Pelotonun sessiz çığlığı

Son yıllarda bisiklet dünyasına giren güçlü firmalar pelotonun çehresini değiştiriyor gibi görünse de takımların hâlâ en büyük problemlerinden biri sponsorluk anlaşmaları. Pelotonun en başarılı takımının 2011 sonunda sponsor bulamaması ve dağılması bunun en büyük göstergesi.

1989 yılında arkadaşının garajında Greg LeMond posteriyle birlikte bisiklete gönlünü kaptıran Bob Stapleton, Deutsche Telekom’un Amerikalı bir isim aradığını öğrendikten sonra 2002’de T-Mobile’ın kadın takımının başına geçti. Her şey hem takımı hem de kendi adına Puerto Operasyonu’ndan sonra değişti.

Puerto Operasyonu kapsamında T-Mobile’ın yıldızlarının da adının geçmesi Alman telekomünikasyon şirketinin sponsorluktan çekilmesine neden olurken, HighRoad ile anlaşan Bob Stapleton önce takımın başına geçti ardından da takımın merkezini ABD’ye taşıdı.

Bob Stapleton’ın amacı gençlerden oluşan, doping ile adı dâhi anılmayacak yeni bir takım yaratmaktı. Bu amacına ulaşmak için öncelikle genel klasman iddialısı isimler yerine genç bisikletçileri tek bir çatı altında topladı. Mark Cavendish, Gerald Ciolek gibi adı bilinmeyen yıldız adaylarının yanı sıra Marcus Burghardt, Bernhard Eisel gibi isimlerle temiz bir takım oluşturmayı hedefledi. Takım içi doping testlerine başlayan Bob Stapleton, Alejandro Valverde yerine takıma Mark Cavendish gibi bir ismi dahil ediyordu. İlk sezonunda önce Bernhard Eisel ardından da Marcus Burghardt’ın zaferleri uzun başarı listesinin ilk basamaklarını oluşturuyordu.

Bir sene Columbia’nın da sponsor olarak takıma dahil olmasıyla genel klasman iddialısı isimler yerine bir kaç yıl içinde pelotona damga vurması beklenen Tony Martin’i ve tecrübeli George Hincapie’yi dahil etti.

Takım içi antidoping programı için reklam yaptığı söylense de diğer takımların da bu yöntemi kullanmaya başlaması ve UCI’ın hâlâ dopingin önüne geçememesi Bob Stapleton’ın farklı bakış açısının farklı ve doğru olduğunu gösteriyordu.

Yıllar ilerledikçe takım Mark Cavendish çevresinde evrilmeye başladıktan sonra genel klasman iddialısı bir ismin de takımda olmaması eleştireleri arasında mayo rengi ve sponsorlar değişse de zafer sayısı azalmadı, aksine 2009 yılında 76 gibi inanılmaz bir sayıya ulaşıldı.

Bob Stapleton, farklı karakterli gençleri bir araya getirip onları takım oyuncusu yaparken, yeni yetenekler bulmaya da devam ediyordu. Mark Cavendish gibi genç bir sprinterin çevresinde kurulu bir Fransa Turu takımında, Cavendish etap zaferleri sonrasında ilk olarak takım arkadaşlarına teşekkür ediyordu.

2009’daki başarıların sonu gelmezken, takım gelecek yıllarda tüm pelotona yetecek yeteneği bir arada barındırıyordu. 2010 yılında hem bu takımın bir parçası olup yıldız olmuş isimler hem de hâlâ yıldız olmak için bu takıma gelen sporcular bir aradaydı. Bob Stapleton’ın takımındaki isimler değişse de yapı hiç değişmiyordu. Takım her zaman zafere ulaşmakta ve farkını ortaya koymakta hiç zorlanmıyordu. Takımın güçlü yapısıyla birlikte genç isimlerin de yarış takvimleri onları bir kaç yıl içerisinde en üst düzeyde pedal çevirecek bir sporcu hâline getiriyordu.

2010 yılında zafer sayısı azalsa da büyük turlarda ilk podyumu görüyordu Stapleton’ın takımı. 2010 sezonu öncesi takıma dahil olan Peter Velits, Madrid’de podyumda üçüncülük basamağına çıktı ve büyük turlardaki ilk ve tek podyum zaferine ulaştı Stapleton’ın takımı. Pelotonun en büyük yıldız adaylarından biri olan Edvald Boasson Hagen’in Team Sky’a dahil olmasından etkilenmiyorlardı bile.

Her sezon öncesi olduğu gibi önemli isimleri başka takımlara giderken Bob Stapleton genç yıldız adaylarını yetiştirmek için takımına dahil etti. 2011 yılına WorldTour takviminin ilk yarışından zaferle başlayan ekip, Bob Stapleton’ın Fransa Turu sonrasında sponsor bulamazsa sporcularına takımlarla görüşmelere başlamasına izin vereceğini söylemesiyle birlikte bisiklet dünyasında şok etkisi yarattı.

Son yıllarda kişilerin arkasında olduğu takımların yanı sıra devletlerin ve büyük ulusal şirketlerin milli takım benzeri takımlara destek vermesiyle birlikte çehresi değişen bisiklet dünyası doğru yolda olmadığının sinyallerini veriyordu. Dopingin önüne geçmek için yapılan onca çalışmaya rağmen sponsorların çekindiği bisiklet dünyasının son yıllardaki dominant takımı sponsorsuz kaldı.

Son olarak HTC-Highroad beyaz üstüne sarı-yeşil-siyah dikine şeritli mayosuyla yollarda olan takım 46 kez zafere ulaştı 2011 sezonunda. Kopenhag’daki Dünya Şampiyonası’nda hem yol hem de zamana karşı gökkuşağı mayolarını giyen isimler HTC-Highroad takımının üyesiyken, yol bisikletinde podyumdaki üç isimde bu takımdan yolu geçen sprinterlerdi.

Son yılların en başarılı takımının duruşuna ve yapısına rağmen 2011 sonunda sponsor bulamaması ise bisikletteki adaletsizlik ve endüstrileşmenin eli kulağında olduğunu acı bir şekilde gösterdi.