12 Dev Adam

2010 yılında Türkiye’de düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonası hani 2001’deki kadar olmasa da ülkedeki basketbol aşkını tavana çıkarmış, ülkenin bıyıkları yeni yeni terlemekte olan çocukları basketbol okullarına gönderilmişti.

Aradan da fazla geçmeden 2011 Avrupa Basketbol Şampiyonası gelince Türkiye’nin “Dünya İkincisi” unvanına sahip olduğu hatırlanıp beklentiler de tepelere çıkmıştı. Kötü bir hazırlık dönemi geçmişti. Ama esas olan tabii ki şampiyonaydı. Grupta rakipler; bir numaralı favori İspanya, ev sahibi Litvanya, Büyük Britanya (Luol Deng), çok da amacı olmayan Polonya ve hiçbiri Beşiktaş’ta oynamayan oyunculardan kurulu Portekiz’di.

Beklentiler belliydi. Tek rakibimiz İspanya olabilirdi bu grupta. Portekiz ve Britanya galibiyetleri de rahat gelmişti. Ancak üçüncü maçta Litvanya, 12 Dev Adam’ı seyircisiyle büyüleyip yoluna devam ederken dördüncü maç şampiyonaya da damga vurdu. İşte o gün belki de öğrenildi ki dünya ikincisi olmak dünyanın en iyi ikinci takımı olmak değildi. Polonya karşısında moraller tamamen bozuldu. Son maçlarda Britanya’nın amaçsız bir şekilde Polonya’yı yenmesi gerekiyordu. Türkiye’yle özdeşleşen son maç şansı burada da yanımızdaydı. Luol Deng hat-trick yaparak maçı Türkiye’ye getirdi. A Milli Takım da İspanya’yı devirince birkaç çocuk daha basketbol okuluna kayıt ettirildi.

İkinci gruplar ise tam bir karmaşaydı. FIBA’nın “Haydi bütün Avrupa’yı bir şampiyonaya sokalım ama bütün güçlüler aynı gruplarda olsun. Yesinler birbirlerini” uygulamasını devreye sokmasıyla Türkiye, Almanya, Sırbistan ve Fransa ile eşleşiyordu. Sonuç ise tam bir hüsran oluyordu bizim için. Üçte sıfır çekerek 12 Dev Adam Türkiye’ye dönüyordu. Ama elde var sıfır demek de değildi bu. Başarısızlık kavgayla, gürültüyle gelmemişti öncekilerde olduğu gibi. Türkiye sahaya çıktı, oynadı, savaştı ve kaybetti. Bu kadar basitti olay. Hem de iki hediyesi vardı Litvanya’daki şampiyonanın. Hidayet gidince ne yapacağız sorularını Emir Preldzic bir çırpıda siliyordu. Enes Kanter de Avrupa’nın en etkili uzunları arasına girebileceğini her maç bir daha kanıtlıyordu. Yol açık. Yeter ki önümüzde dev aynası olmasın…

Her şey Türkiye değil
Klasiktir ki Türkiye, 12 Dev Adam’ın turnuvadan elenmesi sonrası bir aslında başka takımların da basketbol oynadığı ve tarih yazdığının farkına vardı. Basketbol oynayan Rusya, Fransa, İspanya gibi ekiplerdi ama tarih yazan Makedonya’ydı. Bo McCalebb ve Vlado Ilievski’nin sürüklediği takım önce ezeli rakibi Yunanistan’ı ilk gruplarda devirip lider olarak bir üst tura çıktı. Oradan da da tek mağlubiyetle çeyrek finalde ev sahibi Litvanya’nın rakibi oldu. İnanılmaz bir mücadele sonunda Litvanya’yı devirseler de yarı finalde İspanya onları evine uğurladı. Halk kahramanı olarak da Üsküp sokaklarında inanılmaz bir coşkuyla karşılandılar.

Korkunçsunuz!
Şampiyon mu? Tabii ki İspanya oldu. İki Gasol, Navarro, Rudy Fernandez gibi yıldızları varken bir de Serge Ibaka eklemesi yapılınca korkunç bir takım oldular. Grup aşamasından sonra hiç zorlanmadılar. Slovenya’yı da, Makedonya’yı da finalde Fransa’yı da 10 sayı ve üstü skorlarla mağlup edip şampiyonluğun da hakkını verdiler.

Turnuvanın kralları
Şampiyonanın en iyi beşi Tony Parker-Bo McCalebb-Juan Carlos Navarro-Andrei Kirilenko ve Pau Gasol’dan oluştu. MVP tabii ki şampiyondan Navarro idi. Ama gönüllerin bir şampiyonu varsa o da efsaneler gerçeğe çeviren Bo McCalebb’di. Özellikle çeyrek finalde Litvanya’ya yaptığı şeyler hiçbir zaman unutulmayacaktır.