Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Eski kalıplar yeni temeller: NBA’de pick&roll oyununun evrimi

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 22/08/2020 - 10:27 GMT+3

Modern basketbol metalaşan bir kavram oldu, değil mi? Üçlükler, atletizm, adam değişimi, tempo… Onlarca kavram girdi basketbola. Peki bu sirkülasyonda basketbolun temellerinden olan pick&roll nasıl bir değişime uğradı? Kuzey Kılıç, NBA Play-off’larındaki "çılgın" rakamlar eşliğinde yazdı.

Chris Paul Steve Nash

Görsel kaynağı: EFE

Pick&roll sırasında penetre ederken vücudumu kontrol etmekten, aktif kalmaktan daha önemli şeylere odaklanıyorum: Hız, hız ve daha fazla hız. Ne kadar hızlı olursanız rakibinizi şaşırtma şansınız o kadar yüksek olur.
Steve Nash
Bulgaristan Ligi’nde Rilski Sportis ile Levski Sofya arasında oynanan maç ile 2020 NBA Play-off’larında Houston Rockets ile Oklahoma City Thunder arasında oynanan mücadele arasında kalite olarak elbette farklar vardır, ayrıca bazı mikro kurallarda değişiklikler de vardır. Fakat işin özünde sahada 24 oyuncu vardır, iki pota arasında temel kurallar uygulanır.
Oyun tarzları net değildir ama kesin olan bir şey varsa o da her iki maçtaki pick&roll oyunları temeldedir, daha fazla kullanılır. Bu, gençlerin mücadele ettiği turnuvalardan Dünya Şampiyonaları’na kadar böyledir.
Pick&roll temel olarak şöyle tanımlanır. Bir oyuncu, topu elinde tutan takım arkadaşının savunmacısının sağ veya sol tarafına gelir, vücudunu bir nevi kalkan olarak kullanır ve takım arkadaşına şut, dripling veya pas açısı yaratır.
2000’lere dek “devril ve yuvarlan” oyunları, genelde kısa oyuncunun perdeyi aldıktan sonra uzuna gönderdiği pasla kullanılıyordu. Yani roller, devrilen oyuncuya atılıyordu paslar. Bu paslarda kısanın ana rolü baskıyı delmekti fakat bunu yaparken genelde yaratıcı roldeydi, bitirici değil. Misal, Utah Jazz’de Karl Malone ile John Stockton, sadece pick&roll oynayarak onlarca maçı çözebiliyorlardı.
Basketbol tarihinin efsane koçlarından Bob Knight bir sözünde şöyle der, “Disiplin, basketbolun temelidir. Eğer disipline sahipseniz işleriniz kolaylaşacaktır. Biliyorum, tonlarca teknik detay var ama disiplin, her şeyin başı. Bu arada, disiplini kısa zamanda yakalayacağınızı düşünüyorsanız dünyanın en hatalı düşüncesine kapılmış olursunuz.”
Bu sözü pick&roll oyunlarında topu yönlendiren, bir diğer adıyla handler, oyuncular için uyarlamak mümkün. 12 yaş gruplarından itibaren oyunculara pick&roll sırasında topu yönlendirme öğretiliyor. Top hâkimiyeti, saha görüşü, pas zamanlaması, liderlik… Fakat altyapılarda bunu başarılı bir şekilde yapmak epey bir zaman alır. Zira pick&roll sırasında saçma bir karar almamak için disiplinli olmak gerekir.
Bu mekaniğin, mekanik diyorum zira basit gibi görünse de işin içine zamanlama-saha görüşü-bilinç gibi faktörler giriyor, en verimli yolu bu olarak görülüyordu. Öyle ki fizikli uzunların oyunu domine ettiği yıllarda perdeden sonra fiziksel olarak avantaj yakalaması, tabiri caizse oyuncuyu potaya sürükleyip sayı üretmesi makuldü.
2000’lerin ilk yıllarında ise işler değişmeye başladı. Kısalar, perdeyi aldıktan sonra kontrolü elden bırakmayıp şut atmaya, hız&lateral hareket kombini sayesinde uzunları ekarte edip akıcı atletizmlerini de işin içine sokarak potaya gitmeye veya penetre sonrasında açıktaki arkadaşına, drive&dish olarak tanımlanır, pas göndermeye başladıklarını; daha doğrusu, bunları daha fazla kullandıklarını görüyoruz.
Bu durum özellikle son üç-dört yılda ivme kazanıyordu fakat 2020 NBA Play-off’larındaki oyun tarzlarında iyiden iyiye pick&roll yönlendiricilerinin spot ışıklarına çıkması bende işin detaylarına bakma gereksinimi uyandırdı. Şimdi 2004-2005’ten itibaren bazı yerlerde oyuncu bazı yerlerde takım bazlı verilere göz atarak oyun tarzındaki yükselişi inceleyelim.
Phoenix Suns, Philadelphia 76ers ve Houston Rockets, 2004-2005 NBA Play-off’larında takım bazında pick&roll handler ortalamasında ligin en iyi takımı değillerdi. Fakat bu takımdan üç oyuncu, oyuncu bazlı sıralamalarda ilk üçü almışlardı.
Steve Nash, Mike D’Antoni’nin run&gun bazlı oyun felsefesinde maç başına 12,1 kez pick&roll handler rolünü üstlenmiş ve %56,5 isabet oranıyla maç başına 13,1 sayı üretmişti. İkinci sırada mükemmel top hâkimiyeti ve ivme kabiliyetiyle maç başına 10,3 defa bu rolü üstlenip 7,3 sayı çıkarıyordu. Bu iki isim de direkt olarak oyun kurucu pozisyonunda, yani klasik PnR oyunlarında klasik rolleri üstleniyorlar fakat topu uzuna atmaktansa inisiyatif alıyorlardı.
Üçüncü sıradaki Tracy McGrady ise 10 pozisyonda 8,7 sayı ortalaması tutturduğu oyunda daha farklıydı. Evet, T-Mac maçlar içerisinde oyun kurucu rolünü birçok kez üstleniyordu fakat ayrıca forvetten gelip uzunla PnR oynaması, yani 3-5 arasında PnR oynayıp daha fazla alan yaratmasıyla etkili oluyordu.
Sezonu şampiyon olarak tamamlayan San Antonio Spurs, 22 maçta maç başına yalnızca 11,9 kez bu oyun tarzını kullanıyor ve %42,3 isabet oranıyla maç başına 9,7 sayı çıkarıyordu. Bu rakam hemen bir sonraki sezonu NBA ikincisi olarak tamamlayan Dalla Mavericks’te kaçtı, biliyor musunuz? 23 maçta 16,2 denemede tutturulan %44,9 isabet ortalamasıyla 14,3 sayı.
O Mavs takımında Dirk Nowitzki’nin perde sonrasında yarattığı çekim etkisini Jason Terry, Devin Harris, Jerry Stackhouse, Josh Howard ve Marquis Daniels beşlisi %89 skor yükü üstlenerek değerlendiriyorlardı.
Ertesi sezona geçtiğimizde oyuncu bazlı ortalamalar 8,4 denemede 7,2 sayı ortalamasıyla sabit kalırken asıl yükseliş takım bazlı sıralamalarda yaşanıyordu. Toronto Raptors, maç başına 19 defa pick&roll sonrası topu yönlendiren oyuncuya set çizip, ki bu oyuncu Jose Calderon’dan başkası değildi, maç başına 18,8 sayı üretirken play-off’ta yer alan 16 takımın 13’ü serüvenlerini maç başına en az 12,4 pick&roll handler kullanarak bitiriyorlardı.
Dirk Nowitzki et Jason Terry - Dallas Oklahoma - 03/05/12
2007-2008 sezonunda rakamlar hemen aynıydı fakat 2008-2009’da işler dağ hâlini alma yolunda ilk filizlerini veriyordu. Zira o yıl play-off’ta yer alan takımların tamamı da serüvenlerini maç başına en az 10,4 pick&roll handler seti kullanarak bitiriyorlardı. Ayrıca bu setin verim ortalaması %44,9’a kadar yükselmişti.
Doğrusunu söylemek gerekirse 2013-2014’e kadar işler rutin bir seyirde ilerliyordu. Derrik Rose ile Russell Westbrook atletizmleriyle, Tony Parker ile Manu Ginobili oyun zekâları ve top hâkimiyetleriyle, Mike Conley ile Dwyane Wade üçlükten orta mesafeye geniş oyun repertuvarlarıyla bu yıl aralığında ortalama maç başına 10,5 kez pick&roll top yönlendirici rolünü üstlenip ortalama 11,9 sayı üretiyorlardı. Tabii LeBron James, Kevin Durant gibi fiziksel olarak hem daha geniş hem de daha uzun olan isimler de bu oyunu oynuyorlardı.
2013-2014 sezonunda ise ilk kez sekiz takım birden bu seti maç başına en az 20 defa kullanır oldular. Play-off maceraları sırasıyla yedi ve beş maçta biten Dallas Mavericks (30,3 kullanmada 26,1 sayı) ile Chicago Bulls (20,8 kullanmada 16,4 sayı) bir yana şampiyon San Antonio Spurs, hücum repertuvarlarının %20,9’unu kapsayan bu setlerden maç başına 17,8 sayı buluyordu.
Bu yılın ardından basketbolda pace&space kavramı değer kazanırken pick&roll’de topu yönlendiren oyuncular bireysel, uzun menzilli üçlükçü etiketleriyle nitelenirlerken aslında eski kalıplara modern bir boyut getiriyorlardı.
Boyut derken paralel evrenlerdeki madde-cisim teorisiyle uzay-zaman bükülmesi arasında oluşan boyutlardan bahsetmiyorum, gerçek anlamıyla boyuttan bahsediyorum. Şöyle düşünün, basketbol sahasındasınız, beşe beş maç yapıyorsunuz, top sizde ve tepedesiniz. Rakibiniz sizi baskılı savunma altına almış, perde çağırıyorsunuz, perde sola veya sağa gidiyor, bu bağlamda istediğiniz kanalı kullanıp dripling edebiliyorsunuz veya şutunuzu yaratabiliyorsunuz. Fakat bunları seçmeyip iki adım geri gidip üçlük gönderiyorsunuz. Dahası en başta perdeyi orta sahadan alıp kendinize alan yaratıyorsunuz.
Misal, pace&space’in anahtar takımı Golden State Warriors’ta forma giyen Steph Curry’nin Draymond Green’le veya Damian Lillard’ın Hassan Whiteside’la oynadığı ikili oyunlar.
Kısacası, boyutu, sahanın boyutunu çok daha geniş ve verimli kullanıyorsunuz. Sonuç olarak üç, ikiden üstündür ve bir hücumu altı saniyede sonlandırmak 10 saniyede sonlandırmaya göre daha verimlidir, değil mi?
2014-2015: Play-off takım ortalaması 18,9 pozisyonda 16,5 sayı.
2015-2016: Play-off takım ortalaması 18,7 pozisyonda 15,9 sayı.
2016-2017: Play-off takım ortalaması 19,5 pozisyonda 18,4 sayı.
2017-2018: Play-off takım ortalaması 19,7 pozisyonda 19,1 sayı.
2018-2019: Play-off takım ortalaması 24,7 pozisyonda 22,9 sayı.
2019-2020: Play-off takım ortalaması 27,7 pozisyonda 24,7 sayı.*
*Bu sabaha karşı oynanan Boston Celtics-Philadelphia 76ers ve Los Angeles Clippers-Dallas Mavericks maçları dâhil değildir.
Stephen Curry (Golden State Warriors)
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi, pick&roll sonrasında topu yönlendiren oyuncu üzerine kurulan setlerin denenme ve sayı üretme rakamları bir sezon hariç artışta.
İşin özü, evet, günümüz basketbolunda bireysel yaratıcılık, üçlük ve atletizm en önemli şeyler fakat bir uzunun bir kısaya yardım için dik bir şekilde üç-dört saniye durması basketbolda birçok şeyin çözümü olabiliyor. Yani, evet, basketbol asla bir roket bilimi değil.
Peki buna trend denilebilir mi sanmıyorum. Zira bu, yıllardır bizimle. Bu biraz daha önemi giden eski kalıpların modern dönemdeki temel olması gibi. Tıpkı kibrit kutusu kadar aletlerden şarkı dinlenebilmesine rağmen bin liralar verip pikap ve plak alan tutkunlar gibi.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam