Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Tofaş’ın “son dansı”: 1998-2000 dönemi #1

Eurosport Türkiye

Güncellendi 27/12/2020 - 21:39 GMT+3

“David, üzgünüm. Senin kendine ait bir takıma ihtiyacın var”. David Rivers’ın kariyerini baştan sona değiştiren bu sözlerin sahibi efsane koç Pat Riley’di. Rivers bundan tam on sene sonra, kendine ait olacak o takımın son dansına eşlik etmek üzere Bursa’ya geldi.”

tofaş

Görsel kaynağı: Eurosport

Tofaş, Koraç Kupası finalinde Aris’e kaybettiği o günün ardından bir dönüm noktasına gelmişti. Ya pes edeceklerdi, ya da zirveye giden yolun acılarla dolu olduğu gerçeğini kabullenip yola devam edeceklerdi. Spora yatırım yapan her kurum, kısa ya da orta vadede başarı ister. Kupaya giden yol ne kadar uzarsa o yatırım, cazibesini zaman ilerledikçe kaybeder yatırımcısı için. Ancak o Koraç Kupası’nın verdiği hayal kırıklığı Tofaş organizasyonu için vitesi bir kademe daha arttırmak anlamına gelecekti. En azından önlerindeki bir kaç sene için…

Şampiyonluğa bir kala

Tofaş’ın 1997-1998 sezonu için yaptığı ilk hamle aslında geleceğe de bir yatırım niteliğindeydi. Bugün Tofaş denilince Efe Aydan’ın yanında akla gelen ilk isim Tolga Öngören’dir. Yıllarca takımın yükünü çeken Tolga, Tofaş’ın hem yükselen dönemlerinde hem de en zor günlerinde o gemiyi hiç terketmedi. 1997’de basketbolu bıraktığında oyunculuk sonrası kariyerini yine Tofaş’ta inşa etmek üzere kendine bir yol belirlemişti. Tofaş organizasyonu da onu takımın geleceğindeki koçu olarak görüyordu ve birlikte planladıkları bu yolda Tolga, antrenörlük eğitimi almak için Amerika’da Purdue Üniversite’sine gitti. Hayali, bir kaç senenin ardından Bursa’ya geri dönüp Tofaş’ın altyapısında geleceğin yıldızlarını yetiştirmekti. Her ne kadar o, merdivenleri yavaş yavaş tırmanmak üzere kendine böyle bir yol haritası çizmiş olsa da, şartlar ve kader onu Tofaş’ın “son dans” sezonunun sonunda kupayı kaldıran koç olarak tarihe geçmesini sağlayacaktı.
Sezona Tolga’sız başlayan Tofaş, takımın başına Hırvat koç Jasmin Repesa’yı getirmişti. Bir çok Balkan kökenli antrenör gibi, Repesa da fazlasıyla sonuç odaklı, tutkulu ve zaman zaman seyirciye antipatik gözüken baskın bir karakterdi. Sonradan Avrupa’nın en gezgin koçlarından biri olacak Hırvat çalıştırıcı, Tofaş’a gelmeden evvel Cibona Zagreb ile yerel ligde iki sezon üst üste şampiyonluklar yaşamıştı. O dönem için Tofaş’ın bu tercihi, takımın özellikle Efes ve Ülker’e karşı play-off’ta ihtiyacı olan o psikolojik direnci sağlamak adına aldığı söylenebilirdi. Zira Repesa, Tofaş’ın başında olduğu yaklaşık iki buçuk sezon, kenarda her daim aktif ve takıma hakim bir koç olarak dikkat çekmişti.
tofaş
Repesa, takımın skor yükünü Randolph Childress’e zimmetlerken, pota altını da Mark Jackson ve Jure Zdovc gibi etkili uzunlarla takviye etmişti. Şemsettin, Cüneyt ve Murat Konuk gibi takımın yerli iskeleti de artık ligin tecrübelileri klasmanına girmiş, heves ve dinamizm dolu oyunları ile de takıma önemli bir mücadele ruhu getirmişlerdi. Daha önceki senelerde olduğu gibi takım yine, normal sezonu tempolu ve etkili bir şekilde oynuyordu. Efes ve Ülker’in başını çektiği tepedeki gruptan sadece bir kaç galibiyet uzaklıkta, sezonu dördüncü sırada tamamladılar. Ancak geçtiğimiz senelerde olduğu gibi yine en kritik dönemeçte, yarı finalde Efes Pilsen’e 3-1’lik serinin sonunda boyun eğdiler.
Bir sezon daha kupasız kapanmıştı. Yüksek bütçeli takıma ve başarıya aç yeni bir koça rağmen rekabetin psikolojisini takım kaldıramamıştı. O hayali kurulan şampiyonluk için şimdi ileriye doğru bir adım daha lazımdı. Repesa ise, şampiyon olmadan Bursa’dan gitmeyeceğini söylüyordu muhabirlere.
Olay Gazetesi 22.05.1998
Herkesin ortak görüşü, takımın kalitesini bir seviye daha yukarı çekecek bir garda ihtiyaç duyduğu idi. Oyunun kırılma anlarında sorumluluk alacak ve özellikle Tofaş’ın o sene zorlandığı hızlı oyunda takımı rakip potaya götürecek bir oyuncu, bu kadrodaki son dokunuş olacaktı. Ama bundan da önemlisi, gelecek olan oyuncunun genç ve gözü kara olan bu gruba liderlik etmesi gerekiyordu. Sonuç olarak Tofaş risk almadı ve Avrupa’nın en iyisini Bursa’ya getirdi.
david rivers

Lider, iddialı ve yetenekli

2000 yılında Efes Pilsen’e karşı oynadıkları final serisinin son maçı Abdi İpekçi’deydi ve Tofaş, İstanbul’a 3-1 önde gitmişti. David Rivers’ı önce İbrahim Kutluay, ardından Hidayet Türkoğlu ve son olarak da Arda Vekiloğlu ile savunmaya çalıştı Efesliler. Rivers, önünde kim olduğu farketmeksizin neredeyse her pozisyonda skor üretiyordu. Maçın başlarında İbrahim karşısındayken orta mesafeden şutlarla sayı buldu. Hidayet onu savunmaya başlayınca dışarıda onunla birebir kalıp, aniden ters tarafa doğru drive ediyor ve bu kez pota altından sayılar buluyordu. Son olarak ayakları biraz daha çabuk olan Arda karşısına geçti. Amerikalı yıldız bu kez Rashard Griffith’i perde için dışarıya çağırıp, onunla ikili oyun oynadı. Bir sonraki pozisyonda ise köşede Slaven Rimac’ı bomboş durumda gördü ve üç sayılık şutun asistini yaptı. David Rivers, Tofaş’ın üst üste ikinci lig şampiyonluğunun son maçında Efes potasına tam 40 sayı bıraktı ve o seri boyunca bütün takımı bir orkestra şefi gibi yönetti. İşte Avrupa’nın en yetenekli oyun kurucusu, en özel skoreri ve oyun lideri bir maça bunları sığdırırken, 1998 yazında takımdaki eksik parça arayışında olan Tofaş yönetiminin de ne kadar doğru bir seçim yaptığını tüm Türkiye’ye gösteriyordu.

İlk şampiyonluk

1998 yazı sadece Tofaş için değil, Türk basketbol tarihinin de en parıltılı yazlarından biriydi. Kurum takımları ve sponsorların desteğini alan diğer takımlar, Avrupa’nın önemli yıldızlarını ve NBA’de gözden düşen kalburüstü oyunculardan bazılarını birer birer Türkiye’ye getirmişti. Türkiye Basketbol Ligi, o sene Avrupa’nın en çok para harcayan, en değerli ligi konumuna gelmişti. Fenerbahçe’nin belki de tarihindeki en göz alıcı takımı olan 1998-1999 kadrosunun bıraktığı tat, halen bazılarımızın damağında kalmıştır. Sacramento Kings’den skorer gard Mahmoud Abdulrauf ve Boston Celtics’den pivot Zan Tabak ile transfer piyasasının altını üstüne getiren Fenerbahçe; bu iki yıldızın yanına Marko Miliç, İbrahim Kutluay ve Conrad McRae’yi de ekleyerek skorer, atlet ve sahada hızlarına yetişilmeyecek fişek gibi bir takım kurmuştu. Efes Pilsen’de Drobnjak ve Savic, Ülker’de Alihodzic, Beşiktaş’ta Praskevicius transferleri takımların önemli paralar harcadıkları ve ses getiren hamlelerdi. Bu yıldızlar ile birlikte ligdeki kalite seviyesi iyice yükselmiş ve spor medyası da yaz dönemindeki bu ağızları sulandıran malzeme ile birlikte her zamanki cüretkarlığıyla manşetlere iddialı başlıklar atmaya başlamıştı.
Kaynak: Milliyet Arşiv
Bu transfer rüzgarının içinde Tofaş ise onları şampiyonluğa taşıyacak o lider oyuncunun peşindeydi. Uzun süre İbrahim Kutluay’ın peşinde koşan kulüp, aslında oyuncu ile sezonun bitmesinin ardından beş milyon dolar karşılığında üç yıllığına anlaşmıştı. O an için Türk basketbol tarihinin en pahalı ve en sansasyonel transferiydi bu. Bahsedilen rakamlar futbol piyasasının bile önüne geçmişti. Ancak Temmuz ayı ile birlikte Fenerbahçe, İbrahim’in bonservisini 12 milyon dolar gibi uçuk bir rakam olarak belirleyince oyuncu Fenerbahçe’de kaldı. Tofaş da rotayı, o sezonu Teamsystem Bologna’da tamamlamış olan David Rivers’e kırdı. Rivers, 1988 yılında NBA’de L.A.Lakers tarafından 25. sırada draft edilmiş ve Kıta Avrupası’na gelmeden evvel Magic Johnson ve Kareem Abdul-Jabbar gibi efsaneler ile antrenman yapmış, Pat Riley’in koçluğunda Lakers’ta bir sene geçirmişti. Arkasında beklemek zorunda olduğu oyuncu Magic olunca, koç Riley ona, yıllar sonra yolunu Türkiye’ye de düşürecek olan o nasihati vermişti. “Sana ait olan takımı bulmalısın David…”
İşte, Riley’nin bu sözlerinden sonra Rivers, NBA’de geçirdiği birkaç düşük profilli sezonun ardından, NBA ve Lakers etiketleriyle Avrupa’ya adım atmış ve o günden beri de Akdeniz kıyılarını, önce Antibes ardından da Olympiakos forması ile adeta fethetmişti. Olympiakos’taki son senesinde takımıyla birlikte üç kupa kaldırmış ve bunlardan en kıymetlisi olan Euroleague finalinde MVP seçilmişti.
Kaynak: Milliyet Arşiv
Rivers, Olympiakos’a transfer olduğunda kendisini karşılayan basın ordusuna o sene, takımı ile tüm kupaları kazanacağını söyleyecek kadar iddialı, sonrasında transfer olacağı Tofaş’ta genç oyunculara liderlik yapacak kadar mütevazi ve her şeyden önemlisi hangi forma ile kime karşı oynadığı fark etmeksizin hep rekabetçi ve büyük bir savaşçıydı. Peki böylesine kariyerli bir oyuncu, hem de zirve döneminde nasıl ikna olmuştu da Bursa’nın yolunu tutmuştu? Rivers, bu süreci 2017 yılının Mayıs ayında Socrates Dergi’den Caner Eler’e verdiği röportajda şöyle anlatıyordu.
TOFAŞ’tan teklif geldiğinde insanlar gelip bana bir şeyler söylemeye çalıştılar; Türkiye’deki basketbol ortamı hakkında korkutucu hikâyeler anlattılar. Bense onlara ‘Bırakın deneyeyim, hiçbir yere gitmekten korkmuyorum.’ dedim. Sonra da buraya geldim ve o günden itibaren herkese şunu söyledim: ‘Türkiye, bu dünyanın en iyi saklanmış sırlarından biri, özellikle de insanlarıyla…’ Benim için olağanüstü bir deneyimdi. Bu noktada, TOFAŞ yönetiminin de ayrıca hakkını vermem gerekiyor; özellikle de Efe Aydan’ın, Tolga Öngören’in ve Jasmin Repesa’nın… Oyuncular da aynı şekilde, hepsi çok içten ve yardımseverdi. Herkeste bir şeyler kazanmaya yönelik bir açlık vardı.
SOCRATES DERGİ, MAYIS 2017
“Türkiye bu dünyanın en iyi saklanmış sırlarından biri, özellikle insanlarıyla…” Kendi topraklarımızı bir yabancının dilinden ancak bu kadar güzel dinleyebilirdik. Rivers, oyunun en yeteneklilerinden olduğu kadar lider karakterinin yanında naif bir entelektüeldi aynı zamanda. Saha içindeki vücut dili, takımdaki gençler için bir rol model olması, özellikle çocuk taraftarlarla olan pozitif iletişimi ve 1999 Gölcük depreminden sonra depremzedelere yaptığı ziyaretler ve yardımlar onun ne kadar komple bir sporcu olduğunu en iyi anlatan yönleriydi.
Tofaş’ın yaz dönemindeki tek hamlesi Rivers değildi. Daha önce 1995-1997 yılları arasında kadroda yer alan ve bir önceki sezonu Maccabi Tel Aviv’de geçiren Amerikalı uzun Rashard Griffith tekrar takıma döndü. Griffith iri cüssesine rağmen, o dönemde Avrupa’nın atlet ve koşan uzunları arasında yer alıyordu. Takip eden iki sezonda Griffith, hem savunmada kapladığı yer ile birlikte Tofaş’ın savunma gücünü yükseltecekti hem de Rivers ile çok iyi bir ikili oluşturup takımın skor gücüne katkı yapacaktı. Kadroya son yabancı eklentisi de Repesa’nın Cibona Zagreb’den eski öğrencisi olan şutör gard Slaven Rimac oldu.
Yerlilerde ise, sonraki yıllarda fayda/maliyet açısından büyük eleştirilere maruz kalacakları Asım Pars’ı pota altına, Tuborg’dan Serkan Erdoğan’ı Rimac’ın arkasına alarak kadroyu genişlettiler. Türk Telekom’dan transfer edilen Alper Yılmaz ise 2 sezon boyunca kadrodaki savunma eksikliğini kapatacaktı. O yıl için takıma katkısı sınırlı düzeyde kalacak olsa da sonradan bir dünya yıldızına evrilecek Mehmet Okur da şehrin diğer takımı olan Oyak Renault’dan transfer edildi.
Kaynak: http://bsl.tblstat.net/
Repesa, kupasız geçen sezonun ardından şampiyon olmadan Bursa’dan gitmeyeceğini söylemişti. Tofaş yönetimi ise Hırvat koçun takımla yaşadığı iletişim sorunlarının farkındaydı. Repesa’nın kenardaki agresif tavırları, özellikle genç oyuncular üstünde zaman zaman demotivasyon ve paniğe yol açıyordu. Amerika’da antrenörlük eğitimi almakta olan Tolga Öngören geri çağrıldı ve Repesa’nın yardımcısı olarak teknik kadroya dahil oldu. Tofaş’ın bu hamlesi, o sezondan ziyade 1999-2000 sezonu için büyük anlam ifade edecekti.
Takım sezona çok hızlı bir giriş yaparak ligde ilk sekiz maçında yedi galibiyet aldı. Kadro baştan sona yenilendiği halde oyuncular parkede birbirleriyle gayet uyumlu bir oyun oynuyorlardı. Bunda en büyük pay da yıllardır bekledikleri o lider oyuncuya Rivers ile birlikte kavuşmuş olmalarıydı. Kasım ayı içerisinde Ülker ve Efes Pilsen ile üst üste oynadıkları iki maçı da kaybetmeleri akıllarda biraz soru işareti bıraksa da sezon boyu istikrarlı bir grafik çizen Tofaş, normal sezonu tarihlerinde ilk defa lider olarak tamamladı. Kulübün o yıla kadar normal sezon performansı ile ilgili zaten bir problemi yoktu. Onlar için en büyük bariyer olan play-off başladığında bu kadro ile ne yapacakları merak konusuydu.
Takım, normal sezonu lider bitirmesine rağmen istatistiklerde hiç bir kategoride birinci değildi. Bireysel tarafta da ligi sarsan bir oyuncu çıkmamıştı. Öyle ki sayı, ribaund ve asist ortalamalarında ligin ilk 5’leri arasında sadece Griffith, ribaunt kategorisinde 5. olacaktı. Takımı normal sezonda başarıya götüren en büyük faktör bu verilerden de anlaşılacağı üzere kolektif oyundu. Takımın sayı ve ribaunt yükü oyuncular arasında paylaşılıyordu. Daha da önemlisi Tofaş, o psikolojik eşiği geçmek adına sezon içinde oldukça fazla yol katetmişti.
Sezonun ilk kupası ise Nisan ayında geldi. Türkiye Kupası finalinde Fenerbahçe’yi 77-75’lik skor ile deviren Bursa ekibinde kupanın yanında takıma büyük bir özgüven de gelmişti. Yerel medya ise yeni hedefi göstermişti. Sıra lig şampiyonluğundaydı.
Olay gazetesi (13.04.1999)
Playoff başladığında ise çeyrek finalde önce Beşiktaş ile karşılaştılar. 1-1 başlayan seride evlerindeki ilk maçtan mağlup ayrılınca, herkesin aklında yoksa bu sezon da hüsranla mı sonuçlanıyor endişesi vardı. İstanbul’da kazanılan maçın ardından, Bursa’daki son maçta Serkan Erdoğan’ın arka arkaya gelen üçlüklerinin yanında, menajer Efe Aydan’ın ilk defa saha içinde koç Repesa ile birlikte yer alması takıma ekstra bir güven getirirken, Tofaş’ı da yarı finale taşıyordu. Ardından yarı finalde Fenerbahçe’yi de 3-1 ile geçerek nihayet Efes Pilsen’in karşısına bu kez oldukça güçlü bir performans ile gelmişlerdi.
Ve en nihayetinde Efes Pilsen serisinin tamamında ayakta kalarak, Rivers’ın önderliğinde şampiyonluğa doğru uzandılar. Seriyi 4-2 kazanan Tofaş’ta, son iki maçta farkı yaratan oyunculardan biri sürpriz bir şekilde Şemsettin Baş oldu. Efes’in pota altı savunmasının zayıflığını gören koç Repesa, Rimac’ın yerine Şemsettin’i ilk beşe yerleştirerek dış şutlar yerine içeri penetreler ile bir nevi finalin de kilidini çözen anahtarı bulmuştu.
Soldan sağa: Tolga Öngören, Jasmin Repesa, Mustafa Koç
Kuruluşlarının 25. yılında ilk lig şampiyonluğuna ulaşan kulüpte herşey yolundaydı. Maç sonu manşetlerde Tofaş yer alırken, bu başarının iki önemli mimarı Rivers ve Griffith, purolar eşliğinde Jordan gibi bir kutlama yapıyorlardı. Yönetim gözünü bir sonraki sezon oynayacakları Euroleague’e dikmeye başlamıştı bile. Koç Holding yöneticileri ise yaptıkları yatırımların karşılığını görmenin sevincini yaşıyorlardı.
Grifftih ve Rivers Kaynak: Milliyet Arşiv

Yazı: Emrah Gölbaşı
devam edecek

Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam