Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Boksun efsaneleri #15 | Sonny Liston - İstenmeyen adam

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 01/06/2020 - 18:54 GMT+3

Cihat Gemici, boks tarihinin efsanelerini yazıyor.

Sonny Liston

Görsel kaynağı: Getty Images

Profesyonel boksun tarihi gong sesinden sonra kanvasın üzerinde, iplerin arasında birbirlerine meydan okuyan cesur eldivenlerle yazılmıştır. Yayımlayacağımız yazı dizisinde boksun ilk dönemlerinden günümüze dek uzanan unutulmaz efsanelerin hayat öyküleriyle dünyanın farklı yerlerinde tarihi bir yolculuğa çıkacağız.

Keşke bu satırları okuyanın zihninde Mark Knopfler’ın Sonny Liston için yazdığı şarkının girişi otomatik olarak çalmaya başlasaydı. Knopfler, Sonny Liston’ı popüler kültürün ona çizdiği kötü karakterden çıkarıp, geçmişi ve yaşadıklarıyla bir bütün olarak anlatan harika bir beste yapmıştı. Ben de bu yazıda onun yolunu izleyeceğim.
İstenmeyen çocuk
Notaları takip ediyorum. Gitarın çıkardığı büyüleyici ses beni 1930’lar Arkansas’ına götürüyor. Hayalimde canlanan çiftlikte derme çatma bir ev, beslenmesi gereken yirmi beş çocuk, yaşlı bir baba ve genç bir kadın var. Yeni bir çocuk doğuyor adını Charles koyuyorlar. On altı yaşındaki anne, yirmi dördüncü sıradaki istenmeyen çocuktan sonra pes ediyor. Anne gidiyor. Charles elli yaşındaki babanın şefkatsiz eline kalıyor. Baba yemek masasına gelebilen çocukları çalışmaya yolluyor. Charles okul yüzü görmüyor. Pamuk tarlalarında büyüyor. Yediği dayaklar da yanına kâr kalıyor. Bir gün canına tak ediyor. İşte o anda bir gitar solosu giriyor. Sözler bitiyor. Davul susuyor. Charles erkenden uyanıyor başkasına ait olan cevizleri satıyor. Kazandığı parayla St. Louis, Missouri’ye tek gidişlik bir bilet alıyor. Amacı belli; Charles annesinin yanına gidecek ve hayatı daha güzel olacak. Olmuyor. Solo bitiyor.
Farklı bir şarkı
On üç yaşındaki Charles annesinin yanında okula gitmeyi denedi. Tarladakinden farklı bir hayatı vardı ama farklılaşan sadece yaşadığı zorluklar oldu. Çalıştı ne bulduysa satmaya çalıştı. İri kıyım bir çocuktu. Çalıştığı yerlerde bolca kavga ediyordu. Son işinde haftalık on beş dolara tavuk temizledi. On altı yaşına geldiğinde marketlerden yiyecek aşırıyordu. Günler geçtikçe cüssesi gibi işlediği cürümlerin boyutları da değişti. Otuz ikilik revolverle bir soygun yaptı. Yirmi dakika sonra bir başka yeri soydu. Sarı gömlekli Charles’ın hasılatı otuz yedi dolardı. Bu paranın bir işine yaramayacağının farkındaydı. Farkında olmadığı diğer şey polislerin sarı gömlekli haydutun peşinde olduklarıydı. Yakalandı. Missouri Devlet Hapishanesi’nde çekmek üzere beş yıllık bir ceza aldı. Müzik bitti. Geriye sadece hayatın sesleri kaldı. Hiç hoş olmayan sesler. Gardiyanların emirleri, mahkûmların bağırışları, hücrelerin sessiz çığlıkları…
Charles hapishaneye sokakta kavga eden bir adam olarak girdi. Üç öğün yemek, spor programı ve hücre arkadaşı Sam Eveland’ın boks dersleriyle hayatı değişti. Eveland boks geçmişi olan bir araba hırsızıydı. Dediğine göre Liston alfabeyi öğrenmekte zorlanıyor ama gösterilen boks hareketlerini akşamına ezberliyordu. Hapishanenin vaizi Rahip Alois Stephens da Liston’ın boks yeteneklerini fark etti. Thurman Wilson adında yerel bir boksör ile bir maç ayarladı. Maç devam ederken Wilson “beni buradan çıkarın yoksa bu herif beni öldürecek” deyince Liston’ın geleceğinin boks üzerine kurulacağı anlaşılmıştı. Charles bir sokak kavgacısı olarak girdiği hapishaneden Rahip Stephens’ın yardımıyla iki yıl sonra bir boksör olarak çıktı.
Ali vs. Liston
1952 yılında Sonny özgürdü. Stephens’ın sözüyle boksun içinde kaldı. On bir aylık bir amatör kariyerinin ardından ilk profesyonel sözleşmesini imzaladı. İlk maçı otuz üç saniye sürdü. Antrenörü Johnny Tocco’nun deyimiyle Sonny Liston bir ölüm makinesi’ydi. Dokuz maçlık seriden sonra Marty Marshall’a kaybetti. Yirmi dokuz maç sonra alacağı yenilgi nedeniyle Marshall mağlubiyeti kimsenin umurunda olmadı. Zaten o maçtan sonra yenilgisiz bir nakavt canavarına dönüşmüştü. Ringdeki şanı artarken kötü şöhreti peşini bırakmadı. Polisler tarafından olağan şüpheli olarak görülüyordu. Sürekli aranıyordu. Polise vurmaktan dokuz ay ceza aldı. Artık St. Louis’de kalamayacağı aşikârdı. Boksörlerin şehri Philadelphia’ya taşındı.
Eski menajeri iflastaydı. İnsanlar onu cahil bir vahşi olarak görüyordu. Pek fazla kendisini anlatmasına imkân verilmiyordu. Sürekli yanlış anlaşılan ve bu yanlış anlamalar neticesinde başına sürekli kötü şeyler gelen bir film karakteri gibiydi. Philadelphia’da da polis peşini bırakmadı. Eski bir hükümlü olduğu için ön yargıları bir türlü kırılmıyordu. Üç ay bokstan men edildi. Ön yargıların gerçekçi temelleri de vardı. Sonny Liston o dönem boksun en önemli unsurlarından birisi olan mafyaya yakın bir adamdı. John Vitale ile olan ilişkisi kanun adamlarını rahatsız ediyordu. Franki Carbo Liston’ın arkasındaki adamdı. Tehditle haraç almaktan uzun bir hapis cezasına çarptırılmıştı ama hala Liston’ı dövüştüren adam oydu. Aslında 1956’da özgür kaldığında Liston’ın çok fazla seçeneği yoktu. Ya cahil bir adam olarak çok zor şartlarda karın tokluğuna çalışacak ya da yasadışı adamların yardımıyla dövüşüp daha düzgün bir hayat sürecekti. Mafya bazı boksörleri bahis için bazılarını da dünya şampiyonu yapıp nam salmak için istiyordu. Sonny Liston ikinci gruptandı. Onda dünya şampiyonu olacak potansiyel vardı. Dokuz yıl boyunca bir maç bile kaybetmedi. Floyd Patterson ile dünya şampiyonluğu için ringe çıktığında yirmi altı maçtır yenilgisizdi.
İstenmeyen şampiyon
ABD’nin ikiye bölündüğü unvan maçı boksun “Kırmızı Pazartesi” gecelerinden birisiydi. Unvanın sahibi Floyd Patterson beyaz ABD’nin kendi şampiyonu olarak görmek istemediği Charles “Sonny” Liston karşısında tıpkı Deontay Wilder karşısına çıkan Dominic Breazeale, Gennady Golovkin karşısına çıkan Kell Brook ya da Mike Tyson karşısındaki Michael Spinks gibi çaresizdi.
Floyd Patterson ilk gongtan itibaren bir kâbusun içinde gibiydi. Adeta rüyasında bir boşluğa düşüyor ve kendi düşüşünü uzaktan bir başkası gibi izliyordu. Kemeri avuçlarının içinden kayıp giderken elinden bir şey gelmiyordu. Uykusunda üzerine gelen canavardan kaçmaya çalışıyor ama ayakları gitmiyordu. Maç başladıktan iki dakika altı saniye sonra Floyd yerdeydi. Liston kimsenin ona vermek istemediği unvanı tartışmaya mahal vermeden söke söke almıştı.
“Kimselerin duymak istemeyeceği uzun bir öyküsü var” o dönem daha sonra altmışlarda kapanacak olan Nugget Dergisi için yazan gazeteci James Baldwin Sonny Liston hakkındaki düşüncelerini yazarken bu cümleyi kurmuştu. Bu uzun öyküyü dinlemek insanların kafasındaki Sonny Liston imajını değiştirebilirdi. Ona merhamet gösterebilirler, işlediği suçların çocukluğundan itibaren yaşadığı acımasız hayatın bir sonucu olduğunu akıl edebilirlerdi. Oysa insanlar bunları düşünmek istemiyordu. Toplum Sonny Liston’ı azılı bir hükümlü olarak hafızasına kodlamıştı. Bunu değiştirmek istemiyordu. Kötü adam rolünü oynayacak birisine ihtiyaç vardı. Boks bir kovboy filmi gibiydi. Bir boks maçı seyirciler için iyi ve kötü arasındaki amansız mücadelenin kanvas üzerinde, ipler arasında ete kemiğe bürünmüş tezahürüydü. Para vererek izleyecekleri bu gösteride kazananın kendi yarattıkları iyi olmasını istiyorlardı. Unuttukları şey ise izledikleri şeyin bir film olmadığı aksine hayatın ta kendisi olduğuydu.
Sonny Liston yıllarca sillesini yediği zalim dünyanın acısını o gece onu yuhalayan insanlardan çıkardı. Floyd Patterson o gün sadece bir figürandı. Liston o maçta yaşayamadığı çocukluğuna, gözlerine giremediği ABD basınına, sevgisinden mahrum kaldığı babasına karşı bir zafer kazandı.
Norman Mailer’ın aktardığına göre ABD Başkanı dâhil herkes Floyd Patterson’ın Liston’ı yenmesini istedi. Çünkü Floyd bir adamın hem başarılı hem de güvenilebilir olduğunu kanıtlamıştı. Sonny ise eski bir mahkûmdu. Duruşuyla bile etrafına korku salıyordu. Mike Tyson’a kimle ringe çıkmak istemezsin diye sorduklarında verdiği cevap Sonny Liston’dan başkası değildi. Oluşturduğu korku iklimi aynı ölçüde kendisine saygı duyulmasını sağlamıyordu. Kemeri aldıktan sonra dahi kendisinin kim olduğunu hatırlatması gerekiyordu.
Maçtan sonra soyunma odasına gelenler Liston’ın şu sözüyle duraksadı: “Orada durun bakalım. Karşınızdaki kişi dünya ağır sıklet boks şampiyonu Sonny Liston’dır. ABD Başkanı’na nasıl davranıyorsanız öyle davranın!”
David Remnick’in aktardığına göre Sonny’e dair en güzel şey eşi Geraldine’di. Korkulan adam Sonny, eşinin yanında kibar bir adama dönüşüyordu. Geraldine hayatlarını boksa borçlu olsalar da kocasının dövüşmesini istemiyordu. Eşi “Belki paramız olmazdı ama o zaman paramız olduğunda nasıl bir hayatımız olacağını da bilmezdik” diyerek bokstan gelen parayı istemediğini ifade ediyordu. Charles’ın (Sonny) yaptıklarından pişman olduğunu her akşam bu konunun gündeme geldiğini ve eski günlerin temcit pilavı gibi sürekli gündemde tutulmasının sorumlusunun boks sayesinde Sonny’nin elde ettiği şöhret olduğunu düşünüyordu. Sanki onun kötü olması yazarların istediği bir şeydi. Ondan iyi olmasını istemek Sonny’nin iyi olmasından daha çekiciydi. Sonny’nin iyi olmasına fırsat verilmesi kimsenin işine gelmiyordu. Şampiyon olup değiştiğini ispatlamak en büyük isteğiydi.
picture

Sonny Liston

Görsel kaynağı: Getty Images

Sonny Liston hayatına bir şampiyon olarak devam ederken ne Beyaz Saray’dan bir davet aldı ne de Philedelphia’ya döndüğünde bir karşılama oldu. Bunun yerine Floyd Patterson ile rövanş maçı ayarlandı. İkinci maç Las Vegas’ta yapılacaktı. Sonny bu maç hakkındaki sorulara “izlemenize değmeyecek bir maç ilk seferinden farklı olmayacak” diyordu. O dönem unvanın peşinde olan genç bir adam da Las Vegas’a gelerek bu maçı yerinde takip etti. Çenesi düşük, eskiler tarafından palavracı olarak görülen bu delikanlının adı Cassius Clay’di (Muhammed Ali). Vegas’ta boy gösterip unvan maçına aday olduğunu herkese duyurmak istiyordu. Laf cambazı ve gevezenin tekiydi. Liston’ın kumar masasına yaklaşarak zar atmayı bile beceremiyor şuna bakın sözleriyle insanların ilgisini çekmeye başladı. Liston da ardı ardına kaybediyordu. Clay ileri giderek “şu koca ayıya bakın, doğru yaptığı bir şey yok” diye bağırdı. İşte o an Sonny elindeki zarları bir kenara atıp Clay’in yakasına yapıştı. On saniye içinde oradan defolmasını yoksa dilini koparıp kıçına sokacağını kendi üslubuyla anlattı. Clay usulca uzaklaştıktan sonra yine oyun masalarının çevresinde dolaşmaya başladı. Liston Clay’i tekrar yakalayıp bu sefer yüzüne sağlam bir şamar vurdu. Clay’in ödü patlamıştı.
İkinci Floyd Patterson maçı birkaç saniye daha uzun sürdü. Asıl olay maçtan sonra yaşandı. Clay kumarhanedeki olayı unutmuş gibi ringe daldı. Mikrofonu eline alıp “şuradaki büyük suratsız ayıyı bana getirin, onu istiyorum” diye bağırmaya başladı. Şampiyon benim. Liston serserinin teki diyordu. Üstüne de sekizinci rauntta Liston’ı nakavt edeceğini iddia etti. Liston antrenörüne şu manyağı görüyor musun neler yapıyor. Sıradaki o dedi. Bir muhabir Liston’a Clay’i ne kadar sürede yenebilirisin diye sordu. Liston “iki raunt yeterli olur. Bir buçuk rauntta onu yakalayıp yarım rauntta da döveceğim” dedi. O zamanki Clay bir şimşek gibiydi. Onu yakalamanız mümkün değildi. Onu sadece bir saniyeliğine görebilirdiniz ve şanslıysanız üstünüze düşmezdi. Sonny hiçbir zaman Clay’i yakalayamadı.
Sonny Liston kaybettiği iki Cassius Clay maçından sonra kariyerine devam etti. İkinci maçta Cassius Clay artık Muhammed Ali olmuştu. Meşhur “hayalet yumruk” bu ikinci maçta atıldı. Birçoklarına göre ikinci maç önceden ayarlanmıştı ve Liston bilerek yerde kalmıştı. Spor tarihinin en özel fotoğraflarından birisi de bu anda ortaya çıktı. Liston yerde yatarken Ali ona kalk diye bağırıyordu. Liston bir yıl aradan sonra beş yılda on altı maça daha çıktı. Tüm maçlarını kazansa da bir daha unvan maçına çıkma şansı olmadı. Kariyerinin son maçını Rocky filminin ilham kaynaklarından Chuck Wepner ile yaptı. Tek taraflı geçen maçı teknik nakavtla kazandı. Bu maçı kazandığında resmi kaynaklara göre 40 yaşındaydı. Wepner maçından sonra yeni bir maç için görüşmelere başladı ama ne yazık ki Liston’ın hayatında bir daha yeni hiçbir şey olmadı.
5 Ocak 1971 tarihinde Sonny Liston Las Vegas’taki otel odasında eşi Geraldine tarafından ölü bulundu. Ölüm nedeni bugün dahi tartışılan bir konu olarak gizemini koruyor. Polis iğneden korkan Liston’ın aşırı doz nedeniyle hayatını kaybettiğini söylerken, bazı kesimlere göre mafyayla ilişkisi Liston’ın sonu oldu.
Bir gün birileri Sonny Liston için bir şarkı yaptı. Bu şarkı listelerde üst sıralarda olmayan, popüler kültürün göz ardı ettiği, arka mahallelerden gelen müzisyenlerin icra ettiği bir şarkıydı. Bu şarkıyı sadece hissederek dinleyenler, şarkının sözlerindeki yaşanmışlıkları fark edenler seviyordu. Şarkı yer yer hızlansa da genel itibariyle sizi hüzünlendiriyor ve bittiğinde boğazınızı düğümlüyordu.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam