Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Smaçörlükten Milli Takım Liberoluğuna - Beytullah Hatipoğlu - Özel Röportaj

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 25/10/2022 - 19:09 GMT+3

A Milli Erkek Voleybol Takımı ve Galatasaray HDI Sigorta'nın tecrübeli liberosu Beytullah 'Beyto' Hatipoğlu ile 20 yılı aşkın voleybol macerasını, milli takım günlerini, hedeflerini ve gençlerin spor-okul ilişkisi üzerine konuştuk.

Beytullah Hatipoğlu

Görsel kaynağı: Eurosport

A Milli Erkek Voleybol Takımı ve Galatasaray HDI Sigorta'nın Beyto'su Beytullah Hatipoğlu, 30 yılının 20'sini voleybol sahalarında sevdiği spor için geçirirken, eğitimini aksatmayan ve hayatını düzen içerisinde yaşamaya devam eden bir milli sporcu olarak gençlere örnek olmaya çalışıyor.
Dedesinden gelen isminin nadir isimlerden biri olduğunu ve ailesi de dahil olmak üzere herkesin kendisine 'Beyto' diye seslendiğini belirten milli sporcu, Eurosport Türkiye'den Kaan Meriç sorularını cevapladı.
Önemli spor duraklarından biri olan Tofaş ile başladığın kariyer, 2021 itibarıyla seni Galatasaray HDI Sigorta’ya getirdi. Böyle bir kariyere imza atacağını hem kulüp düzeyinde hem de milli takım düzeyinde libero pozisyonu için aranan isimlerin başında geleceğini hayal etmiş miydin?
30 yaşındayım ve voleybola yaklaşık olarak 20 yıl önce başladım. Profesyonel olana kadar bizim yolculuğumuz oldukça zor. 10 sene ‘Voleybolcu olabilir misin, olamaz mısın?’ şeklinde geçiyor. Voleybolda ilerlemende özverili olmak önemli bir yer tutuyor. Profesyonel yolculuğun senin bu sporu istemene ve hayatında ne kadar fedakarlık yapmana kalıyor.
İlkokul üçüncü sınıfta Beden Eğitim Öğretmenleri seçmelere gelmişti ve o zaman voleybola başlamıştım. A Takım sürecine kadar küçük, yıldız ve genç takım gibi çeşitli kategorilerde oynadım. Daha sonra A Takım serüvenim başladı. İkinci ligde Tofaş’ın formasını giymeye başladım ve smaçör pozisyonunda oynuyordum. İnegöl Belediyespor’da kariyerime devam ettim. Kemik kadro ile beraber Süper Lig’e çıkmak için mücadele ettik ve bunu başardık. Bu süre zarfında smaçör pozisyonunda oynamaya devam ediyordum. Uludağ Üniversitesi İşletme Bölümü’nde okurken spor hayatımı olabildiğince idare etmeye çalışıyordum. Spor ve okul biraz zor açıkçası. Okulda devam zorunluluğu varsa çok büyük bir fedakarlık gerektiriyor. Bazı derslerimizde devam zorunluluğu yoktu ve o zaman spor hayatımı sürdürebilmek daha kolay oluyordu. Okuldaki durumumu toparlayabilmek için Tofaş’a geçtim. Tofaş sonrası tekrardan İnegöl macerama döndüm ve libero pozisyonuna geçiş yaptım. Kariyerimin kırılma anı orada başladı. Benim için yükselme dönemim o an itibarıyla başladı.
O dönem iyi bir performans göstermiştik ve ligi altıncı sırada bitirmiştik. Anadolu takımlarının Avrupa’ya katılma macerası uzun bir süre almıştı lig içerisinde. 7-8 takımın domine ettiği bir ligde bunun yaşanması pek sık olmuyordu. Biz o sene büyük takımların arasına girmeyi başarabilmiştik. Voleybol, büyük fedakarlıklar gerektiren bir spor ve biz o sene takım olarak bunu başarmıştık. Daha sonra kulüp değişikleriyle Galatasaray’a uzanan bir kariyerim oldu.
Her sporcunun hayali tabii ki milli takımda oynamaktır. Benim de en büyük hayalim milli takım formasıyla saha içerisinde başarılı bir şekilde yer almaktı. O dönemki antrenörlerim libero pozisyonuna geçersem daha faydalı olabileceğimi düşündüler ki benim için de faydalı bir karar olduğunu söyleyebilirim. Bu sebeple antrenörlerime teşekkür ederim.
Bu değişimden sonra ilk tepkin nasıl oldu? Uzun yıllar oynadığın bir pozisyonda değişiklik oldu sonuçta.
Libero, zor bir pozisyon çünkü sayı alman çok çok zor. Başlarda sayı almayı özlediğim için zorlandığım dönemler oldu ama şu an libero pozisyonunda oynadığım için çok memnunum. Defans yapmak ve manşet karşılamak gibi çok önemli bir görevim var. Aslında libero oyunun nasıl gideceğine yön veren bir pozisyonda. İyi bir manşet ya da iyi bir defans maçın tüm seyrini değiştirebilecek bir güçte. Saha içerisinde tamamlayıcı bir rolümüzün olduğunu düşünüyorum. Belki sayı alamıyoruz ama yaptığımız defanslarla o sayının hanemize yazılmasına olanak sağlıyoruz.
Avrupa Altın Ligi’nde üst üste ikinci kez şampiyon olarak bizleri gururlandıran ve İslami Dayanışma Oyunları'nda bronz madalya elde eden A Millî Erkek Voleybol Takımımızın bir parçası olmak her şeyden önce bir birey olarak nasıl hissettiriyor?
Milli takım formasını ilk kez 28 yaşında giydim. Galatasaray HDI Sigorta döneminde milli takım formasını giyme şansı elde ettim. Çok tarifsiz bir duygu çünkü 28 yaşında bir sporcu ne kadar tecrübeliyim derse desin, o formayı üstüne giydiği an yaşın bir önemi kalmıyor. Hazırlık kampında o tür bir heyecanım yoktu ama Altın Ligi’nde ilk kez formayı giyince gerçekten çok heyecanlandım. Şampiyon olduğumuz o kadroda bulunan tecrübeli arkadaşlarım beni desteklediler ve o olayın şokundan çıkarttılar. Çok çabuk adapte olabildim. O formayı giyince heyecanlanmadığını söyleyenler bence yalan söylüyordur…
Milli takım serüvenin iki sene önce başladı ve takımdaki abi konumuna sen geldin…
Evet, doğru…Milli takımda ilk defa forma giyenlere bizim yardım etme zamanımız.
Beytullah Hatipoğlu
Milli takım ve Galatasaray’ın bir parçası olarak bireysel hedeflerin ne şekilde ilerliyor? ‘Şunu da yaptım’ dediğin şeyler var mı?
İslami Dayanışma Oyunları’nda üçüncü olduk. Onun öncesinde Avrupa Altın Ligi’ndeydim. Finalde Çek Cumhuriyeti’ne kaybetmiştik. Genç ve güzel bir kadromuz vardı. Sanırım o milli takım heyecanını fazla yaşadık. Madalya kazanmak önemliydi bizim için. Şampiyon olamadığımız için yüreğimiz buruk ama madalya almak da başarı sayılabilir. Milli takım formasıyla katıldığım ilk turnuvada altın madalya kazanmak benim için gurur vericiydi. Bahsettiğin gibi milli takımda altın madalya kazanmak yapmak istediklerim listesine yeşil tik olarak gösterilebilir.
Avrupa Şampiyonası’na gitmiştik. Orada gruptan çıkmıştık ama bir sonraki turda daha tecrübeli bir ekip olan Sırbistan ile eşleştik. Zor bir maç geçmişti iki taraf için de. Maçı 3-2 kaybettik. O maçı kazanarak şampiyonada daha yukarılara çıkabilirdik.
Kulübüm ile ilgili hedeflerimde ise şampiyonluk kazanmak yeşil tik olarak atmak istediğim bir hedefimdi. Ligi beşinci sırada bitirdik. Türkiye Kupası’nda ise Arkas Spor’a finalde kaybettik. Üzücü olmuştu açıkçası. Bu sene Galatasaray ile hedefim ligde ilk dörde girebilmek. Takım kimyamız yavaş yavaş oluşuyor. Antrenmanlarımız keyifli geçiyor. Geçen sene kaybettiğimiz Türkiye Kupası’nı almak istiyoruz. Ligde de en kötü final oynamak istiyoruz.
AXA Sigorta Efeler Ligi’nde beş maçı geride bıraktık ve Galatasaray, beş sonunda üç galibiyet almış durumda. Ziraat Bankkart karşısında yorucu bir maçı geride bıraktınız ve cuma günü bir derbi bizleri bekliyor. Fenerbahçe HDI Sigorta maçı hazırlıklarınız ve beklentileriniz ne durumda?
Ziraat Bankkart öncesi Halkbank ile oynamıştık. Bu üç maçlık periyot eksikliklerimizi görme maçları oluyor. Halkbank’a karşı 3-2 kaybettik ve eksikliklerimizi gördük. Ziraat maçında ilk seti aldık ama daha sonra düşme yaşadık ve maçı 3-1 kaybettik. Bu hafta derbi var. Mücadelenin anlamı bizim için çok büyük. İki takımın da önemsediği bir maç. Derbi hazırlıklarına başladık. Zor bir maç olacak çünkü iki taraf da kazanmak istiyor. Kazanan biz olmak istiyoruz. Taraftarlarımızı cuma günü 14.30’da maça bekliyoruz. Taraftarlarımız maçlara zaten geliyorlar ama biraz daha maçlara gelip, desteklerlerse çok daha mutlu oluruz.
Lig uzun bir maraton. Antrenmanlarda çalıştığınız planlar ve ayrı ayrı üzerine çalıştığınız senaryolar tersine gittiği zaman bireysel ve takım olarak bu durumdan nasıl kendinizi çıkartıyorsunuz?
Teknik ekibimiz hafta başında rakibimize çalışıyor. Genelde de onların söylediği durumlar ile karşılaşıyoruz. Hangi oyuncu nereye atak yapacak veya o oyuncu ne tarafa pas atıyorsa oyun kuruluyor vb. biz o düzenlere çalışıyoruz. Açıkçası çalıştığımız dersin dışında farklı bir durum gelişmiyor. Ancak maç içerisinde kim o kurguyu daha iyi uygularsa kazanan o oluyor. Karşı taraf da bize bu şekilde çalışıyor. Önemli olan o gün kim daha iyi motiveyse, kim daha istekliyse, o kazanıyor.
Dediğin gibi planların tutmadığı zaman teknik ekip gerekli desteği anında vermeye çalışıyor. Biz de bunları uygulamaya çalışıyoruz. Bütün hafta çalıştığımız şeyin dışına çıkıldığı zaman kopukluklar oluyor ama bu molalarla ve direktiflerle çözülüyor.
Beytullah Hatipoğlu
Spor Psikolojisi özellikle genç oyuncuların başarılar elde etmesi veya başarısızlıklar yaşamasının ardından oldukça gündemde kalan bir alan oldu. Aslında Spor Psikolojisi her zaman sporun içindeydi ancak bunları dile getirme ve öğrenme süreçleri pek bizlere yansımıyordu. Genç milli sporcularımız sporun psikoloji tarafına çok ama çok önem veriyor. Sen bu konuda neler düşünüyorsun?
İnsan psikolojisinden yola çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sporcuların saha dışındaki hayatı da sporu etkiliyor. Etkilenmediğini söyleyen insanların yalan söylediğini düşünüyorum. Dışarıda yaşadığı olumsuz bir olayı antrenmana geldiğinde kapıda bırakabilen belki de sayılı sporcu vardır. Genel olarak spor hayatı ile saha dışındaki hayatı maalesef ayrı yürütemiyoruz. Mental yönden güçlü olmak zorundayız. Tek açıklaması bence bu. Sen ne kadar güçlü olursan rakibin de seni kadar baskılamak zorunda. Güçlü bir psikolojiye sahip olduğunuzda rakibiniz yenilmeye başlıyor. Kitap okuyarak ve saha içerisinde kendisini rahatlatacak şeyler bularak her sporcu mental yönünü güçlendirebilir. Kimisi dua okuyarak rahatlıyor, kimisi tribüne bakarak, kimisi ise hiç tribüne bakmayarak rahatlıyordur. Sporcudan sporcuya değişen bu psikoloji, tecrübeyle de güçlenebilir. Genç kardeşlerimiz ve okuyanlar maalesef bunları yaşayarak öğrenecekler. Evet, kitapta yazanlar var ama sahada olaylar farklılaşıyor. O sahanın içinde tozu yutmakla gençler, sporcu psikolojisi kısmında güçlenebilirler.
Peki, bir sporcunun sıkıntı yaşadığı çok belli diyelim. Bu durumun antrenmana yansıması nasıl oluyor?
Örnek veriyorum araba bozuldu…
Eyvah…
Sinir de olabilir, tam tersi de olabilir. Voleybolun en önemli olayı bence dikkat. Karşıdan servis geliyor, ben o topa çok dikkatli bakmalıyım ki ona göre hamle yapmalıyım. Bir saniyenin bile önemi var. Kafamın dağınık olması hata yapmama yol açıyor. Kendi mevkimde yaşadığım sorunlar başka oluyor. Smaçör, pasörüyle uyum sorunu yaşayabilir. Belki blokta bir sıkıntı yaşanıyor. Bunlar oluyor açıkçası. Bu tür şeyleri gördüğümüzde soruyoruz ‘Ne oldu?’ diye çünkü suratından belli oluyor. Takımdaki insanları az çok tanıyoruz. Ben genelde gülen biriyim. Asık surat ile gittiğim zaman biri ‘Bu çocuğa bugün bir şey olmuş’ der. ‘Ya bunu biz hiç ellemeyelim ya da üstüne gidelim. Bir şeyi varsa anlatır.’ derler. Genelde bir sorun yaşayan varsa konuşarak çözmeye çalışırız. Kişisel bir problem nedeniyle anlatmak istemiyor olabilir. Buna da tabii saygı duyuyoruz. Göz yumulabilecek bir durum. Herkes profesyonel olarak yaptığı için ertesi gün kafasını toparlayıp antrenmana sağlıklı bir şekilde geliyor.
Voleybol sporu içerisinde değiştirmek istediğin bir kural, gelenek veya sistem var mı? Şöyle olsaydı daha verimli, daha iyi olurdu diyebileceğin…
Smaçör olarak oynarken servis atmayı çok seviyordum. Amerika’da kolej seviyesinde liberolar servis atabiliyor. Bizim voleybol sisteminde liberoların servis atmasını isterdim. Libero servis atsın, oyuna girsin…İki çeşit libero oluştu: savunmacı ve servis karşılayan libero. Orta oyuncu kendini iyi hissetmiyor olabilir. Belki o sistemde top ortada daha çok kalabilir. Libero böylelikle maçta daha çok yer alabilir.
Tekrardan bir pozisyon değişikliği?
Antrenmanlarda smaca kalkıyorum, ilk olarak bunu yapıyorum. Smaçörler günde 150 kez sıçrıyorsa ben üç dört kez sıçrıyorum. Sonra dönüp bakıyorum ki ‘Bizden o tren geçti’.
Voleybolda bir kariyer inşa etmeseydin hangi sporda kendini görmek isterdin?
Voleybola başlamadan önce beni ilk olarak basketbola seçmişlerdi. Bir hafta kadar antrenmanlara gittim ancak bana hitap etmiyordu. Fiziksel temasa pek sıcak olamadım. Voleybol olmasa ne olabilirdi, bilmiyorum. Ben fiziksel teması sevmiyorum. Spor sektörüne girmeyebilirdim. Basketbolcu veya futbolcu olmak hiç istemedim. 10 yaşında voleybol ile tanışmam başka bir kariyer düşünmememi sağladı. Yüzme olabilirdi belki…Antrenmanlara gitmiştim.
Peki, okuluyla, dersiyle, ödeviyle uğraşıp bir yandan da voleybol aşkını parkede yaşamaya devam etmek isteyen gençler için ne gibi tavsiyeler vermek istersin? Okul ile voleybol arasında seçim yapmak zorundalar mı yoksa her iki kulvarda da ilerleyebilecekleri bir hayat söz konusu mu?
Voleybol, fedakarlık istiyor. Ben Anadolu Lisesi mezunuyum. 4’te okuldan çıkıyordum. Akşam 6 veya 7’de antrenmanım oluyordu. Eve gelip, üstümü değiştirip, yemek yiyim daha sonra direkt olarak antrenmana gidiyordum. 7-9 arası antrenmanlarımız olurdu. Okuyan biri için düzenli devam ettiği sürece sosyal hayatı olmuyordu veya okulu aksatıyorsa geleceği için sıkıntı yaratıyordu. Spor bir yere kadar devam ediyor. İnsanların farklı kariyer planları olabiliyor.
Fedakarlık gerektiren sporda birey kendinde bunu görebiliyorsa ikisi de tabii ki yürütülebilir. Bunu başaran insanlar var. Ancak tembel olmamak lazım. Maalesef gençlerimiz tembel. Okulu önemsemeyip, voleybolu zorluyorlar. Belki de o seviyede yetenekleri olmayabilir. Bu sefer voleybolda beklediği ilgiyi bulamadığında okul treni bazen kaçmış olabiliyor. Bu da büyük bir kayıp oluşturuyor. Bence her sporcu okuluyla beraber yaptığı branşı yürütmeli. Hayatınız düzenli oluyor. Ben düzen takıntısı biriyim. Benim her günüm planlı ve programlı. Bunun beni başarıya götürdüğünü düşünüyorum.
Mesela ben düzenli biri değilim ama düzenli olmak da insanı rahatlatır diye düşünüyorum.
Kesinlikle. Sabah 11’deki antrenman için en geç 9’a alarmımı kurarım. Kahvaltımı yaparım ve her şeyim hazır olursa bu beni motive eder.
İçten cevapların için çok teşekkür ederim.
Asıl ben teşekkür ederim. 20 yıllık voleybol hayatımı senin vasıtanla konuşmak güzel oldu.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam