Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

“Her zaman yeni bir şey öğrenmek istiyorum” – Ergi Tırpancı özel röportajı

Eurosport Türkiye

Güncellendi 05/11/2022 - 18:56 GMT+3

Pınar Karşıyaka’nın genç yıldızı Ergi Tırpancı, Eurosport Türkiye’nin sorularını yanıtladı. Obradovic’in Fenerbahçe’sinden Ufuk Sarıca’nın Karşıyaka’sına uzanan kariyer yolculuğunu dinlerken basketbolun geçirdiği değişimler hakkında konuştuk.

Ergi Tırpancı

Görsel kaynağı: Eurosport

Röportaj ve Düzenleme: Kağan Erdoğan

Pınar Karşıyaka’nın genç yıldızı Ergi Tırpancı, Eurosport Türkiye’nin sorularını yanıtladı. Obradovic’in Fenerbahçe’sinden Ufuk Sarıca’nın Karşıyaka’sına uzanan kariyer yolculuğunu dinlerken basketbolun geçirdiği değişimler hakkında konuştuk. Bogdan Bogdanovic, Dimitris Diamantidis, Alex de Souza, Eda Erdem ve Lebron James de sohbetimizde adı geçen diğer isimlerdi.
Karşıyaka’ya transferinizi tebrik ederek başlamak istiyorum. Takıma katılma ve sezon öncesi alışma nasıldı?
Gayet güzel geçti, biraz geç katıldım takıma. Kampta adapte oldum. Ufuk [Sarıca] abiyle çalışmak güzel bir deneyim. Türkiye’nin en iyi antrenörlerinden bir tanesi. Karşıyaka ve İzmir’de olmak bir gurur diyebilirim. Kültürü, atmosferi, tribünleri… Burada olmak çok güzel.
Karşıyaka ve Ufuk Sarıca deyince insan sormadan edemiyor, nasıl hissettiriyor burada olmak?
Karşıyaka, dışardan izlediğimiz gördüğümüz gibi kendine has bir havası olan bir yer. Gerçekten 35 buçuk olarak adlandırılan yerdeyim. Çok iyi oyuncular var. Erick McCollum çok deneyimli ve sahada herkese çok yardımcı oluyor. JB [James Blackmon], Skyler [Flatten] çok iyi oyuncular. Kenan [Sipahi] Abi var, benim için çok güzel bir örnek, çok keyifli onunla çalışmak. Uzun bir gard nasıl olur, bunu gösteriyor.
Ergi Tırpancı
Ufuk abiye diyecek hiçbir şey yok. Kenarda varlığıyla insanın basketbol oynama isteğini arttırıyor. Ufuk Sarıca’nın takımlarını izlemek keyifli oluyor her zaman, biz de bu güzel yolda ilerliyoruz.
Altyapıda üç numara ve dört numara arasında stretch-four gibi konumlanırken Erdem Can’la birlikte bir numaraya evrilen ve şimdi de forvete kayan bu yolculuk nasıl gelişti? Sahada bu kadar farklı pozisyonda tecrübe edinmiş olmak neler katıyor oyununuza?
Sahada alabileceğim her şeyi almaya çalıştım. Nerede olursam olayım takım arkadaşlarımdan ve antrenörlerimden öğrenmeye çalıştım. Her sürecin başında zorlanıyor insan. 18 yaşında dört numaradan, bir numaraya geçince gerçekten bütün basketbol temelimin değiştiğini fark ettim. Pull-up’lar eklendi, pick-and-roll üstü şutlar eklendi, çalışmalar buraya yoğunlaştı. Sonra tekrardan forvete geçince bu kez insan gard gibi düşünmeye başlıyor: Oyunda ne yapabilirim, nereden oynayabilirm, nasıl açıklık bulabilirim, sahada hangi setler mümkün. Bu bana çok şey öğretti, hem hücumda hem de savunmada.
Şu anda önde topa baskı yapan bir oyuncu konumundayım, her zaman için savunma öncelikli bir oyuncu konumuna geldim. 18 yaşında o şekilde gard oynamasaydım hücum bir yana bu seviyede savunma yapamazdım. Ama o değişiklik benim hayatımı değiştirdi. Kimse pozisyon değişikliklerinde savunmaya o kadar çok bakmıyor ama savunma benim sahada kalmam için bir numaralı sebep oldu. İmkan böyle olunca pick-and-rollerde ve adam değiştirme savunmasında da uzunlara karşı güçlü kalabiliyorum.
Aslında sahada kaldığım sürece benim için pozisyonun önemi yok. Süper Lig’de oynamak, sahada kalmak çok öğretici oluyor. Sahada kalmak ve öğrenmek benim için en önemlisi.
Obradovic’in Fenerbahçe döneminde A Takım seviyesinde antrenman yaptığınız periyotla ilgili röportajlarınızda Obra’nın size altın gibi öğütler verdiğinizi okudum. Bu altın sizin için neydi?
Benim için Fenerbahçe A Takımı’na çıkmak üniversite gibiydi, yani iş hayatına atılmadan önce bir sürü şey öğrenebildiğiniz çok önemli. Zelijko her idmanda sana bir şey katıyordu. Her hafta bir EuroLeague deplasmanı için farklı bir şey çalışılıyordu ve bunlar hiç görmediğiniz şeylerdi. Real Madrid maçı geldiğinde onlara göre çalışıyorduk. Mesela pick-and-roll savunmasında hep “under” savunması yapıyorlar. Antrenmanlarda çalıştıkça ben de “under”a böyle hücum etmeliyim diyorsun. Sonra haftaya başka bir takım geliyor, bu kez tamamen ona göre çalışıyorsun. Her hafta çok spesifik örnekler oluyordu. İdmanda çok iyi oyunculara karşı her hafta bambaşka bir şey çalışıyorsun. Bu seviyede basketbolun bilgisayar gibi olması gerekiyordu. Bir yazılım gibi, tık-tık tık-tık. Bogdanovic ve Vesely örneklerine bakın, ilk geldikleri zamana göre gösterdikleri gelişimleri görebilirsiniz. Bogdanovic’in bu gelişimi benim için çok büyük bir örnek.
Basketbolun teknik ve taktik tarafına olan ilginizi görünce sormadan geçmek istemiyorum, Jokic, Giannis ve Luka gibi yıldızlara rağmen sürpriz bir final gördüğümüz EuroBasket 2022 basketbol adına neler anlatıyor bize?
Ergi Tırpancı
Turnuvalar her zaman çok ilginç oluyor. Maç maç neler olacağını bilemiyorsun. İspanyada çok ilginç bir takım oldu aslında, Scariolo önderliğinde güzel bir hikaye oluşturdular. Takım olarak gösterdikleri performans, maçta bir anda alan savunmasına dönmeleri… Ben de yanılanlar arasındayım, İspanya şampiyonluğunu tahmin etmiyordum. Luka, Antetkounmpo ve Jokic; Avrupa’nın NBA’deki en büyük yıldızları MVP’ler ve iyi kadrolar vardı. İnsan bir yerde Yunanistan – Sırbistan final oynansın da izleyelim diyebiliyor ama olaya turnuvalarda bayrak dahil olunca işin rengi değişiyor. Bu, sadece basketbolda değil tüm sporlarda böyle. Gerçekten öyle, biz Milli Takımı izlerken bile arada büyük bir fark oluyor.
Sizin de altyapı yıllarındaki Milli Takım hikayeleriniz çok özel o halde.
Evet, bir kere U18’de turnuvada oynamıştım. Hala dönüp kayıtlarını izlerim, nasıl oynadığıma bakarım. Hatta bu sene İzmir’deki turnuvada keşke oynayabilseydim diyorum. 18 yaşındasın, milli forma üstünde İzmir’de oynuyorsun. Müthiş bir atmosfer. Her gencin oynamak isteyeceği bir yer.
Karşıyaka’da oynamak sizin kariyeriniz ve gelecek hedeflerini için nasıl anlam ifade ediyor?
Daha 22 yaşındayım, hala çok gencim ve henüz hedeflerime ulaşmadım. Nerede bir şey öğrenebileceksem, nerede sahada kalabileceksem ve nerede takıma katkı sağlayabileceksem elimden gelenin en iyisini verdim ve vermeye devam etmek istiyorum. Fenerbahçe’de ayrı, Afyon’da ayrı, Yalova’da ayrı ve şimdi Karşıyaka’da ayrı şeyler öğrenmek istiyorum. Ufuk abinin takımları izlemesi ve oynaması çok keyifli bir takım oluyor, burası da öyle. Benim için Karşıyaka’da da öğrenecek çok şey var. Evet, sahada kalıp bunları yapıyoruz ama öğrenmenin yaşı yok, gerçekten öyle.
Dimitiris Diamantidis. Bir basketbol efsanesi. Savunmasıyla, sahadaki karar verme kabiliyetiyle, oyunu okumasıyla: ben de sizin gibi çok büyük bir hayranıyım. Sizin gözünüzde nasıl bir Diamantidis var?
Her zaman geriye dönüp kitap gibi açıp okunabilecek bir adam Diamantidis. Savunmada sahaya verdikleri benim için çok önemliydi. O seviyede hiçbir yıldızdan savunmada inanılmaz seviyede katkı vermesini beklenmiyor ama onun katkıları bazen bir maçı değil bir şampiyonluğu kurtardı. Bu katkıyı sahada sürekli olarak verdi, emekli olana kadar. Hücum kısmını anlatmaya gerek yok. Diyorum ya, ders kitabı: açıp, okunup, izlenip, öğrenilecek.
Teknik, taktik ve fiziksel tarafın yanında sporda bir de çok büyük psikolojik bir alan var. Neler yapıyorsunuz oyunun zihinsel tarafı için? Spor psikoloğuyla çalışıyor musunuz ya da farklı teknikler neler kullanıyorsunuz?
Ergi Tırpancı
Psikoloji sporda, yalnızca sporda değil hatta hayatın tamamında insanın en önemli mücadele unsurlarından birisi. Şu an bir spor psikoloğuyla çalışıyorum. İnsan bunu geç fark ettiğini düşünüyor bazen, belki 16 yaşımda da çalışmaya başlayabilirdim. Fakat ben hayatımda çok büyük pozitif etkiler gördüm. En küçükten başlayalım, nefes almanızdan başlıyor ve sahadaki en komple hareketlere kadar gidiyor. Biz sporcular bir makine değiliz, hiçbir zaman en yüksek seviyede tamamen randımanlı bir seviyede performans göstermeyi çalışan sporcu sayısı çok az. 20. sezonundaki Lebron James’in bile düştüğü zamanlar oldu: finale çıkamadı, süpürüldü, Spurs’e ikinci kez yenildi fakat hep daha yukarıya çıktı. Tam koronavirüs varken bu kez Lakers’la şampiyon oldu. Çok güzel bir örnek, düşüşlere rağmen her zaman belli bir istikrarı var. Bazı şeyleri geç fark etsem de fark ettim diyorum, psikolojik taraf da böyle oldu. Zaten olay farkındalığı arttırabilmek.
Ama basketbol kişisel bir spor değil. Sahada beş, kadroda 12, geniş kadroda daha çok insanın bir arada olduğu ve koçların sahayı anlık olarak en çok etkilediği spor. Burada kolektif bazı fenomenler devreye giriyor. Takım psikolojisi nasıl işliyor peki?
Takım olgusu çok farklı bir şey. Biz belki de ailemizden, eşlerimizden, sevgililerimizden daha sık birbirimizi görüyoruz. Ama bir kişinin farkındalığının farklı olması tüm takımı yukarı çekebilir. Sahada düşen birini yukarı kaldırmak gibi bir şey. Takımlar soyunma odasında birbirine yardım ediyor. İyi takımlar hep iyi arkadaşlıkların üzerine kuruluyor. Beş saat, altı saat salonda birlikte kaldığımız günler var. Bu şekilde birbirimizle daha iyi geçinerek, birbirimizi yukarı çekerek başarı için çok büyük bir adım oluyor. Domino taşı başlıyor ve tüm takımı yukarıya çekiyor.
Basketbol yedi sekiz sene önce sürekli dile getirililen Warriors ve Rockets’ın başı çektiği üçlük devriminden ve geçiş oyunlarından daha farklı bir yere mi gidiyor? Son dört sezonda mesela NBA MVP’leri uzun oyuncular oldu ve oyun sürekli değişiyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Basketbol tek bir doğrusu olan bir şey değil. Bir antrenör için de öyle, asla tek doğru yok. Hatta yalnızca basketbol için değil futbol için de böyle. Spor, basketbol – zihniyetler sürekli değişiyor. 2012 NBA Finalleri’yle bu seneki final ne kadar farklıydı birbirinden.
Benim gördüğüm basketbol bir noktada çok kısaldı. İnsanlar gün geçtikçe en atletik isimleri veya en kullanışlı 3nD oyuncularını bulmaya çalıştı. Sonra bir yerde Golden State’i yenmek gerekiyor dediler. Her takım farklı bir yol denedi: Raptors, Rockets, Cavs. Şimdi bakıyoruz uzunların tepeye geldiği ve top yönlendirdiği ve pick-and-roll oynadığı senaryolar var. Bu, sahada çok fazla alan açıyor ama aynı zamanda bu alanı açmak için uzunların şut atması gerekiyor. Her uzun şutör oldu neredeyse. NBA öyle bir alan paylaşımı istedi ki orta sahaya kadar genişledi oyun. Bu durumda da uzun bir oyuncunun ortada top dağıtımını yapması gerekiyor. Embiid, Jokic mesela veya bizde Alperen Şengün örneğinde olduğu gibi. Gobert bile üçlük denedi mesela Eurobasket’te. Bu uzun rolü de Golden State’le başladı diyebiliriz bence, çünkü Draymond Green bu rolü çok güzel oynuyordu o takımlarda.
Bogdanovic ve Diamantidis’i andık. Sizin basketboldan veya basketbol dışından idolünüz kim?
İdollerim… Direkt olarak bir isim söylemek çok zor. Ronaldo’yu çok beğeniyorum, istikrarı ve çalışması. Messi’ye hayranım ama “Ronaldocuyum” diyebilirim. Her sporun kendi içerisinde kahramanları, rol modelleri var aslında. Eda Erdem 20 senedir bu seviyede, ondan önce Neslihan Demir. İnanılmaz karakterler. Veya Alex, bu kadar zeki ve teknik kapasitesi yüksek bir oyuncu için “Biz bu adamı nasıl izledik?” diyorsunuz. Hagi bambaşka bir isim. Curry, Lebron James…
Bence fanatiklikten çok zevkle izlemek önemli. Oturup izleyip, bu isimlerin keyfini çıkarmak lazım. Bu isimler bizim hayatımızı değiştiren isimler.
Çok teşekkürler, çok keyifli bir sohbetti. Başarılar diliyorum.
Ben teşekkür ederim.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam