Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Tutya Yılmaz ile Barbie bebek tutkusu, 2016 Rio, “Yılmaz” hareketi, emeklilik ve sonrası

Eurosport Türkiye

Yayınlandı 05/04/2020 - 10:13 GMT+3

İlk yıllar, unutulmaz başarılar, emeklilik ve sonrası… Ekim ayında jimnastiği bıraktığını açıklayan Tutya Yılmaz, Kuzey Kılıç’ın sorularını yanıtladı.

tutya

Görsel kaynağı: Eurosport

“Hayalleri gerçeğe çevirmek ideası çoğumuza klişe gelebilir. Klişe ve basit bir ideadır bu. Fakat ideaların anlamını aramaya başladığınızda aslınızda karşınıza bir hayal çıkar. Somutlaştırmak istediğiniz soyut şeylerdir bunlar. Neyse. Demek istediğim hayal kurun, hayalinizin peşinden gidin, onu somutlaştırın ve emin olun sonunda kazanan, daha da önemlisi sonsuz mutluluğa ulaşan kişi siz olacaksınız. Ama eğer o hayalinizde çatallı bir yol görüyorsanız bırakın. Bu yol engel veya buna benzer bir şey değil, tamamen başka bir idea o çatallı yol. Bırakın ve emin olun bu sefer bıraktığınızda daha iyi hissedeceksiniz.” der George Lucas, 1997’de Johnny Vaughan’ın “The Big Breakfast” adlı programında.
Yani Lucas’a göre bir hayal başka bir düşünceyle çatallı bir yolda kesişiyorsa o hayal bırakılmalıdır. Tabii bu Lucas’ın düşüncesi. Yaratılış gereği herkesin idealar dünyası ve çatallı yolları belki de hiçbir zaman kesişmeyebilir. Hatta realistik bir düzleme bile yansımayabilir. Ama eğer spor dünyasındaysanız işlerin Lucas’ın ifade ettiği yönde gelişme ihtimali yüksek.
Türkiye’nin son dönemlerde yetiştirdiği en değerli sporculardan olan Tutya Yılmaz, işte tam da bu örneklerden biri. Zira kendisi başarılı bir sporcuyken yaşadığı talihsiz bir “düşme” idealar dünyasındaki başka bir hedefi, başarılı bir akademik kariyer sahibi olma hedefini alevlendirdi. Ve Ekim ayında emekli olduğunu açıkladı.
21 yaşındaki Tutya, Barbie bebeklerin dolaylı aracılığıyla disiplin kazandığı jimnastikte ülke tarihine geçen başarılara imza attıktan sonra emekli oldu. Ve şu an en büyük hedeflerinden biri başarılı bir akademik kariyer inşa etmek.
Sizce koronavirüs salgını, spor dünyasının geleceğini nasıl etkileyecek?
Öncelikle yaşanan tüm süreç ile ilgili ne kadar üzgün olduğumu belirtmek isterim. Umarım bir an önce dünyadaki herkes ile birlikte eski günlere sağlıklı bir şekilde döneriz. Başta hijyen kuralları olmak üzere dünyadaki herkesin birçok alışkanlığı değişecek bence. Panik anlarında herkes daha temkinli davranıp tehlike sonrası hiçbir şey olmamış gibi normale de dönebilir. Bunun hayata yansıması nasıl olacak yaşayıp hep birlikte göreceğiz.
Şimdi bireysel kariyerinize dönelim… Jimnastiğe nasıl başladınız? Bu sporla tanışmanız ve sonrasında bunu meslek hâline getirmeye karar verişinizde neler yaşadınız?
Sekiz aylıkken yürümeye başlamışım. Hızlı koşan bir çocuk olduğum için babam atlet olacağımı düşünmüş. Fakat dört yaşında olduğum için temel branş olan jimnastiğe başlamamın uygun olacağını düşünmüşler. İlk zamanlar ağladığımı ve bir süre antrenman yaptığım salona girmediğimi hatırlıyorum. Çünkü dört yaşıma kadar her gün köpeklerimle ormanda oyun oynuyordum. Doğadan kopmak biraz zor oldu. Annem girdiğim her antrenman için bir Barbie bebek sözü verince işler değişti. 100’e yakın Barbie bebeğim oldu ve jimnastik hikâyem böylece başladı. Jimnastiği çok sevdim, başarılı da olunca bu dalda ilerlemeye karar verdim.
tutya
Peki, bir idolünüz var mıydı?
İdolüm her zaman için Shawn Johnson! Çünkü kendimi ona benzetiyorum. Sportif karakterini örnek aldığım bir sporcu daha var artık, o da Cristiano Ronaldo. Sporcu duruşunu, atletik yapısını, disiplinini, spor ahlâkını ve çalışkanlığını örnek alıyorum.
2016 Rio’ya dönelim. Olimpiyatlarda yer alan ikinci Türk kadın jimnastikçimiz oldunuz. Orada neler hissediyordunuz?
Orada hissettiklerim hayat boyu kalbimde ve zihnimde mutlulukla hatırlayacağım şeyler. Bir sporcu için olimpiyatlara katılmak inanılmaz büyük bir onur, tarifsiz bir gurur. Bunun yanında ülkesini seven her vatan evladı için öyle bir platformda milli forma ile ülkeyi temsil etmek hayat boyu taşıyacağınız en kıymetli madalya. Dünyanın en iyi sporcuları ile aynı ortamda olmak, arkadaşlık etmek, bağ kurmak muhteşem bir deneyim. Elbette herkes bir performans ortaya koymak için orada ama aynı zamanda bir kültür alışverişi de yapıyorsunuz. Bu önemli bir deneyim bana kalırsa. Bunun yanı sıra olimpiyat ruhu denen his çok ama çok önemli. Özetle şuraya dünyanın en güzel cümlelerini de kursam o tecrübeyi, hissettiğim mutluluğu, biriktirdiğim anıları anlatmaya yetmeyecektir. İyi ki 17 yıl boyunca çok çalıştım, iyi ki zorluklar karşısında yılmadım...
Tutya Yılmaz
Denge aletinde 14.500 gibi muazzam bir puan elde etmiştiniz. Sanırım o, sizin kişisel kariyer rekorunuzdu. Bunu bekliyor muydunuz? Ayrıca olimpiyat hazırlık sürecinizde ideal bir antrenman gününüz nasıl geçiyordu?
Benim o zamana kadarki en yüksek puanım 14.300’dü. Bunun da üzerine çıkınca çok daha büyük bir mutluluk yaşadım ve yedek finalist oldum. Son ana kadar ilk sekizi bekliyordum ama yedek finalist olmaya da kendimi hazırlamıştım. Tabii ilk seansta Çinli rakiplerimi geçmem beni umutlandırmıştı, yalnızca birini geçemedim, ikinci oldum. Sonraki seansta da Rusları geçince final ihtimalim arttı ama böyle neticelendi. Yine de sonuçtan çok mutluyum.
Sizce geleneksel ile modern dönem arasında ne gibi farklar var?
Her dönemin kendine göre zorlukları ve kolaylıkları elbette var. Ben modern zamanların daha çok imkân sunduğunu düşünüyorum. Bunun yanı sıra geleneksel ya da modern fark etmeksizin sürekli bir değişim yaşanıyor. Sporcu için bu değişimlere hızlıca adapte olup performansınızı buna göre şekillendirmeniz bir gereklilik değil zorunluluk. Çünkü nihayetinde puanlama diye bir gerçek var.
Diğer ülkelerin sporcularıyla konuştuğunuzda oradaki jimnastik kültürüyle Türkiye’deki arasında ne gibi farklar tespit ediyorsunuz?
Bence sistem ABD’de çok büyük bir etken. Rusya’da, Romanya’da, Çin’de kamp sistemi var, bir kampın içinde tıkılı kalıyorlar, sosyal hayatları yok, makine gibiler, mutlu değiller bir kere jimnastik yaparken. Mutsuzlukları da yansıyor dışarıya. Ama Amerikalılara dikkat ederseniz mutluluklarını gözlerinden okuyabilirsiniz. Sosyaller, işlerini severek yapıyorlar çünkü jimnastik dışında bir yaşamları da var, okula da gidiyor onlar. Sadece kamplarda yaşamıyorlar. Bunların hepsi başarılı olmalarında çok büyük bir etken.
Yapmaktan en keyif aldığınız hareket ne? Ayrıca en çok şunu merak ediyorum, her hareketin sistematiği asıl oluşuyor? Vücut dengeniz, mental hazırlığınız…
Denge benim en iyi olduğum ve en sevdiğim alet; Avrupa, Dünya Şampiyonalarında iddialı olduğum bir alet. Denge aletinin üzerinde yaptığım tüm hareketleri çok seviyorum. Denge aletini bu kadar çok sevmeseydim jimnastikte bu kadar yol kat edebilir miydim pek bilmiyorum. Bunun yanı sıra denge tahtasında yaptığım ve literatüre girmiş “Yılmaz” adında bir hareketim de var. Kolumla denge tahtasını alttan tutup sırtımla destek aldığı bu hareket literatüre Yılmaz hareketi olarak girdi. Böyle bir iz bırakmış olmak da ayrıca bir gurur elbette.
Ve emeklilik. Bu kararı nasıl aldınız?
Bu kararı almak benim için pek kolay değildi. Çünkü yaklaşık 17 yıldır yaptığım, hayatımın büyük çoğunluğunu kaplayan bir kariyeri sonlandırmak elbette çok zor oldu. Ancak benim için sürpriz bir karar değildi elbette çünkü uzun vadeli planlamalarım arasında bu vardı. Almanya’daki Dünya Şampiyonası’nda düşmem sonucu kotayı kaçırmak benim için süreci biraz hızlandırdı diyebiliriz. Elbette devam edebilirdim ama... Bu konuyla ilgili çok fazla soru alıyorum sosyal medya hesaplarımda da. Bir YouTube kanalım var artık, yakın zamanda bu konuyla ilgili detaylı bir açıklama yapmak istiyorum.
Sonraki süreçte neler yapmayı planlıyorsunuz?
Şu an üniversite eğitimime devam ediyorum. Bu benim anaokulundan itibaren en büyük önceliğim oldu. Ben ve ailem her koşulda eğitim sürecinin hiçbir şekilde aksamaması, en nitelikli şekilde devam etmesi için çok çaba harcadık. Çünkü ülkemizin bana göre en temel sorunlarından birisi yetenekli sporcuların spor ile eğitim arasında seçim yapmak zorunda kalması. İkisinden birini tercih etmek diğerini kaybetmek anlamına geliyor ki ben, bunu hiç doğru bulmuyorum. Yetenekli bir sporcu aynı zamanda hem akademik hem de kültürel olarak da yeterli donanıma sahip olmalı. Bu konuda da ailelere özellikle şu mesajı vermek istiyorum; çocuğunuz herhangi bir spor ya da sanat dalı ile amatör ya da profesyonel olarak mutlaka ilgilensin. Çünkü burada elde ettiği disiplin akademik başarısına da etki edecektir. Kendi hayatımda bunu başardığıma inanıyorum. Anaokulunda girdiğim İTÜ Geliştirme Vakfı Okullarından Liseden iyi bir not ortalaması ile mezun oldum. İTÜ’nün akademik olarak zor bir okul olduğunu herkes bilir. Bunu yaparken de yüksek performans ve yoğun antrenman programları olan bir branşta, jimnastikte kendimi gösterdiğime inanıyorum. Bu sebeple sevgili aileler lütfen çocuklarınız spor yapsın, yaparken okulundan uzaklaşmasın. Sporla eğitim arasında fizik gelişiminin yanı sıra mental olarak da önemli katkılar sağlayan bir bağ var
Türkiye’de bir kadın olarak bu sporu yapmanın artıları ve eksileri neler sizce?
Bu konu oldukça uzun uzadıya konuşulacak bir konu. Hem kadın olarak hem de bir sporcu olarak yaşadığım sorunları uzun uzadıya yazmak isterim ama benim için geride kalan şeyler. Türk sporunun gelişmesi adına yapılması gereken çok şey var elbette. Ama bu konuda çok fazla konuşmak istemiyorum.
Özel hayatınızda neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz? Hobileriniz, uğraşlarınız…
Ben çocukluğumdan bu yana sosyal bir insan olmayı hep çok sevdim. Ailem ve arkadaşlarımla vakit geçirmeyi çok seviyorum. Bunun yanı sıra spor yapmaya devam ediyorum. Ayrıca yeni bir uğraşım daha oldu ve yeni bir youtube kanalı açtım. Bunu yapma sebebim, beni örnek alan kardeşlerime ve ait olduğum topluma bir fayda sağlamak. Umarım bunu başarabilirim.
Hayatınızın belirli bir döneminde sizi etkileyen, bir kararı almanıza yardımcı olan söz, kitap ve filmler var mı?
İlham aldığım çok fazla şey var ama spesifik olarak şundan ilham alıyorum demek doğru olmaz. Ailem, doğa, okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, çevremdeki insanlar ve arkadaşlarım... Yani tüm çevrem benim ilham kaynağım aslında.
Tutya Yılmaz
Sosyal medya hesaplarınızı aktif bir şekilde kullanıyorsunuz. Sizce orası nasıl bir dünya? Sürekli göz önünde bulunan bir insan olarak, orada paylaşım yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?
Rio öncesinde sosyal medya kullanmaya başlamıştım ama tabi çok kısıtlı olarak, sadece kendi arkadaş çevremin olduğu bir hesabım vardı. Rio sonrası inanılmaz bir artış oldu ve zamanla bu ilgi devam etti. Ben sosyal medyada olmayı, insanlarla birebir iletişimde kalmayı çok seviyorum. Nasıl bir dünya sorusundan ziyade orada siz nasıl bir dünya yarattınız şeklinde olmalı bana kalırsa. Çünkü sosyal medya uçsuz, bucaksız derya deniz bir mecra aslında. Burada yarattığınız izlenim, çizginiz, sizi takip eden ve sizin takip ettiğiniz insanlarla kurduğunuz iletişim vs gibi birçok unsur var. Çünkü çok güzel bir kitle ile iletişim halindeyim. Anneler, babalar, beni örnek alan minik kardeşlerim, sporcu arkadaşlarım ve sevenlerin olduğu güzel bir dünya yarattığıma inanıyorum. Olumsuzluk yok mu? Elbette var. Ama bunlarla da başa çıkabilmeyi onlarla öğreniyor ve aşıyoruz. Paylaşım yaparken özellikle dikkat ettiğim bir şey yok; nasıl bir hayat yaşıyorsam onu paylaşıyorum. Yapmadığım bir şeyi yapıyormuş gibi ya da yaptığım bir şeyi yapmıyormuş gibi davranmıyorum. Anne babalar mesaj atıyor, “Sevgili Tutya, şu konuda sence ne yapmalıyız? Ne önerirsin?” ya da “Sevgili Tutya, seni çok seviyor, seni örnek alıyor” şeklinde mesajlar alıyorum. Çocuklarının jimnastik yaparken fotoğraf ve videolarını paylaşıyorlar. Jimnastik yaptığım dönemde beni örnek alan küçük kardeşlerimin bana ulaşan ailelerini antrenman yaptığım salonda ağırlamayı çok önemsiyordum, bunu çok kez de yaptım. Bunlar benim yaşımdaki biri için muhteşem bir his. Böyle bir dünya ve ben bu dünyada inanılmaz mutluyum.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam