La Liga da bitti

Beş sene öncesine kadar, dünyanın en çekişmeli liglerinden biri olan La Liga, Barcelona’nın son yıllarda uzay takımı kılığına bürünmesi ve futbol anlamında uçup gitmesiyle tatsızlaşmıştı. Akabinde Real Madrid’in Barça’yı yakalamak için müthiş bir kadro kurmasıyla birlikte La Liga çift kutuplu bir lige dönüşüverdi. Geçtiğimiz sene tam anlamıyla Barça-Real arasında geçen ligin bu sene de aynı senaryo ile geçmesi bekleniyordu, ki öyle de oldu.

Barcelona sezona yine en büyük şampiyonluk adayı olarak başladı. Geçen sezon gelen rekor puanlı şampiyonluk kulübü elbette memnun etmişti ama Şampiyonlar Ligi’nde “kulübün kanlısı” Jose Mourinho’nun Inter’ine elenmek canlarını yakmıştı. O Jose Mourinho, bununla yetinmeyip bir de Real Madrid’in başına geçince bu sezon şampiyonluk mücadelesi bambaşka bir boyut kazandı. Barcelona favori olduğu sezona alışageldik futbolunu oynayarak başlayamadı ve özellikle Hercules’e iç sahada kaybedilen maç “neler oluyor” sorusunu akıllara getirdi. Ancak Real Madrid’I 5-0 gibi tarihi bir skorla yenerek alınan büyük galibiyet, hem Barça’yı zirveye taşıdı hem de iki takım arasındaki psikolojik savaşı tamamen Barça lehine çevirdi.

Sonrasında hem Kral Kupası, hem lig, hem de Şampiyonlar Ligi’nde muazzam bir performans sergileyen Barcelona, Abidal’in hastalık haberiyle sarsılmasına ragmen, Messi, Xavi, İniesta gibi büyük yıldızlarının harika performansıyla yara almadan yoluna devam etmeyi başardı. Geçen sene en büyük sıkıntısı forvet mevkiinde İbrahimovic’in bekleneni verememesi olan Barça, bu sene de David Villa’dan istediği performansı alamasa da kusursuz işleyen düzeni ile neredeyse puan kaybetmeden ikinci yarıyı sürdürdü ve Bernabeu deplasmanına şampiyonluk yolunu bir hayli katetmiş olarak geldi. Real Madrid karşısında kazanamasa bile mağlup olmayan Barcelona, zaten sadece iki takımın mücadelesine sahne olan ligde istediği şampiyonluk hedefine ulaştı ve üst üste üç sene şampiyonluk başarısını yakaladı. Pep Guardiola da bu büyük başarıda takımın başındaki adam olarak kulüpteki efsane statüsünü daha da pekiştirmiş oldu.

Sezon boyunca Barcelona’yı usanmak bilmeden kovalayan Real Madrid, Jose Mourinho gibi bir taktik dehaya ragmen rakibinin zafer yürüyüşünü durduramadı. Tarihin en özel takımlarından birine karşı kısa sürede şampiyon bir takım yaratmak kolay değildi ve Mourinho takımını iyi bir seviyeye taşısa da El Clasico’larda çok etkisiz bir Madrid izlememize engel olamadı ve Real Madrid müthiş grafiğine ragmen 92 puanla ikinci sırada kaldı. Takımın süper yıldızı Cristiano Ronaldo’nun 40 gol gibi müthiş bir rakama ulaşarak İspanya ligi gol rekorunu kırdığını ve Avrupa gol kralı olduğunu da eklemek gerek. Şampiyonlar Ligi vizesi alan bir diğer takım ise milli futbolcumuz Mehmet Topal’ın da forma giydiği Valencia oldu. Barça ve Real’in çok gerisinde kalsa bile eski yıllardaki şaşalı kadrolarının uzağındaki Valencia, yine de beklentileri karşılayan bir sezon geçirerek üçüncü sırada yer aldı. Ligin bir diğer güçlü ekibi Villareal dördüncü sırayı alarak Şampiyonlar Ligi ön elemesi hakkı kazanırken, beşinci Sevilla ve altıncı Atletic Bilbao Uefa Avrupa Liginde İspanya’yı temsil edecek takımlar oldular.

Bir sezon once Uefa Avrupa Ligi’ni kazanarak büyük moral bulan ve bu sezon Agüero, Forlan gibi yıldızlarının liderliğinde zirveyi zorlamak isteyen Atletico Madrid için sezon tam anlamıyla bir hayal kırıklığına dönüştü. Mücadele ettikleri tüm kulvarlara erken veda eden Madrid’in diğer büyüğü, sezonu yedinci bitirerek Avrupa vizesi de alamadı ve çok kötü bir sezona imza atmaktan kurtulamadı. Özellikle iç saha maçlarında çok iyi bir grafik yakalayan üç takım, Espanyol, Osasuna ve Sporting Gijon sezonu orta sıralarda bitirirken tatmin edici performanslara imza attılar. Bilhassa Sporting Gijon beklentilerin ötesine geçerek sezon boyunca oynadığı futbolla da alkış topladı. Mallorca, Getafe, Real Sociedad, Levante ve Zaragoza ise son haftalara kadar düşme korkusunu ensesinde hissetti ama çok küçük puan farkları ile ligde kalmayı başardılar. Orta sıralardaki takımlara göz atarken Malaga’yı ayrı incelemekte fayda var. Katarlı şeyh Abdullah Bin Nasır El Tani'nin kulübü satın almasından sonra Manuel Pellegrini'yi göreve getirmesi ve ardından sırayla önemli transferlere imza atması bir anda batakta denilen ve düşmesi beklenen Malaga’yı apayrı bir noktaya taşıdı. Kadrosunu Demichelis, Gabriel Milito, Enzo Maresca, Julio Baptista gibi isimlerle güçlendiren Endülüs takımı ikinci yarıda ligde kaldı ve orta sıralara doğru tırmanışıyla dikkat çekti.

Elbette her sezonun olduğu gibi bu sezonun da kaybedenleri oldu. İspanya liginde Deportivo, Hercules ve Almeria son üç sırayı alarak lige veda eden takımlar oldular. Almeria sezon başından beri zayıf bir görüntü çizdi, zaten kadro kalitesi olarak da bu lig seviyesini yakalayamadılar. Hercules hem David Trezeguet, Royston Drenthe gibi transferlerle, hem de Camp Nou’da Barcelona’yı yenmesiyle dikkat çekmiş ve lige iyi başlamıştı ama onların peri masalı da kısa sürdü ve takım önlenemez düşüşünü kendisini ikinci ligde bularak sonlandırdı. Ancak düşen takımlar içerisinde futbolseverleri en çok hüzne boğan elbette Deportivo La Coruna oldu. Her maçlarında kale arkasında bir Türk bayrağını bulunduran ve düşmesine taraftarlarından sonra en çok Türklerin üzüldüğü "El Turco" lakaplı Galiçya ekibi, gol sıkıntısına birkaç sezondur çözüm bulamamıştı. Bu sene savunma sıkıntıları da artınca hazin son kaçınılmaz oldu. Bir zamanların Donato, Luque, Scaloni, Valeron, Makaay ve Tristan'lı kadrosuna sahip Depor lige vedası en dokunaklı ekip oldu böylece.