor. Spor kültürümüzün gelişmesi lazım. Tenisçilerimiz çok büyük çabaların, fedakârlıkların ardından, uzun yıllar verilen emeklerin ardından büyük turnuvalarda boy gösteriyor. İnsanların, bu seviyelerde mücadele edebilmenin önemini iyi kavraması lazım. Tenisçilerimiz arkalarında daha büyük bir güç hissetmeli. Örneğin eğer bir tenisçimiz bir Grand Slam turnuvasında ana tablo oynama başarısı gösteriyor ve ilk turda eleniyorsa; medyamızın ve halkımızın o tenisçimizin ilk turda elenmesinden çok o seviyede oynayabilmesine odaklanması gerek. Çünkü o seviyede oynamak çok uzun bir yolculuğun sonucu. Hiç kimseye Grand Slam ana tablosunda oynama hakkı gökten zembille verilmiyor. Tabii bu demek değildir ki ilk turla yetinelim, daha yukarılara çıkmayalım. Tabii ki üst turları da hedeflemeliyiz, şampiyonluğu da hedeflemeliyiz ancak elde edilen büyük kazanımları da gözardı etmemeliyiz.
-İstanbul Cup’a dönecek olursak; elemelerin ilk turunda Tereza Smitkova karşısında 5 maç sayısı çevirdiğin final setini 5-1 geriden gelerek kazanmayı başardın. 2017’de elde ettiğin kazanma alışkanlığı oyun karakterinde ne tür gelişmeler sağladı?Evet o maç gerçekten inanılmazdı. Ancak başta da ifade ettiğim gibi ben her puana ayrı bir maç gibi konsantre olmaya çalışıyorum. Skor olarak geride olmayı kafama takmıyorum. Bu yüzden de geri dönüşler gerçekleştirebiliyorum. Ancak öz eleştirimi de yapmaktan sakınmıyorum. 5-1’den geri dönmek çok önemli ancak durum 5-1 iken ortaya koyduğum oyunu maçın geneline yansıtmam gerek. Gelişimin sonu yok, her daim eksiklerim üzerinde çalışarak seviyemi yükseltmeye çalışacağım.
-İstanbul Cup çeyrek finalindeki rakibin Irina Begu başta olmak üzere, servis oyunları öncesinde tribünlerden gelen uğultular sporcuları fazlasıyla rahatsız etti. Koza Arena’daki atmosfer ve bu konu hakkında görüşlerin neler?Doğrusu bu konuda üzüntülü olduğumu ifade etmek zorundayım çünkü gerçekten hoş bir durum değildi. Bu konuya yalnızca kendi açımdan değil, Türk tenisi açısından da bakıyorum. Eğer bir WTA turnuvası düzenleniyorsa, o turnuvayı izlemeye gelen insanların tenisin evrensel değerlerine hassasiyet göstermesi gerekir. İlkokullardan çocuklar maça getirildi. Bu, o çocukların tenisi öğrenmesi ve sevmesi için harika bir etkinlik. Bunu takdir ediyorum. Ancak bir tenis maçının nasıl izlenmesi gerektiği de aynı şekilde çocuklarımıza öğretilmeli. Puan oynanırken tam bir sessizlik olmalı, uğultuların fazla olması hem oyuncuların odaklanmasını hem de maçın kalitesini etkileyebilir. Türkiye’nin WTA’deki imajına da zarar verebilir. Eminim bu konudan gerekli dersler çıkartılmıştır. Ancak şunu da ifade etmeliyim ki Koza Arena’da çıktığım her maçta benim lehime çok güzel bir destek vardı. Herkese bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Önümüzdeki yıllarda bu desteğin daha da artmasını, tribünlerin dolu olmasını temenni ediyorum.
-Begu maçından sonra verdiğin demeçte ‘’Bu seviyeye ait olduğumu gösterdim’’ diyerek kendine güvenini ortaya koydun. Birkaç yıl önce WTA sıralamasında ilk 50 hedefi olan bir tenisçi olarak şu anda bulunduğun noktadaki kısa ve uzun vadeli hedeflerini anlatır mısın?Lale Cup şampiyonluğu ve İstanbul Cup’ta gelen çeyrek final benim hem moralimi yükseltti hem de gelecek adına bana umut verdi. Evet, bunu ifade etmekte, vurgulamakta bir sakınca görmüyorum. En üst düzey tenisçilere karşı dahi başa baş mücadele ortaya koyabileceğimi, kazanabileceğimi ispatladım. Şimdi önemli olan bu ivmeyi sürdürebilmek. Ben yeteneğimden, potansiyelimden, mental gücümden kuşku duymuyorum. Eğer kendi oyunumu oynayabilirsem tüm hedeflerime ulaşabilirim. Buna inanıyorum. Destekçilerimin de, yanımda olan insanların da buna inandığını çok iyi biliyorum.
-Her ne kadar göze hoş gözükse de yeni jenerasyon tarafından pek tercih edilmeyen tek el backhand tekniğini kullanıyorsun. Bu kararı alma sürecini biraz anlatır mısın? Kariyer gelişimi adına gerekirse çift el backand'e geçmeyi düşünür müsün?Artık oturmuş bir oyun tarzım var. Bu şekilde oynamak için özel bir çaba sarf etmiyorum. Oyun gelişimim ve tarzım bu şekilde oluştu. Bundan sonra da değişebileceğini çok zannetmiyorum. Tenis oynarken kendinizi iyi hissettiğiniz metodu tercih etmelisiniz. Her oyuncunun bir tarzı vardır ve farklı tarzları oyunculara dayatmak güzel sonuçlar doğurmayabilir.
-Bir Amelie Mauresmo hayranı olduğunu biliyoruz. Kendi oyun tarzına yakın gördüğün veya kariyer basamaklarını tırmanırken örnek aldığın başka bir tenisçi var mı? Amelie Mauresmo ve Justine Henin her zaman oyun tarzı olarak kendime yakın gördüğüm isimler oldu. Bu oyuncuları izleyerek büyüdüm dersem yeridir. Erkek tenisinde ise Wawrinka ve Federer kendi oyun tarzıma yakın bulduğum isimler. Ancak benim kalbimde özel bir yeri olan ve örnek aldığım tenisçinin Justine Henin olduğunu söyleyebilirim.
Röportaj: Doruk Leloğlu - Sargın Tekşal
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam