Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

147: "Ya tutarsa?"

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 27/07/2023 - 21:15 GMT+3

15 kez tekrar eden kırmızı-siyah serisi; devamında sırasıyla sarı, yeşil, kahverengi, mavi, pembe ve son bir kez siyah… 5 dakika 8 saniyelik, üst üste 36 isabetli vuruşluk, tam 147 puan değerinde, eşsiz bir resital! İmza: Ronnie O’Sullivan.

Andrea de Cesaris

Görsel kaynağı: Getty Images

1988 Monako Grand Prix’sinin ardından Ayrton Senna, hafta sonu boyunca gösterdiği performansı bir tünelin içinde yol almaya benzetmişti. Cumartesi günü takım arkadaşı ve en yakın rakibi Alain Prost’a neredeyse bir buçuk saniye fark atmıştı. Pazar günü de yarışı takım arkadaşının 55 saniye kadar önünde lider götürüyordu ki masal, damalı bayrağa 11 tur kala sona ermişti.
Monako’da yarışı tamamlayamayanların sayısı bir hayli fazlaydı. Günün sonunda 14 meslektaşı, Senna’yla aynı kaderi paylaşıyordu. Bu isimler arasında en dikkat çekeni, hiç şüphesiz ki Andrea De Cesaris’ti. İtalyan pilot, o gün kariyerinin 107. yarışına çıkmış; 83. kez bitiş çizgisine ulaşamamıştı (Hayır, yanlış okumadınız: Seksen üçüncü kez…).
Günümüzde Formula 1, çıktığı yarışların yarısını tamamlayamayan bir pilotun gözünün yaşına kesinlikle bakmaz fakat teknolojinin daha zayıf, araçların daha dayanıksız olduğu 80’li ve 90’lı yıllarda durum böyle değildi. Yakın geçmişte karıştığı kazalarla çokça eleştirilen Pastor Maldonado’nun yarış dışı kalma oranı %34’tü. 2000’li yıllarda benzer eleştirilere maruz kalan Takuma Sato da aynı orana sahipti. Oysa 1992 şampiyonu Nigel Mansell, çıktığı yarışların %49’unu tamamlayamamış bir pilottu. Üç kez dünya şampiyonu Nelson Piquet için bu oran %42 ve iki kez dünya şampiyonu Mika Hakkinen için %39’du. De Cesaris ise kariyeri sona erdiğinde tam 147 kez yarış dışı kalmış ve %70 gibi korkunç bir oran yakalamıştı.
Süregelen hayal kırıklıklarına rağmen Formula 1 sahnesinde aralıksız 15 yıl kalıcı olabilmek, özel bir başarıydı. Bitiş çizgisine ulaşamadığı koca bir sezonun (1987) ardından koltuk bulabilmek, yalnızca sponsor desteği veya kişisel bağlantılarla açıklanamazdı. Böylesi bir tablonun ardından insanlara başarı vadedebilmek ve onları kendine inandırmak, olağanüstü bir ikna kabiliyeti gerektirirdi. Bunun yanında De Cesaris, kendine olan inancını da sürekli canlı tutmuştu. 1988 Monako GP’si, De Cesaris’in üst üste tamamlayamadığı 20. yarıştı. Hatta sonraki iki yarışta da damalı bayrağa ulaşamayacak ve kırılması güç bir rekora imza atacaktı. Buna rağmen yola devam edebilmek, 23. yarışta şeytanın bacağını kırarak yarışı dördüncü sırada tamamlamak, ancak ve ancak üstün bir kararlılık ve adanmışlıkla mümkün olabilirdi.
Herhangi bir yarışın hemen öncesinde, gridin ön sıralarını bir kenara bırakıp arkalara baktığınızda, podyuma dahi çıkamayacaklarını düşündüğünüz pilotların her seferinde yarışmaya nasıl bu kadar hevesli ve hazır göründüklerini kendinize sorabilirsiniz. Yetenekler ve araçların güç dengesi üzerinden sonuca ilişkin tahmin yürütmek, biz seyirciler için çok kolaydır. Oysa beş kırmızı ışığın sönmesine dakikalar kala, griddeki tüm pilotların hayali ve hedefi aynıdır. İki saatten az zamanda, 305 km mesafeyi en hızlı ve en kusursuz şekilde kat etmenin hiç de kolay bir iş olmadığını; damalı bayrak sallanmadan yarışın sona ermediğini unutmamak gerekir. Özellikle mücadeleye arka sıralardan başlayacak olan pilotların zihinleri, göle maya çalmakla meşguldür.
Andrea de Cesaris (Jordan) - Grand Prix of Great Britain 1991
Formula 1 severler olarak, Michael Schumacher’in Formula 1’e adım atma hikayesini hepimiz biliyoruz. Kariyerine 1991 yılında Belçika’da başlamış ve çıktığı ilk sıralama turlarında tecrübeli takım arkadaşına 0.7 saniye fark atarak dikkatleri üzerine çekmişti. O tecrübeli takım arkadaşı, Andrea De Cesaris’ti. O gün kimse bunu bilemezdi fakat bugünün penceresinden bakıldığında, Formula 1’in en uzun soluklu hayal kırıklığı ile en görkemli kariyeri arasındaki fark, takvimin en uzun pistinde, bir saniyeden daha azdı. Hafta sonunun devamında Schumi yarışa ilk turda veda ederken De Cesaris, mücadeleyi 42. tura kadar sürdürmüştü. Motoru dumanlar püskürttüğü sırada, yarış lideri Ayrton Senna’yı beş saniye geriden takip etmekle meşguldü.
5 dakika 8 saniyenin ardından salondaki seyircilerin tamamı, Roket’i büyük bir coşkuyla alkışlıyordu. Sanatçı, sanatını olabilecek en akıcı şekilde icra etmişti. Bu müthiş gösteri, yalnızca yeteneğin değil, aynı zamanda insanüstü bir konsantrasyonun ürünüydü. Tıpkı Senna gibi O’Sullivan da bu meşhur 147’ye imza atarken benzer bir tünele girmiş olmalıydı.
Andrea De Cesaris de bir tünelin içindeydi. Katıldığı 208 yarışın her birini diğerlerinden ayırmış, geçmişteki hayal kırıklıklarına takılı kalmak yerine ana odaklanmış, hedefleri uğruna yeni hayal kırıklıkları yaşamaktan çekinmemiş, bu sayede yıkılmadan yola devam edebilmeyi başarmıştı. Aksi halde bitiş çizgisine ulaşamadığı yarışta podyuma çıkamaz (hem de iki kez: 1982 Monako ve 1987 Belçika); hiçbir yarışta damalı bayrağı göremediği sezonun (1987 sezonu) ardından bir sonraki sezon için koltuk bulamaz; takvimin en uzun pistinde, Michael Schumacher’den yalnızca 0.7 saniye yavaş kalıp bir sonraki gün, Ayrton Senna ile zafer mücadelesine giremez; Formula 1’de 15 yıl barınamazdı. Aynı sayı, iki sporcunun ağzında ve zihninde farklı tatlar bırakmış olabilir fakat bu yönüyle Andrea De Cesaris’in 147’si de en az Ronnie O’Sullivan’ınki kadar alkışı hak ediyor.
Peki Belçika’daki o yarış sırasında, Jordan 191’in Ford Cosworth motoru kendisini yarı yolda bırakmasaydı Andrea De Cesaris, Ayrton Senna’yı alt ederek kariyerinin ilk zaferini elde edebilir miydi?
“Ya tutarsa…”
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam