Yayını Londra için gerdi

Türkiye’nin 90’lı yıllardaki en önemli sporcularından dünya üçüncüsü okçu Natalia Nasaridze, 40 yaşında yeniden Olimpiyat vizesi arıyor. Başarılı sporcuyla Antalya’daki Okçuluk Dünya Kupası ikinci etabında bir araya geldik.

natalia nasaridze

Görsel kaynağı: Eurosport

Okçulukta Türkiye’nin uluslararası alandaki en önemli yıldızı Natalia Nasaridze, kariyerinin beşinci Olimpiyatı için ay sonunda Amsterdam’da mücadele verecek. 39 yaşındaki sporcu, iki yıllık aradan sonra geri döndüğü atış alanında her şeye yeniden başlamış gibi. Parlak kariyerinde üç Avrupa Şampiyonluğu, iki salon dünya üçüncülüğü, iki olimpiyat dördüncülüğü bulunan Nasaridze, Türkiye’de pek ön planda olmayan bu sporun yıllarca bayrağını taşıyan isim oldu.
Antalya’daki Dünya Kupası mücadelesinde görüştüğümüz Nasaridze, 21-26 Mayıs’ta Amsterdam’daki Avrupa Şampiyonası’nda beşinci kez olimpiyat vizesi almaya çalışacak. Ankara’da yaşayan ve 20 yıldır vatandaşı olduğu Türkiye’ye çok sayıda başarı kazandıran Gürcü kökenli yıldız ile kariyeri konuştuk.
Türkiye’ye gelişiniz nasıl olmuştu? Kim önayak oldu bu işe?Sovyetler dağıldıktan sonra geçiş döneminde dışarıdaki yarışmalara bizi göndermiyorlardı. Sadece Türkiye’deki Altın Ok’a gönderiyorlardı bizi. Yani kalsaydım sadece kendim için yarışacaktım, ya da bırakacaktım. Hiç bir şampiyona şansım yoktu. Antalya’ya gelmiştim. Uğur Erdener bana “Buraya gelirsen en azından antrenman yapıp, sporuna devam edebilirsin” teklifinde bulundu. Ailem de mantıklı bulunca geldim. İlk başta vatandaş olmak gibi bir şey konuşulmamıştı. Antrenman için neden olmasın diye düşündüm. Geldikten sonra Gürcistan’daki durum daha kötüye gitmeye başladı. Gürcistan, olimpiyata BDT adına katılacaktı. Takımda üç kişiydik ve iki kişi Gürcü’ydü: Hatuna ve ben. Başantrenör geldi ve “Arkadaşlar çok iyi durumdasınız ama iki Gürcü’yü birden olimpiyata götüremem. İki Rus götürmem gerekiyor. Birinizi dışarıda bırakmak zorundayım” dedi. Politika devreye girmişti. Bir sporcunun en büyük hedefi olimpiyatlardır. O kadar sene onun için hazırlanılıyor. Bana ‘Senin Türkiye’den katılma şansın olabilir. Arkadaşlarının yok’ dediler. Ben de o yüzden Türkiye’yi tercih edip, vatandaşlığı seçtim. İyi ki de seçmişim.
Dört tane olimpiyat heyecanı yaşadınız, belki de beşincisi sırada. Olimpiyat deneyimlerinizden bahsedebilir misiniz?Barcelona benim için zor bir olimpiyattı. Çünkü ülke değişikliği yaptım. İlk defa yarışacaktım ve sorumluluğum fazlaydı. Yarışma olarak güzel bir deneyimdi, ama heyecanımız çok yüksekti. Takımda altıncı sırayı aldık. Atlanta’ya giderken her şey çok farklıydı. Kendimi hazır hissediyordum ve madalya alabileceğimiz hissettim. Yarı final (Almanya, 239-237) ve bronz maçını (Polonya 244-239) az bir farkla kaybettik. 2000’de güzel bir hazırlık dönemi geçirmiştik. Bireysel olarak Avrupa Şampiyonu unvanıyla gitmiştim, ama orada da madalya olmadı. Atlanta’daki dördüncü olan takımda bir değişiklikle (Zekiye Keskin) Sydney’de de yarı finale yükseldik ama yine dördüncü olduk. Atina’ya giderken ise pek umutlu değildim, Çünkü iyi bir hazırlık dönemimiz olmamıştı.
Geri dönerken sadece beşinci olimpiyat güdüsüyle mi hareket ettiniz?Pek öyle değil. Ameliyatımdan sonra 2008’de sporu bırakmıştım. İki sene ara verdim. Ama okçuluğun benim hayatımda çok önemli bir yeri var. Bırakınca eksiklik hissediyor insan. Spor için büyük fedakârlık yapıyorsun. Bu boşlukta ailemle vakit geçirdim, dinlendim. Ama bunun için iki sene yetiyor. Sonra ‘Şimdi ne yapacağım?’ soruları başlıyor... Özellikle olimpiyat için dönmedim; ama beşinci olimpiyat beni çok mutlu eder kuşkusuz. Artık olimpiyatta bir şeyler yapmak, madalya almak istiyorum. Sadece yarışmak değil. Kariyerimi olimpiyat madalyasız bitirmek istemiyorum.
İki sene boyunca hiç ok atmadınız mı? Hiç atmadım. Arada bir çocukları izlemeye gidiyordum kulübe. Orada bir veya iki kez makaralı yay nasıl bir şey diye denedim galiba. Ama onun dışında tek bir ok atmadım. Geri dönmeye karar verdikten sonra yayı elime aldım ve ilk oku hedefe atınca, ne kadar özlediğimi anladım. Bu kadar sene ok atmamışım gibi hissettim desem yeridir. Sonuçta, okçuluğun yaşı yok. Yapabildiğin kadar devam edebilirsin.
1984’ten beri süren çok uzun bir okçuluk kariyeriniz var. Asla aklınızdan çıkmayan bir geri dönüşünüz var mı?2000’de Polonya’daki Avrupa Salon Şampiyonası’ndayız. Yarışma öncesinde kendimden çok eminim. Yarı finalde Fransız bir kızla atıyorum. Son seriden önce puan farkı dörde çıktı ve özellikle de salonda bu farkı kapatmak mümkün değil. Ben sürekli ‘Maçı nasıl verdim’ diyorum kendi kendime. Kabul etmişim yani. Tamam son üç okta 30 atarım diyelim, o sporcu ne kadar kaçırabilir ki? Koçum Vladimir “Sen kendi atışlarını düzgün yap, gerisine bakma” diyor. Ben 30 attım. Sonra rakibime sıra geldi ve baktım kız yayı indirip kaldırmaya başladı. Okçulukta şöyle bir durum vardır: Stresli olduğunda tekniği düzgün yapamazsın ve konsantrasyon için yayı indirip, kaldırırsın. Kız 26 attı ve durum eşitlendi. Beraberlik atışlarında bana öyle bir hırs geldi ki, kendi kendime şöyle dedim: Artık ne bu maçı veririm, ne de şampiyonayı! Öyle de oldu zaten, şampiyonluğa kadar gittim. O yarışma yarışmayı bırakmama anlamında bana çok güzel bir ders oldu. Zaten ben hep 1-2 puanla, kazıya kazıya giden maçlar oynuyorum. Büyük bir fark olmuyor hiç.
picture

natalia nasaridze

Görsel kaynağı: Eurosport

Türkiye’de 90’lı yıllardaki sizin kuşağınız çok iş başardı. Ama yeni kuşakta düşüş var. Beş-on yıla kadar toparlanma görüyor musunuz?O ekiple yaptıklarımız tekrarlanır mı bilmiyorum. Şimdiki takıma bakıyorum, çok genç ve yetenekli sporcular var. Ama biraz deneyim gerekiyor. Burada sorun önceki Koreli antrenörden kaynaklanıyor. Çocuklar onunla çalışırken mental anlamda biraz darbe aldılar sanırım. Farklı sistemde yanlış yönde etkilendiler. Şimdi artık teknik ekip değişti ama eskisinden kafa olarak kurtulmanız kısa zamanda gerçekleşmiyor. Aslında olimpiyatlar için hiç bu kadar zorlanmıyorduk. Ama bahsettiğim dönemin ardından takım neredeyse sıfırlandı. Okçuluk hem teknik açısından ve hem de malzeme olarak çok detaylı bir branş. Haydi malzemeyi hallettiniz diyelim, ama sporcunun tekniğini değiştirmek zor. Bazı şeyleri alıştıktan sonra hata olarak telakki etmiyorsun, benimsiyorsun. Ama buradaki dünya kupasında çocuklar harika attı bence. Kerem, 1994 doğumlu ve süper yarıştı. Diğer çocuklar da giderek daha iyi olacak.
Kariyerinizin önemli bir bölümünde olmadığı için 2006’da oluşturulan Dünya Kupası’nda pek yarışma fırsatınız olmadı. Neler düşünüyorsunuz bu organizasyon için?Bizim zamanımızda Grand Prix serisi vardı ve bu şekilde değildi tabii. Dünya Kupası, Uğur Bey’in vizyonuyla gerçekleştirilen bir organizasyon. Çok takdir ediyorum. Sporumuzun sevilmesi ve yayılması için çok önemli bir atılım. Dün finalleri izliyorum. Orada olabilmek ve o havayı yaşamak ne kadar güzel olur diye düşünüyorum. Kendini farklı hissediyorsun. Ben hak ettim ki, oradayım diye düşünüyorsun. Eskiden branş pek çok izleyiciye belki de sıkıcı geliyordu. Atışlar ekranda gösterilmiyordu, insanlar bir şey göremiyordu. Şimdi her şeye hakim olabiliyorsunuz.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam