Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Alex Albon ile Tayland, Red Bull’a geçişi ve Peaky Blinders üzerine

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 29/11/2020 - 04:27 GMT+3

Tayland kültürü, genlerden gelen tutku, ani bir yükseliş, sıkıntılı uyum süreci, Peaky Blinders… Red Bull Racing’in yıldız sürücüsü Alexander Albon, Kuzey Kılıç’ın sorularını yanıtladı.

Alexander Albon (Red Bull) - GP of Brazil 2019

Görsel kaynağı: Getty Images

Tayland, spor kültürü açısından genel anlamda coğrafi koşullarına bağlı olan bir ülke. Zira boks ve futbolun (hatta bazı şehirlerinde futboldan bile popüler) ardından ülkede yaygın olarak yapılan ve ilgi duyulan sporlar dalış, dağ tırmanışı, ayak voleybolu ve yelkencilik üzerine kurulu.
Koh Tao’da dalgıç gibi hissetmek, Samui Archipelago’da dağları tırmanmak, rengarenk denizin üzerinde yelken tutmak Taylandlılar’ın bir hayli ilgi odağı olurlarken aynı zamanda turistlerin ülkeyi ziyareti için de önemli. Tabii takraw adını alan ve gelenekselleşen ayak voleybolu, futbol ve boks, ülkenin spor dallarındaki ana damarlar. “Tayland’da doğmadım, Londra’da doğdum ama annem Tayland’da doğdu ve büyüdü. Takraw, onun çocukluk döneminde günümüzdeki futbol gibi yaygın bir spormuş.” diyor Tayland’ın hiç alışık olmadığı bir spor dalında, Formula 1’de yıldızını parlatan Alexander Albon.
“Dediğim gibi, Londra’da doğdum ve Londra’da büyüdüm. Babam eski bir yarışçı olduğu için motorsporlarındaki tutkuyu küçük yaşlarımdan itibaren tanımaya başladım. Babamın Porsche Carrera’daki videolarını izlediğimi hatırlıyorum, eh, o zamanlar sadece dört tekerleğin ne anlama geldiğini biliyordum.”
Albon, Formula 1’e kadar uzanan hikâyesinin klasik başlangıçlara benzediğini ama karting aracına binmesinin biraz geç bir döneme denk geldiğini ifade ediyor. “Dört-beş yaşlarımdayken kartinge ilgim vardı ama karting aracı alıp antrenman yaptığım dönemler sekiz yaşıma denk geliyor.”
Taylandlı sürücü, antrenman sonrası formunu korumak için röportaj öncesinde yanına getirdiği protein içeciğini bitirirken Formula 1’in hızına girmeden önce aile yaşantısına değiniyor. “Annem Budizm inancının tüm gerekliliklerine uyan ve geleneksellikle modernizmi bir arada barındıran biri. Budizm’e dair en sevdiğim şey, inancın, hayatınızda herkese ve kendinize karşı neşeli kalmanızı öğütlemesi. Daima gülümse, etrafındakilerle iyi geçin, empati kur… Günlük hayatımızda tonlarca sorunla uğraşıyoruz ama bu uğraş arasında gülmek, neşelenmek tüm sorunları unutturabilir.”
“Şu an Tayland vatandaşıyım ve ayrıca Britanya vatandaşlığım da var. Ama kendimi tamamen Taylandlı olarak görüyorum. Oradaki kültürü, inancı ve geleneği benimsiyorum. Çalışma disiplinim ve sürekli güler yüzlü olmam aslında biraz buradan kaynaklanıyor.”
Alexander Albon (Red Bull) - GP of Bahrain 2020
Albon’un babası Nigel Albon, mütevazı bir yarış pilotuydu. Britanya’daki yerel şampiyonalarda başarılar elde ettikten sonra birçok farklı segmentte yarıştı fakat Formula 1 pistinde adını duyuramadı. “Babam uluslararası yarışlarda gösterişli bir kariyere sahip değildi. Britanya’da yerel organizasyonlarda ise bir kahramandı. Eğer rakamlara ve kupalara bakacak olursanız onun iyi bir pilot olmadığını söyleyebilirsiniz fakat eğer onunla dört-beş saat zaman geçirir ve sohbet ederseniz motorsporlarına dair sahip olduğu görüşün, bilginin derecesini anlamanız imkânsız bir hâl alır. Çok zeki ama onun en büyük problemi, kafasındakileri uygulama konusundaydı. En azından bireysel açıdan. Fakat bana ardım etme konusunda harikaydı.”
1990’ların başında doğan ve sonrasında Formula 1 pilotu olan veya MotoGP’de yarışan veya bu organizasyonlar gibi kalburüstü yerlerde vitrine çıkan sporcular, genelde Michael Schumacher ve Valentino Rossi rüzgârına kapılırlar. Bu akım, Albon için de aynı.
“Ipswich’te başarı seviyesi ortalamanın biraz altında olan bir öğrenciydim. Hayatım boyunca okulda iyi bir öğrenci olamadım, ki bu canımı biraz sıkıyor, her neyse. Çünkü o dönemler Michael Schumacher ve Valentino Rossi’ye hayran kalmıştım. Sürekli olarak onların yarışları hakkında düşünüyordum. Babam ve annem dışında kahramanlarım Schmacher ve Rossi’ydi. Kariyer inşa etmemde bana ilham kaynağı oldular.”
Alex Albon kariyer yolculuğunda klasik bir çizgi izlediğini belirtiyor. Formula’nın Renault Serisi’nde yıldızı parlayan sürücü, Formula 3’ten GP3 Serisi’ne sıçrarken Charles Leclerc ve George Russell’la sıkı bir dostluk ilişkisi kurduğunu belirtiyor.
“Beş-altı yıl önce Charles Leclerc’la ART’deyken takım arkadaşıydık. O, tıpkı bugünkü gibi çok hızlıydı, hem de çok. 2016’da GP3’teki şampiyonluğu o kazanmıştı, bense ikinciydim. Aramızda ilk başlarda ciddi bir rekabet vardı, hatta Spa’daki bir antrenman seansında telsizden takıma Leclerc’ı şikayet bile etmiştim. Çünkü sürelerimi geliştirmemi engelliyordu ama kısa sürede birbirimizi daha iyi anladık ve sıkı arkadaşlar olduk.”
“Aynı süreçte George Russell’a da iyi bir bağ kurduk. Londra’daki bir resepsiyonda Russell ve 2017’de EuroFormula 3’te şampiyon olan Harrison Scott, bir vakıf tarafından ödüllendirilip mükemmel iki kupa almışlardı. Ben ise elime süt kupasını alıp onların arasında fotoğraf çektirmiştim. Demek istediğim, pistte herkes benim rakibim ama pist dışında hepsi benim arkadaşım. Rekabet ve kazanmak bu işin en güzel yanları fakat günün sonunda hepimiz insanız. En özel arkadaşlık ilişkilerimden biri Russell’la kurdum. Birbirimizi küçük serilerden beri tanıyoruz ve her konuda iyi anlaşıyoruz.”
ğ
Alex Albon, 2018-2019 sezonu planlarını Formula E sezonu için yapıyordu. Fakat Formula 1 takımlarından Toro Rosso, uzun bir süredir radarında tuttuğu Taylandlı sürücüyü o yıl Daniil Kvyat’ın takım arkadaşı yapmaya karar verdi. “Hayatımda sevinçten ne yapacağımı bilemediğim dört an var. Ve bu dört anın ikisini o sezon yaşadım. Normal planlarımı Formula E üzerine kuruyordum ve tüm çalışmam aracı daha iyi tanıma üzerineydi. Çünkü elektrikle giden bir arabayı daha farklı kurallarla kontrol etmek hiç de kolay bir şey değil.”
“2018’de Ekim’in ilk haftalarında menajerimle Formula E’deki tanıtımları nasıl yapacağımızı tartışıyorduk. Ancak bir ay sonra Toro Rosso’daki yetkililer beni yeni sezonda takımda görmek istediklerini söylediler. Bu teklifi düşünmeden kabul ettim ve hemen annemi aradım. Ona durumu anlattım ve bir süre boyunca telefonda konuşmadan durduk. Fakat o sürede aklımızdan geçenleri tahmin etmek hiç de zor değil. Fedakârlıklar, hayal kırıklıklarıyla geçen günler… Ekonomik açıdan çok berbat bir yaşamımımız yoktu ama dünyada insanı incitebilecek çok daha fazla şey vardı ve bunların neler olduğunu biliyorduk. Bu nedenle Formula 1’e adım atıp Tayland’ı temsil edebileceğimi öğrendiğimde tüm duygularım tepetaklak oldular.”
Albon’un o sezonki diğer “anı”nı tahmin etmek pek de zor değil. Zira Formula 1’deki ilk sezonunu geçiren genç sürücü, 12 Ağustos 2019’da Red Bull’un Fransız sürücüsü Pierre Gasly’nin yerine Red Bull’un koltuğuna getiriliyordu.
“Gasly, pistin en göz ardı edilen yeteneklerinden biri ve bunu Red Bull da biliyordu. Fakat RB15’i kontrol etmek onun gibi daha içgüdüsel yarışan biri için imkânsızdı. RB15’te teknik, her şeyin önünde, ki Max Verstappen bu yüzden mükemmel işler yapıyor. Red Bull’a geldiğimde bana bunun en fazla dokuz yarış sürebileceği ve kalıcı olmak istiyorsam hata yapmaktan korkmamam gerektiği söylendi. Eh, Rusya’da elemelerde kaza yaptım. Birkaç yerde zorlandım ama beşincilikler, dördüncülükler alarak iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum.”
2019’un sonunda Yılın Çaylağı ödülünü alan Albon, böylece Red Bull’dan uzun vadeli kontratı da kapıyordu. “Tayland ve genel olarak Asya bölgeleri, iş gücünün, ekonominin ve kreatif zekânın en iyi birleştiği yerlerden biri. Fakat bizler, sadece üretici olarak motorsporlarında kalıcı olabiliyoruz. Sürücü açısından genel bir havuzumuz maalesef yok. Geçen yıl kazandığım ödül ve bu sene podyuma çıkmam bence bu açıdan önemliydi. Emin ol, benden çok daha yetenekli olan ve zamanlarının gelmesini bekleyen birçok Asyalı genç F1 adayı var. Onlara şans yaratmak, daha fazla mekanikere, mühendise şans yaratmak ve beyinlerindeki dehayı tüm dünyaya göstermek bizim elimizde. Umarım aldığım ve alacağım sonuçlar bu konuda olumlu etkiler yaratır.”
Alexander Albon (Red Bull) - GP of Turkey 2020
Alex Albon’la olan 15 dakikalık röportaj süremizin sonlarına gelirken biraz daha hikâye dışı şeylere değiniyoruz. Formula 1’in teknik kısmına biraz önce RB15’in kontrolünde vurgu yapan Albon, “Eskiden tüm motorsporları dallarında insanların araç üzerindeki etkisi kuşkusuz daha fazlaydı. Çünkü o zamanlar en basit anlamıyla bir metal parçasını vücudunuzla, tüm vücudunuzla kontrol ediyordunuz. Aynaları ellerinizle düzeltiyor, aracın tüm ayarlarını ellerinizle, ayaklarınızla yapıyordunuz. Şimdi ise tuşlar, o minik tuşlar her şeyi sizin için hallediyorlar. ‘Teknoloji insanın üstünde’ çılgınlığına katılmıyorum.” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Çünkü günün sonunda direksiyonu döndüren, kararı veren ve gaza basan hâlen daha bir insan. Ve o insan duygularını kontrol edebildiği, bildiklerini koruyabildiği ve uygulayabildiği süreçlerde başarılı olur. İnsan faktörü hâlen daha işin içinde. Fakat tekniğin içindeki yüksek teknoloji, insan faktöründeki şans oranını önemli bir ölçüde etkiliyor.”
“Tabii her şeyin araç içinde bittiğini veya başladığını düşünmüyorum. Her ne kadar nefret etsem de ağırlık ve kondisyon salonlarında saatlerinizi harcamanız sizi olumlu yönde etkileyecektir. Örneğin Lewis Hamilton. O, gridin en fit vücutlarından birine sahip. Beslenmesine ve sporuna çok fazla dikkat ediyor ve ne kadar şampiyonluk kazandığı ortada. Mental olarak güçlü kalmak da önemli. Olumsuzluklara veya mükemmel gelişmelere çok fazla kapılmadan odak noktanızı korumanız, mental sağlığınızı koruyup huzurlu olmanız önemli.”
Albon, huzuru bulma konusunda Budizm’in öğretilerine kulak verdiğini belirtirken normal hobilerinden de bahsediyor. “Başta dediğim gibi, Budizm’de neşeli olmak, gülmek altın kurallardan biri. Hayata daima iyimser pencerelerden bakıyorsunuz, ama aynı zamanda başarısızlıklarınızı görmezden gelmiyorsunuz. Bu nedenle Budizm’in bana çok faydası oluyor. Öte yandan dizi izlemek, yemek yapmak da öyle. Peaky Blinders’ı izlemeyi seviyorum. Hatta bir ara dizinin en büyük hayranı olmuştum, en azından kendimi öyle görüyorum. Çünkü Shelby Ailesi’ni gerçek anlamda kendi ailem olarak görmeye başlamıştım… Gangster tarzı yapımları seviyorum. Peaky Blinders’taki gibi gizem, romantizm, drama ve aksiyon unsurları genel bir gangster kavramı içinde birleştirildiğinde ortaya mükemmel bir şey çıkıyor bence. Her neyse, sonuçta ben bir yönetmen veya senarist değilim. İşim küçüklüğümden beri hayran olduğum aracın en üst seviyesini, en üst seviyelerde test etmek; aracı sınamak, limitlerimi aşmak ve bir miktar başarılı olmak.”
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam