Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Voleybol ile kurulan dostluk - Özel Röportaj - Yasemin Güveli

Eurosport Türkiye

Güncellendi 10/03/2024 - 15:49 GMT+3

Sultanlar Ligi takımlarından Çukurova Belediyespor'un milli sporcusu Yasemin Güveli, dost olduğu voleybolu, Eczacıbaşı'nın gelişimindeki etkisini ve çok daha fazlasını Eurosport Türkiye'ye anlattı.

YASEMİN GÜVELİ

Görsel kaynağı: Eurosport

Merhaba Yasemin. Öncelikle voleybol ile başlamak yerine, biraz Yasemin’i farklı bir şekilde tanımak isteriz. Yasemin Güveli, milli bir voleybolcu olma dışında kimdir, kendisini nasıl tanımlar?
Bence en zor soru ile başladık diyebilirim. İnsanın kendini anlatması, karşısındakilere tanıtması gerçekten kolay olmuyor. “Merhaba ben Yasemin” diyerek başlarsam, 25 yaşında, İstanbul doğumlu, hayatı seven, hayata gülerek bakan ve kendimce eğlenmeyi bilen, kafama çok fazla bir şey takmamaya çalışan, kimi zaman inatçı, bazen aceleci, her zaman dobra olduğuna inanan, ayakları yere sağlam basıp, hedeflediğim her şeye doğru ve başarılı bir şekilde ulaşmaya çalışan bir karakterim diyebilirim.
Yasemin Güveli neden başka bir spor dalında değil de, voleybolda başarılı oldu?
Sanki biraz başarıya gidecek yol sizi bir şekilde çağırıyor. Benim voleybol topuna olan tutkum 13-14 yaşlarımda başladı. Ama açık söylemem gerekirse, ben voleybolcu olacağım diye bir rüyam yoktu. Fiziksel özelliklerimden dolayı, boyum uzun ve atletik bakımdan da bu oyuna elverişliydim. Babamın bana olan güveni ve teşviki, bunun beraberinde ortaokul öğretmenimin de desteği ile voleybol beni adeta çağırdı. Ben de bu çağrıya kulak verdim ve bu oyunla dost oldum. Bu dostluk da beni buralara kadar başarılı bir şekilde getirdi.
YASEMİN GÜVELİ
Milli takım formasının ağırlığını kaldırmış bir sporcusun. Büyük ihtimalle de kariyerinin en özel anı milli takım için performans göstermek olmalı. “Milli takım sporcusuyum” diyebilmek nasıl bir his?
Benim en büyük şanslarımdan biri, çok genç yaşlarda milli takım forması ile tanıştım. Kariyerimde tabii ki en önemli anların başında, bir Türk sporcusu olarak ülkemi temsil etmek ve milli formayı giymek geliyor. Milli takım sporcusuyum demek anlatılabilecek bir his değil, onu yaşamak ve özümsemek gerek. Tabii ki bir kulübün formasını giydiğinizde de, aynı sorumluluklara sahip olsanız da, milli takım ile beraber, koca bir ülkeyi çıktığınız her sahada, gittiğiniz her organizasyonda temsil ediyorsunuz. Büyük bir sorumluluk. Size saygı duyulmasının en temel sebebi giydiğiniz forma oluyor. Bu hissi erken yaşamam, benim sportif anlamda gelişimim kadar, karakter olarak da gelişimime büyük bir destek sağladı.
Yavaş yavaş ligin normal sezonunun son dönemi geliyor, Çukurova süreci ile beraber sezon içi hedeflerine ulaştın mı?
Sezon istediğim gibi başlamadı ama istediğim gibi gitti diyebilirim. Oynamak isteyen, kendimi göstermek ve buna bağlı olarak da performansımı daha da üst noktalara çıkarmak isteyen bir sporcuyum. Benim için yetti kavramı yok, daha iyisi için mutlaka daha çok çalışmalıyım. Bu birçok sporcu arkadaşımın da mentalitesi. Bu bakımdan, doğru tercih ve doğru seçim yaparak Adana’ya gittiğimi, Çukurova ile beraber hem takım oyunuma, hem kendime yeni bir şeyler katma süreci, hem de tekrar istediğim Yasemin’e ulaşmak açısından doğru adımlar attığımı hissediyorum. Bunu en çok doğrulayan da her maç sonu incelediğim rakamlar. Rakamlar asla yalan söylemez.
YASEMİN GÜVELİ
Eczacıbaşı gibi kültürde yetişmiş ve oynamış biri olmak bugünkü spor hayatını nasıl etkiledi?
Eczacıbaşı bir ekol, genç sporcular için yaşamı ve sporu öğrendikleri bir okul. Benim, spor hayatıma profesyonel olarak bakmamı, hedeflerimi belirlememi, bir sporcu olarak her anlamda kendimi ifade edebilmemi sağlayan bir marka. Böyle bir kültürün içinde yer aldığım için tüm hayatım boyunca çok şanslı olduğumu düşüneceğim.
Yasemin Güveli’nin bir antrenman günü nasıl geçiyor?
Bize verilen antrenman programlarına bağlı olarak günde tek ya da çift antrenmanlarımız olabiliyor. Bu programa bağlı kalkış saatimi belirliyorum. Kahvaltı ve ardından biraz kendime vakit ayırmak iyi geliyor. Bu bazen biraz kitap okumak ya da kulaklığımı takarak günün bana enerjisini geçirecek bir şarkı dinlemek ile olabiliyor. Gerçekten yoğun bir takvimimiz var, fikstür çok kısa aralıklarla maçlara çıkmamızı sağlıyor. Yolculuk, maç, antrenman derken günün esasında nasıl geçtiğini çok da anlamıyoruz.
Sakatlıkların sporcuları mental açıdan çok fazla zorladığını biliyoruz. Peki, uzun bir süre sahada olamamana rağmen formda dönüşünü nasıl sağladın? Bir de bu işin mental gücü var. Ona da değinebilir misin?
Hiçbir sporcu arkadaşım sakatlık yaşasın istemem ama yaptığımız işin içinde bu var. Buna öncelikle, bence daha bu sakatlıkları yaşamadan kafaca hazır olmanız gerekli. Çok küçük yaşlardan itibaren eğer ki profesyonel sporcu olma yolunda ilerleniyorsa, ister takım sporu, ister bireysel branş fark etmez, mutlaka ama mutlaka yaptığımız işin risklerinin başında uzun dönemli sakatlıklar olduğunu da benimsemeliyiz. Bunu eğer ki bilinçaltında doğru bir şekilde yönetmeyi öğrenebilirsek, fiziksel olarak iyileşme sürecine de çok olumlu katkı sağlıyor. Sürekli acı çekmek ya da soru işaretleri ile acaba yeniden eskisi gibi olabileceğim mi kaygısı yerine, daha güçlü ve daha iyi nasıl dönebilirim sorusuna cevabı bulmuş oluyorsunuz. Ben, olaya bu şekilde bakıp, kendimi hazırlamam gerektiğini düşünerek ve bu doğrultuda hareket ederek bu formda dönüşü sağladığımı düşünüyorum.
Favori voleybolcunun Maja olduğunu birçok yerde okuduk, soruyu biraz değiştirirsek favori sporcun kim desek?
Tüm spor dünyası olunca işler değişiyor tabii. Ama ben yine bu soruya Maja Poljak diyeceğim. Duruşu, oyun aklı, takıma sağladığı katkı, kişisel özellikleri benim hep dikkat ettiğim yanları oldu, bu isimden vazgeçmeyeceğim.
Röportaj: Kaan Meriç
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam